Keskin Bıçak

Züleyha'nın Yusuf'a olan aşkı.. Tutku ve sevgi ile önüne geçilemeyen derin duygular. Keskin bir bıçak gibidir aşk. Aileleri eşleri bir arada tutan özdür.

Ailem köşesi, zehirliok ile yayın hayatına başlamış keskin bıçak sayfamızın devamıdır.

Bu bölüm, 2 Temmuz 2006 tarihinde yayın hayatına başlamıştır. Bugün aciz.net altında yayına devam etmektedir.



Çocuğun yetenekleri keşfedilmeli

Eğitim sürecinde öğretmen her öğrenciye olabildiğince eşit ve adil düzeyde zaman ve emek ayırmalı.

Her öğrenci için ayrı bir özel not defteri hazırlamalı. Gerekirse o öğrenci ile alakalı bilgi ve birikimlerini not etmeli.

Bu takip sistemin mobil uygulamaları vs geliştirilebilir. Öğretmene lazım olacak veriler kurgulanabilir.

Öğretmen o veriler çerçevesinde öğrencinin time-line zaman çizelgesi oluşturabilir.

Hedef öğrencinin yeteneğini keşfetmek olmalı. Veli ile koordinali işbirliğine girişilebilir.

Zihinsel yapısı, becerileri, algıları yakinen incelenmeli..

Çocuğa geleceğe dair yönlendirme öğretmenin elindedir.


Eğer öğretmen sallarsa herkes sallar.

Çocuğun yeteneğini keşfetmek için özel emek sarf edilmeli

Dahi çocuk nasıl keşfedilir

Dahi deha zeki akıllı gibi bir çok terim duymuşsunuzdur.

Genetikten gelen özellikler olabileceği gibi genel olarak dahilik özel bir durum değildir. Her çocuk dahi olabilir. Her çocuğun deha potansiyeli vardır. Her çocuğun zekası vardır. Her çocuk akıllıdır.

Bugün dünya çapında dahi olarak gösterilenler aslında gerçekten dahi midir? Yoksa şartlar onları dahi olmaya mı zorlamıştır.

İçimizdeki dehayı çıkaracak süreç vardır. Dehanın gelişmesi gerekir. Allah korusun eli kesilmiş bir çocuğun eli tekrar çıkıp büyür mü?

İşte dahilik el ayak kalp vs organlarımız gibi doğum sürecimizde bizim ile gelen fakat anne babanın eğitimi beslenmesi kültürel birikimi imkan ve şartlara göre sınırlandırılan şeydir.

Eğer siz çocuğun dehasının gelişim sürecini durdurmuş iseniz o gelişemez. Kuruyan ağaç gibi.. Bakımı yapılmayan beslenemeyen ağaç istenen seviyede büyüyemez. Yabani otlar tarfından işgal edilir ve kurur. Ya da zayıf kalır.

Herşey bilinçaltında insanın karakutusu içersinde gelişmektedir.

Beslenme, birikim ve çocuğun gelişim sürecinde doğru tepkiyi verme gibi durumlar gelişimde önemli faktördür.

Emekli öğretmenin özel okulda ders vermesi

Emekli öğretmenin özel okullarda ders vermesi ne kadar doğru? Emekli bir öğretmen özel okulda ne kadar başarılı ders anlatır? Emekli öğretmen özel okulda başarılı olabilmek için kendisini nasıl yetiştirmeli

Öyle bir devirdeyiz ki bilgi 18 ayda kendisini eskitiyor. Eğer bir kurum ya da öğretmen bu 18 ay içersinde kendisini yenileyemezse uyguladığı yöntem ve tarzlarda eskimiş demektir. Yani hiç bir zaman yıllardır öğretmen olmak büyük bir avantaj değildir. Avantaj öğretmenin kendisini yenileyebilmesidir. Yeniliğe açık olmasıdır.



Öğrenci için dezevantajlar
- Teknolojik gelişmelerden uzaktır
- Teknolojiyi anlama ve çözmede daha çok zorlanır
- Gelecek ile alakalı öngörüleri daha zayıftır.
- Kemikleşmiş bir eğitim modeli vardır. Değiştirilmesi güçtür.
- Önyargılı olabilme olsalığı çok yüksektir.
- Sınıftaki her öğrenciyi geçmişteki bir veya bir kaç öğrencisiyle özdeştirir.
- Velilere karşı kalıplaşmış yargısı vardır. Çabuk sınıflar
- Özgüveni çok yüksektir hatalı olabileceğini asla kabul etmez.
- Suçlu her zaman ya öğrenci ya da velidir.
- Günah keçisi yani sınıfın kurban öğrencisini seçme konusunda uzmandır
- Tüm günahları o öğrenciye yüklemekten zevk alır

Öğretmenin ağzından çıkan kelimeler

Sınıftaki tüm çocuklar ilgilenmiyor gibi olsa bile pür dikkat öğretmenin ağzından çıkacak kelimelere odaklıdırlar.

Öğretmen tüm konuşmalarına çok dikkat etmelidir. Çocuklarla konuşurken ders sürecinde onların davranışlarına tepki verirken dikkat etmeli.

Pozitif olumlu, yapıcı ve özgüven aşılayıcı şekilde konuşmalı

- boş boş konuşmayın
- işiniz gücünüz yoksa

gibi negatif tetikci kelimeler kullanmamalı..

Her zaman motivasyonu artırıcı inancı sağlamlaştırıcı kelimeler ve cümleler seçilmeli.

Öğretmen bu alanda kendisini kontrol etmeli ve yetiştirmeli

Velilere eşit mesafede olmak zorunda

Öğretmenlik sürecinde karşılaşılan en büyük hata ve yanlış, veliler ile öğretmen arasındaki mesafede görülmekte.

Öğretmen bazı velilerle daha samimi, daha içten iken bazı velilere daha uzak durabilmektedir.

Bu eşitlik ilkesi çok kritik ve önemlidir. Eğer öğretmen velilere eşit mesafede duramazsa bu cocuklara da yansıyacaktır.

Bu süreci kontrol etmek öğretmen için cok zor ve zahmetlidir.

Bazı veliler sürekli öğretmen ile iletişim halde olmak isterken, bazı veliler ise farklı nedenlerden daha mesafeli durabilmektedir.

İşte bu noktada öğretmenin yapacağı stratejik hamleler cok şeyi değiştirecektir. Öğretmen öncelikli olarak tüm velilere bunu ısrarla belirtmelidir.

Benim hepinize eşit mesafede olmak temel prensibimdir diyebilmelidir.


İkinci olarak bunu uygulamaları ile de göstermelidir.

Sınıfındaki öğrenci devam takibi gibi veli iletişim listesi oluşturabilir. Haftalık aylık ve dönemlik tüm velilerle ne kadar görüştüğü ya da ne kadar sıklıkla görüştüğü notları almalıdır. Ayrıdığı zamanı kayıt altına tutmalıdır.

Bir alışveriş merkezinde 2 dakikalık görüşmeyi bile +2 dakika şurada diye ekleyebilmelidir listeye.

Veliler ve öğretmenler için eğitim programları

Kurumsal çalışmalarda öğretmen veli sorunları aşmanın yollarından biriside seminerler ve eğitim programlarının uygulanmasıdır.

Eğer bir öğrenci 4+4 sene boyunca okulumuza dahil olmuş ise aynı zamanda 8 sene boyunca o öğrencinin velisi ile iletişim halinde olacağız demektir.

Eğer bir öğretmen ile 4 yıllık sözleşme yapılmış ise aynı zamanda bu öğretmen ile dört yıl boyunca bir cok sorunları beraber atlatmak için mücadele edeceğiz demektir.

Korkunun ecele faydası yoktur. Bu yola çıktık ise başımızı koymaktan başka hiç bir seçeneğimiz yoktur.

İşte eğitim ve seminer programları düzenlememek bunun için önemlidir. Eğitim programı hazırlanmalı.

Öğretmene hele ki okulumuzla ilk senesi olan bir öğretmene bir kaç yıla yayılmış özel eğitim müfredatı uygulanması gerekmektir. Sen zaten işini bilirsin asla olamaz.

Bir Bebeğin Hikayesi

Genç kadın, bebeğin güzelliği karşısında büyülenmiş gibiydi. Kıvırcık sarı saçları, iri mavi gözleri, kalkık bir burun ve küçük kırmızı dudaklarıyla bir kartpostalı andıran bebek, kadının şimdiye kadar gördüğü en cana yakın kız çocuğuydu.
Onun ipek yanaklarını doya doya öpmek ve cennet kokusunu içine çekmek için eğildiğinde:

"Dokunma bana ..." diye bir ses duydu.

"Beni okşamaya hakkın yok senin..."

Kadın korkuyla irkilip etrafına bakındı. Bebekle kendisinden başka içerde kimse yoktu. Aynı sesi tekrar duyduğunda bebeğe döndü. Aman Allahım!.. Yeni doğmuş gibi görünmesine rağmen konuşan oydu:

"Bana yaklaşmanı istemiyorum" diye devam etti.

"Hemen uzaklaş benden..."

Kadın, biraz olsun kendini toplayarak:

"Çocuklarımız hep erkek oluyor" dedi. "Onlar da güzel ama kız çocukları başka. Bu yüzden seni öpmek istedim."

Serçe ve göçmen kuşun hikayesi..

İhanetin adı göçmen bir kuşa verilmiş,
Sadakatin adı ise; bir serçeye

Göçmen kuş bütün bahar ve yaz boyunca
Küçük köyün üstünde uçmuş serçeyle beraber

Küçük sinekleri, kurtları yemişler,
Kış yağmurlarıyla şaha kalkmış, derelerden su içmişler.

Masmavi gökyüzünde dans etmişler,
Çiçek açan ağaçlara konup, papatya tarlalarında gezmişler...

Birbirlerine söz vermiş kuşlar;
Ayrılmayacağız diye.

Ama kış gelmiş,
Göçmen kuş adına yakışanı yapmaya kararlıymış,

Serçe ise her zamanki gibi sadık
Ama sevgi de yabana atılmaz bir gerçek.

Ayrılık acı, ihanet kötüymüş serçe için
Yaşamaksa önemli imiş göçmen için.

O, baharların tatlı eğlencesiymiş sadece
Gel demiş serçeye benle beraber...

Başka bir bahara uçalım.
Serçe ise burda bekleyelim demiş yeni baharı

Ama kış acımasızdır, demiş göçmen,
Yaşayamayız burda, aç kalır üşürüz

Evlilik Ağacı

Bir akşam oturup, ilişkilerini gözden geçirmeye karar verdiler. Her ikisi de, boşanmayı istememekle beraber, işlerin böyle gitmeyeceğinin farkındaydılar.

Erkek, “Aklıma bir fikir geldi” dedi. “Bahçeye bir ağaç dikelim ve eğer bu ağaç üç ay içinde kurursa boşanalım. Kurumaz da büyürse bunu bir daha aklımızdan geçirmeyelim. Bu süre içinde de ayrı ayrı odalarda kalalım.”

Bu ilginç fikir hanımının da hoşuna gitti. Ertesi gün gidip bir meyve fidanı aldılar ve birlikte bahçeye diktiler.

Aradan bir ay geçti. Bir gece bahçede karşılaştılar. Her ikisinin de elinde içi su dolu birer bidon vardı.


kaynak:zafer dergisi,Sevgi Öyküleri

Gerçek Aşk

Sevgi" canli varligin, haz veren bir nesneye karsi meyil duymasidir. Söz konusu meylin pekisip güçlenmesi haline «ask» denir.

Ask duygusu, askin sevgilisine kul olmasi ve sahip oldugu her seyi ugrunda feda etmesine yol açacagi bir dereceye varabilir.


Züteyha'nin Hz. Yusuf'a (A.S.) karsi duydugu askin ne dereceye vardigina bir baksana, Kadinin bütün servet ve güzelligi bu ugurda gitmis. Yetmis deve yükü mücevher ve gerdanliginin var oldugu söylenir, hepsini Hz. Yusuf'un (A.S.) aski ugruna harcamis. «Bu gün Hz. Yusuf'u gördüm» diyen herkese eline geceni zengin edecek degerde bir mücevher vere vere elinde hiç bir sey kalmamis.

Asiri askindan dolayi diger her sey aklindan çiktigi için karsilastigi her seyi «Yusuf» diye çagirir olmus, o kadar ki, basini göge kaldirdigi zaman Hz. Yusuf'un (A.S.) adini yildizlarin üzerinde yazili görürmüs.

Kalbime Hoşgeldin Yar

Ayrılıpta yeniden barışan sevgililerin kendilerini bulabilecekleri bi yazı..

Baharın habercisiydi bana gelişin. Ne güzeldi yine seninle doğmak. Senin olmak. Seninle olmak. Tam kapatmışken kapılarımı aşka sen giriverdin hayatıma. Sevemedim senden sonra kimseyi, sevemedim... Seni unutmadim, unutamadim... Kalbime yine hoşgeldin yar...

Şimdilerde yeniden doğmuş gibiyim. Daha sıkı sarılmışım hayata. Hayat seninle ne güzel. Daha bi seviyorum artık baharı, nisan yağmurlarında ıslanmayı... Hayatıma öyle bir girdin ki söküp atamadım seni kalbimden. Öyle bir bağlanmıştım ki sana sensiz olamıyordum. Başkalarında bulamadım senin sıcaklığını. Verdiğin acılar bile zevk veriyordu bana. Bağlanmıştım, sevmiştim seni hayatımdan silip atamazdım. Ve atmadım. Hala Aşığınım. Ve hala Dünyalar kadar seviyorum seni...

Dünyaya birdaha gelecek olsam yine seninle olmak isterim.

Ateşle Su'yun Hikayesi

Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında
sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa
Demiş ki suya:
Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol...

Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa
al demiş
Yüreğim sana armağan...
Sarılmış ateşle su birbirlerine
sıkıca, kopmamacasına...


Zamanla su, buhar olmaya,
ateş, kül olmaya başlamış.
Ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de
yüreğindeki kederi de
alıp gitmiş uzak diyarlara su...

Ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
Aramış suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
Bir gün gelmiş, suya varmış yolu
Bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın.

Ve o an anlamış
aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını....
Ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.

Böyle Bir Dostunuz Oldu mu Hiç?

Böyle bir dostunuz oldu mu hiç?

Daima düşünceli idi.

Susması, konuşmasından uzun sürerdi; lüzumsuz yere konuşmaz, konuştuğunda ne fazla ne de eksik söz kullanırdı.

Dünya işleri için kızmazdı.

Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.

Gülmesi, gülümsemekti. Gülümserken de, ağzındaki dişleri dolu taneleri gibi görünür ama birbirinden ayrılmazdı.

Mahzundu.

Onu birden bire görenler manevî vakar ve heybetinden sarsılırlar, kendisini yakından tanıyınca da ona derin bir sevgi ile bağlanırlardı. Onun meziyetlerini anlatmak isteyen: “Ben ne ondan önce, ne de sonra onun bir benzerini gördüm” demekten kendini alamazdı.

Kimse ile çekişmez, bağırıp çağırmazdı.

Affediciliği tabiî idi. İntikam almazdı, düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.

Hayatın Gizemi Ve Mutluluğun Kaynağı

Hayata ve olaylara hep kendi penceremizden bakıyoruz. Hayatın seri akışına kendimizi öyle kaptırmışız ki, önümüzde, arkamızda cereyan eden olayların bazen hiç farkına varmıyoruz.

Çoğumuz için doğrunun adresi tek...

Hayat koşturmacasının peşinde geçen günlerimizi kimimiz sadece para kazanmak, zengin olmak, çocuklarımıza rahat edecekleri bir gelecek bırakmak için çalışmak olarak değerlendirirken; kimimiz de nasıl olsa bu dünya boş ve geçici felsefi düsturunu kendimize rehber edinmeyi tercih edenler grubuna dahil olmuşuz. Oysa ki hayatın elde edilmemiş ve keşfedilmeyi bekleyen milyarlarca güzelliği olduğunu, bize düşenin etrafımıza sadece bakmak değil, baktığımızı görmek düsturuyla hareket etmek gerektiğini pek çoğumuz bilmiyoruz.

Kusursuz Aşk

Artık gitme demicem..!
Zaten iyice hazırsın bu sefer.
Herşeyi yanında götür.
Anılarımızı, umutlarımızı, sevgimi de al belki lazım olur...


Tek kelime etmesem diyorum ama etmeliyim.
Sana bilmediğin birşeyden bahsetmeliyim..!

Kendimden, evet onca zaman tanıdığını sandığın benden.
Hırcın yanımı gördün daha cok,
Oysa öyle uysal bi cocukmusumki
Neydi beni zaman zaman poyraz yapan.
Sanırım düşünmedim.

Birini ayrı tutsam da renklerin hepsini sevdim.
Mevsimleri de ...

Aslında cok sey var sevdigim.
Kavgalar ve savaslar dısında.

Birde niye olursa olsun vedalaşma anları.
İsterdimki uyumlu halimi yaşasaydın daima.
Ama bana hep vurgun saatlerimde geldin.
Yada sen vurdun.

Uzaklara bakardım uysal cocuklugumda.
İçimde dolmayan derin boşlugunda,
Denizden gelicek bir gemi bekledim durdum,
Sonra yıldızlara baktım yıllarca ve Sen sandıgım bir yıldıza...


Kadınlar, erkekler, cocuklar, sehirler tanıdım.

İnsanlardaki Sevgi Duygusu

Biz sevgiden sudûr ettik
Sevgi üzerine yaratıldık
Sevgiye doğru yöneldik
Sevgiye verdik gönlümüzü


Sevgi, Yüce Yaratıcı'nın rahmet denizinden varlıklara yansıttığı eşsiz bir duygudur. Güzelliğin ve Sevginin Kaynağı Allahü Teâlâ, kâinatı sevgi üzerine yaratmış, insanlara da sevgi duygusunu en büyük güç ve kudret olarak vermiştir. Yavrusunu korumak için çok daha güçlü düşmanlarına saldırarak kendini feda eden anaların ve çevresini parçalayan en vahşi hayvanların bile yavrularına olan olağanüstü yakınlıkları, hep sevgi sırrının yansımalarıdır.



İnsanlar kimleri sevmeli ve kimleri de sevmemelidir? Cenâbı Allah; kullarına bir güç ve kudret olarak verdiği sevgi duygusunu, rıza ve isteği doğrultusunda yönlendirilmesini istemektedir. İnsanlar, vahyin ışığında yaratılanları severek basamak basamak yükselmeli, sonunda İlâhî Aşk'a kavuşabileceğinin umut ve mutluluğunu yaşamalıdır.

Aşk: Üç Harf ile Beş Nokta

Neden mi üç harf beş nokta. Çünkü aşk ya da ışk kelimesi ayn, şın ve sad harflerinden ve bu harflerin üzerindeki üç noktadan müteşekkilde ondan.


Harflerle sınırlı, noktalarca sınırsız…Dur-durak bilmeyen, engel tanımayan. Girdiği her yerde baş tacı. Sultanlar sultanı, gönüller ilacı. Hükümranlığı ile dillere destan. Bütün canlar O’ndan, O’nunla, O’na hayran. Aşk deyince sarsılır âlem. Ne arş kalır, ne kürsî ne de levh u kalem. Serâpâ kaplamıştır her yanı. Görünen, görünmeyen ne varsa hepsine can.



Cana can katan ölümsüzlük iksiri, tüm canlara cânân. En kutsal yasa, en büyük tasa ve en küçük; devâsâ. Aşk; hareketsiz sükun, sükunetsiz hareket. Aşk; kelimelere sımayan bereket. Aşk; dibi görünmeyen bir derya.

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı andadüşünmek birlikte ağlamak gülmek.Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?

Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak.Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana...Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle senibeklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

Ağladığımı kimseye söyleme anne ...

Ağladığımı kimseye söyleme anne
Onlar beni güçlü biliyor
Onlar beni en zor günümde bile ayakta biliyor
Ben aslında geçirdiğim her günün akşamı evde ağlarken
Onlar benim içimin sızladığını, yüreğimin yandığını bilmiyor...

Ağladığımı kimseye söyleme anne
Onlar beni kral biliyor
Onlar beni kızdım mı, dünyayı yakacak insan biliyor
Ben aslında onun gözlerine bakmaya bile kıyamazken,
Onlar benim bir erkek uğruna üzüleceğimi tahmin bile etmiyor...

Ağladığımı kimseye söyleme anne
Onlar beni ağlamaz biliyor
Onlar beni... Üzüldüm mü bulunduğum şehri bulutlar kaplar biliyor
Ben aslında odama kapanıp sitem duygusuyla bir köşeye sinerken
Onlar beni hiçbir şeyin sarsacağını akıllarının ucundan bile geçirmiyor

Ağladığımı kimseye söyleme anne
Onlar bunu hiç bilmiyor
Onlar için ben en sağlam köprülerden daha sıkı bağlıydım hayata

Hercai

Yine gözüm yollarda neredesin
Gündüzüm gece oldu kederdeyim ah
Bilemezsin kaç gece gelir diye bekledim
Gelmeyince derdime yenileri ekledim

Gel yarim ol, sevdalım ol
Sultanım ol, ferman?m ol
Dertlerimin dermanı ol
Hercai?

Dolu dolu sevdalar gözlerimde
Gönlümde dolanirsin hep o halinle ah
Uçusuyor saçlarin yaralanmis kalbime
Yine sensin tek çare su zavalli halime !