Keskin Bıçak

Züleyha'nın Yusuf'a olan aşkı.. Tutku ve sevgi ile önüne geçilemeyen derin duygular. Keskin bir bıçak gibidir aşk. Aileleri eşleri bir arada tutan özdür.

Ailem köşesi, zehirliok ile yayın hayatına başlamış keskin bıçak sayfamızın devamıdır.

Bu bölüm, 2 Temmuz 2006 tarihinde yayın hayatına başlamıştır. Bugün aciz.net altında yayına devam etmektedir.



Aşkın Ölümü

Gitgide daha fazla insanın dünyasında aşkın öldüğü bir zamanda yaşıyoruz.

Kimileri, şehvetle aşkı karıştırıyorlar. Karşıdakini bir ‘insan’ olmaktan ziyade,

bir beden, hatta elde edilecek bir ‘av’ olarak görenler zuhur ediyor.

Bu ise, aşkı öldürüyor. Çünkü aşk ruhların beraberliğidir;

bedenlerin değil...

...

Hayatım boyu, ‘duygusal’ biri olmayı beceremedim. Bir ‘çocukluk aşkım’ olmadı meselâ. İlkgençlik yıllarım boyunca da, ne zaman kendimi ‘âşık oluyor gibi’ hissetsem, bunun bir ‘gibi’den ibaret olduğuna inandırdım kendimi. Aşk denilen şey öyle ‘-miş gibi hissederek’ gerçekleşen bir duyguysa çok temelsiz olmalıydı. Yok eğer aşk çok esaslı bir duyguysa, aşk, kendini ‘âşık oluyor gibi’ hissetmekten son derece farklı olmalıydı. Etrafıma baktığımda, ilkokul, ortaokul veya lisede âşık olduğu—yani, benim anlayışımca, âşık olduğunu düşündüğü—biriyle evlenmiş hiç kimse yoktu. Ama okul yıllarını ‘âşık oldum’ sarhoşluğuyla boşlayıp, hayatının ilerleyen yıllarında boşa kürek sallayan çoktu.

Ve Elifim Noktalandı...

elif dedim be dedim aman,
kız ben sana ne dedim.
guş ganedi galem olsa aman,
ah yazılmaz benim derdim.


elifim noktalandı aman,
az derdim çok çağlandı.
yetiş anam yetiş babam aman.


ah fermanım imzalandı.
(ah çeyizim bohçalandı.)
(ah mezarım tahtalandı)

Güle kim âşık olmaz ki!

Bizim pazarımızda geçer tek akçedir gül.

Ümmi Sinan’ın deyişiyle:

Gül alıp gül satarlar
Gülü gül ile tartarlar
Gülden terazi tutarlar
Çarşı Pazar güldür gül”.

Gül içimize işlemiştir bizim. Bir gül medeniyetinin çocuklarıyız hepimiz. Gül’le yatarız akşamları ve gülle uyanırız sabahları. Geceleyin terlemişsek mutlaka gül kokarız. Bahçemizde renk renk güller vardır her mevsim. Kırmızı güller, beyaz güller, sarı hatta mavi güller... Mevlidlerde gül suyu ikram ederiz konuklarımıza gül kokulu lokumla birlikte. Nişanlarda gül şerbeti içeriz. Hastalarımızı gül şurubuna katılmış ilaçlarla tedavi ederiz. Sezai Karakoç’un deyimiyle gül kokusunu Hızır’ın fısıltısı sayarız biz, baharın salavatıdır gül bahçeleri çünkü.

Severek Ayrılanlar

o gün büyük bir sesle uyandı..hemen pencereye koştu...
şaşırdı çünkü 3 yıl aradan sonra apartmanlarına yeni biri taşınıyordu "yine yaşlıdır ,kafa dengi çocuğu yoktur " diye düşünerek içeri girdi...Ama yanılmıştı taşınanların 2 tane güzeller güzeli kızı vardı...Hemen büyük olana gözleri dikti...ANCAK kızlardan küçük olanının onun hayatında derin bir etki yapacağını nerden bilebilirdi ki...

aradan 2-3 hafta geçtii kızlarla tanışmak zorundaydı...en azından kendin, öyle hissediyordu...Kızlardan büyük olan çok kopuktu "küçüklerle işim olmaz" diyen tiplerden..Bu durum karşısında ilgi odağı küçük kız oluyordu. bir kaç arkadaş yardımıyla tanışmayı becerdi...

aradan 3 ay geçti.Çocuğun aşkı o kadar büyüktü ki onun uğruna ölmeyi göze alabilirdi...o kızı nasıl seviyorsa bi o kadarda kız onu seviyordu...okullar açıldı yeni arkadaşlar edinildi..aradan yine 2 ay geçti..onun üzerindeki baskı çok artmıştı "liseliyiz,kız çok, boşver onu" arkadaş baskısı,çevre etkisi,gençliğe adım ve lise polemiği o büyük aşkı parçalamaya yetti...

Evlendiniz! Evlilik Yeminini Ettiniz mi?

Biz ikimiz yolcuyuz. / Hayat yolunu birlikte adımlamaya söz verdik. / Yokuşları da, inişleri de beraber yürüyeceğiz. / Mutlulukları da, hüzünleri de beraber karşılayacağız. / Bizim için iyi yolculuk duası edin.
İki insanın ömür boyu birlikteliği hem zordur hem de hoştur.

Zordur; çünkü insanın belirsizliği ve kolayca çerçeveye girmemesi, ilişkiyi bir maceraya dönüştürür.

Hoştur; çünkü her şeye rağmen insan kalbine mukabil bir kalbi bulmakla, neşelerini ve sevinçlerini çoğaltır, hüzünlerini ve kaygılarını azaltır.

Bu zor ve hoş birlikteliğin başlangıcında iki insanın birbirlerine üstü kapalı söz verişleri vardır. Değişik kültürlerde, bu söz verişler, bir tür nikâh manifestosu, evlilik yemini ya da duası adıyla açık edilir. Örneğin, Apaçi Kızılderililerinin "evlilik yemini" aynen şöyledir:

Artık yağmurda hiç ıslanmayacaksınız; çünkü her biriniz bir diğeriniz için sığınak olacaksınız.

Artık hiç üşümeyeceksiniz; çünkü her biriniz bir diğeriniz için sıcaklık olacaksınız.

Bakış açısı...

Dr.Paul Ruskin, öğrencilerine, yaşlanmanın psikolojik etkilerini
öğretirken onlara şu olayı okur:


"Hasta ne konuşuyor, ne söylenenleri anlıyor.
Bazen saatlerce
anlaşılmaz şeyler geveliyor.
Zaman, yer veya kişi kavramı yok.
Sadece kendi adı söylendiğinde tepki veriyor.
Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir çaba sarf ediyor,
ne de bakım yapılırken yardımcı
oluyor.
Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor.
Dişleri yok,yiyeceklerinin püre halinde verilmesi gerekiyor. Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde, yürüyemiyor ve uykusu düzensiz. Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor. Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor."

Bu olayı okuduktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle birinin bakımını
isteyip istemediklerini sorar.

Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylerler. Ruskin kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması
gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar.

Her Kalp Yaşadığı Aşk İle Şekillenir

Her aşk bulunduğu kalbin şeklini alır.' Ve her kalp yaşadığı aşk kadar şekillenir. İnsanları ikiye ayırmak adettendir. Çünkü anlamanın yolu ayırmaktan geçer. Bütün eşya birlikten yana koyarsa hükmünü kimin kim olduğu muamma olur diye; çeşitten yanadır dünyanın günü. Bunca çeşit arasında ayırmalıdır o vakit birbirine uyanlar ile uymayanları. Akıllılar ve aklı kıt olanlara diye önce. Güzeller ve çirkinler diye sonra. Padişahlar ve cariyeler diye. Daire tamamlanır gibi olduğunda her işin hem başı hem sonu olarak; aşka gücü yetenler ve aşka gücü yetmeyenler diye latif bir çizgi çizilmelidir kul ile kul arasına ve dahi kul ile eşya arasına.

Söz işte burada çatallanır. Kainatın dili aşktan yana söyleyip durduysa ve alemlerin Rabbi bunca güzelliği sadece Muhammed'in aşkına "ol" kıldıysa her kul bilemese de gönlünün çapını kendini aşka gücü yetenlerden sayar. Herkesin aşkı kendinedir taşıyabildiği kadar. Kolayından taşınabilseydi her aşk her sevda, sözün hükmü uçurur muydu gücünü yedi iklimden öte.

İnsan bazen vermeli, almak için...

Bir yürek vermeli önce, bir gönül

O yüreğe sevgi vermeli, dostluk vermeli
Umut ekmeli o sevgi, dostluğu büyütmek için
Bir hayat olmalı; iki kişinin paylaşacağı bir ömür çin
Zaman vermeli, anlayış vermeli
İsteklerine gem vermeli...
Bir ömrü paylaşmak için, iki kişilik sevgi vermeli
Dürüstlük vermeli saygılarını vermeli
Bazen ödün vermeli prensiplerinden...
Bazen sıkılmalı başkası için,
İstemediği şeyleri yapmalı paylaşmak adına hayatı
Biraz da cesur olmalı adım atmak için
Verdikten sonra beklemeli, almak için
Sabırla, umutları soldurmadan beklemeli
Bekleyişin hazzını tatmalı
Vuslatı arzulayarak, özlemlere umut ekmeli
İnsan vermeli önce kendisinden
Sonradan almak için...


Ama Bazen De İnsan Bazenlere Kalmamalı....

Her hayale giden bir yol vardır

Bir dağın tepesinde yere düşmek üzere olan bir yaprak içindeki hayalini haykırmış.

[b]"ben denizlere ulaşmak istiyorum.Bir gün denize ulaşacağım ve hayalimi yaşayacağım."[/b]

Yaprağın üzerinde bulunduğu ağacın hemen dibinde yatıveren bir kütük boğukbir sesle;
[b]"ben de "[/b] demiş.Ben de denize ulaşmak istiyorum.

Fakat yaprak ona küçümseyen ve alaycı bir ifade ile

[b]"sen asla denize ulaşamazsın.Çünkü beni denize ulaştıracak rüzgar şimdi çıkar gelir. Bir çırpıda orada olurum. Ancak sen ağır ve hantalsın.Sonsuza dek burada kalacaksın." [/b]

Gerçekten de bir rüzgar çıkmış.

Kuzeyden güneye doğru esen rüzgar bir süre sonra güneyden batıya doğru esmiş.

Tam doğru istikamette iken birden güneyde olan denizin tersine doğru havalanmış.

Bir tepeden diğer tepeye, bir vadiden diğer vadiye sürüklenip durmuş.

En son bir çamura saplanıp kalmış.

Kütük ise yakınındaki akarsuyun denize gittiğini biliyormuş.

Kendini suların kollarına bırakmış ve gitmiş.

Akarsuyun kenarında bir çamura saplanıp kalmış yaprağı görünce ona şunu demiş;

Benim O Sularda Yüzmem Gerek (okyanus)

önümde ağır bir kapı ardında okyanus var

ben zaten suda doğmuşum kapıyı açmam gerek.

işte o an biri geliyor,tutuyor kulağımdan
Gözü anahtar deliğinde ''bak'' diyor sadece burdan

''bırak'' diyorum o küçücük resmi
yetmez bize bu küçük esinti

nerde törpülendin böyle ''''olmaz'' diyor tutup ayak bileğimi

şimdi önümde ağır bi kapı, ardında okyanus var

Bir de bileğimden biri çekiyor,

Benimse kapıyı açmam gerek.

''bak'' diyorum koca dünyaya burdan derhal çıkmak gerek.
Bari çekme bileğimden benim her şeyi görüp öğrenmem gerek.

Bir ileri bir geri her adım bu kapının ardı demek. Sonun da boğulmak olsa da benim o sularda yüzmem gerek.

Anahtar deliğinden görünen bu küçücük manzara.

Sana yetiyorsa yetsin,benim o sularda yüzmem gerek...
Yüzmem gerek...

Şimdi önümde ağır bir kapı, ardında okyanus var.

Birde bileğimden biri çekiyor.

Benimse kapıyı açmam gerek ''bırak'' diyorum o küçücük resmi.

Yetmez bize bu küçücük esinti,

Nerde törpülendin böyle '' olmaz'' diyor tutup ayak bileğimi.

Bir ileri bir geri her adım bu kapının ardı demek.

Seni unutmak

öyle hayran dinlerken seni
hayallerimde adim atmayi ögrendim
yazmanin gayesini anladim
umut etmeyi umutladim
fakat simdi en dogrusu
bende biraktiklarini geri vermek olmali

bu yolculugum sonsuz geliyor
herkes ilerliyor bense geride kalmisim
yükledim sonunda hayallerimi sana ait kutuya
az önce denize daldirdim
aciga cikmiyor
dalgalarin hakiminde batiyor
mavilerde bitiyor
en iyi son bu olmali

kararsizlikta artik yok kurdugumuz biz
geri dönüs yok
kaybolana seslenmek yok
imkansizligi belki zorunlu
ama yinede onu yaratan ben susmaliyim
cünkü düslemek yok
tek care benden bekleneni yapmak olmali
.........seni unutmak.........

Seni Yağmurdan Sonra Seveceğim

Şimdi git...!
Say ki..
Seninle içinden sevda geçen bir türkü söylemedik
Say ki..
Gece mektuplarının en güzel aşk şiirlerini beraber ezberlemedik
Say ki..
Sevda trenini kaçırdığım durakta bir süre beraber bekledik


Sen git..!
Ben gelemem bu yürekle..!
Ya da kal..!
Eylül yağmurlarını bekle..!


Seni yağmurdan sonra sevicem
Saçlarıma ak düşmemiş halimle
Sen yaşlardayken 18inde-20sinde
Seni yağmurdan sonra sevicem
Kaldırımların ıslak ve temiz haliyle
Yaşlı yüzüm delikanlı yüreğimle,
Seni yağmurdan sonra sevicem..
Aşksız geçen onca yılı yakacağım
Sevda aleminde kendi ellerimle



Şimdi git..!
Say ki..
Seninle sahildeki çardakta hiç dondurma yemedik
Say ki..
Oturup ve konuştuğun yaşlı ve yabancı bir adamdı
Ve sevdadan hiç söz etmedik
Say ki ..
Hiç gülmedik
Ayni şeyleri sevmedik
Ve yağmurdan sonra beraber yürümedik
Seni yağmurdan sonra sevicem
Kimse bilmeyecek, herkesten gizlicem
Yağmurdan sonraki toprak kokusu olacak havada
Seninle gök kuşağının altından geçicem
Seni yağmurdan sonra sevicem
Ve seni sevdiğimi kimseye söylemicem

Kapanmaz Yaram Zaman İçinde (Zigon Sehpa)

Bugün ordaydım,
Aynı yerde, aynı evde.
Aynı kapıdan girdim içeri,
Tesadüf bu ya,
Aynı anahtar kalmış bende.
Sandalyede yeleğini unutmuşsun,
Masada kahkahanı, mutfakta bardağını,
Salonda duruşunu unutmuşsun,
Sonra yan odada hıçkırığını,
Koridorda gözyaşlarını.
Kapıda çarpıp çıkışını unutmuşsun.

Bir çiçeğin zehri düşmüş, zigon sehpaya,
Bir rujunun rengi düşmüş, oval aynaya,
O kavgadan arta kalan kırık vazoyla,
İkimizin kalbi düşmüş tozlu balkona.
(Şarkı:Ağlama yar,bir gün gelir bu hasret biter..
Döneceğim,ağlama
Bekle beni,ağlama)

Duvardaki resminde gülüşün kalmış,
Son içtiğin fincanda dudak izlerin,
Portmantonun yanında gidişin,
Kapıda bıraktığın ayak izlerin kalmış.

Yastığının üstünde saçını buldum,
Posta kutusunda mektuplarını,
En son dinlediğin şarkını buldum,
O hicazda kalmış gözyaşlarını.

Yazan böyle yazmış demek ki,
Nasıl da anlam buldu sen olmayınca:

“Neyleyim köşkü neyleyim sarayı,
İçin de salınan YAR olmayınca…”

Sen Leyla’ydın,Ben de Mecnun çöller içinde

Ey İstanbul

Zaman ayrılığı vurur…
dipsiz bir sevda yokuşunda…
yanımda kal..bırakma yaban sevdalara…
düşü olmayan acı sonsuzluğa…


Geceye inat yokluğunda…
bir bedel ki sürgünlerde sensizliğim…
sonu yok…dönüşü yok…
bedeli bensizlik olsun ihanetinin…


Dün gece bizim deniz fenerinin altında oturdum…
gökyüzü, deniz ve de ben…
her akşam seni bekliyoruz!
Ne olur dön sevgilim…sensiz yaşayamam!


gitme ruhum…
sen yokken hicran düşer bu şehre…
gitme sevgim…
sen yokken tutsak düşerim bir isyan gecesine…
ölürüm…
sen yokken…


birtanem!
sabahı bekledim saatlerce…ama ya sonra?
Sen yoksun ya şimdi…korktum!
Belki sabah olmaz diye…olsa da sen yoksun diye…


kent vurur şehir ışıkları söz vermiş bir aşka…
bilmem…bilemem…
ferin aydınlatır mı içimi bir daha…
kaybolursun puslu rüyaların ardında…
gurura yokuş sevdalarda…



Birileri ağlıyordu hesapsız gidişime…annem ağlıyordu…
senle süslenmiş sokaklardan geçerken ben ağlıyordum…
ama olsun…dedim ya birtanem!..
geriye bir hiç kalsa da benden, andım olsun yazgıma!..

Bugün seninle son günüm

son defa senin icin gözyaslarima boguluyorum bugün
icim aciyor, yalanla dogru kardes olmus
saglar sollar birlesiyor
yollumu kesiyor

bu yüzden son defa senin icin
inancim beni yalniz birakmadigi icin
yanildim, yalanmis dememek icin
hatiralari bozmadan son kez aliyorum kalemi elime
sanadir bu satirlarim, sen dinlemesende
tanimadan güvendim, sen bilmezsin
hergün yollunu gözledim hayallere dalip
bir adim atmani, simdi yarin diyerek
virgüller sakladim sana
gizlice, kimse duymasin seni yüregimde
bagiriyordun cünkü, yüregim aciyordu
nerde ismin ciksa ayaklanirdim
sen olmadigini biliyordum aslinda
yinede seni anlatan, sana yakin durana yakin olmak istedim

son ayaklanisim bugün
sana küsmemek icin
hislerime yenilip kuslara inandigim icin
seni sana karartmamak icin
zaten ne haddime
simdi ne zaman cigliklar duysam yüregim acir

yüregime söz hakki verdigim son gün bugün
üc kelimenle yiktin bilmeden sana varan yollari
susturdugum kuskularima yanit verdin
korkularimi üzerime saldin
simdi ne zaman kuslar görsem inancim solar

kalbimin senin icin son carpisi bugün...

BUGÜN SENINLE SON GÜNÜM!

Elhan-ı Şita

ir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar
gibi kar
geçen eyyâm-ı nevbaharı arar...
ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
ey kebûterlerin neşideleri,
o baharın bu işte ferdâsı
kapladı bir derin sükûta yeri
karlar
ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
ey uçarken düşüp ölen kelebek
bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
gibi kar
seni solgun hadîkalarda arar.
sen açarken çiçekler üstünde
ufacık bir çiçekli yelpâze,
nâ'şun üstünde şimdi ey mürde
başladı parça parça pervâze
karlar
ki semâdan düşer düşer ağlar!
uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
küçücük, ser-sefîd baykuşlar
gibi kar
sizi dallarda, lânelerde arar.
gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
yuvalarda -yetîm-i bî-efgân!-
son kalan mâi tüyleri kovalar
karlar
ki havada uçar uçar ağlar.
destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter...
dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek!-
bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid...

Hayatı Sev! (Bir Neşedir Yaşamak)

EĞER DAHA AKILLI OLSAYDIM… Eğer daha güçlü olsaydım… Eğer daha zengin olsaydım… Eğer daha ünlü olsaydım… Eğer daha bilgili olsaydım…

Eğer bütün bunlara uzun zamandır sahip olan köklü bir ailenin üyesi olsaydım…


Eğer bütün bunlardan dolayı daha geniş, daha etkili bir çevrem olsaydı…


Eğer bu çevreyi dilediğim zaman harekete geçirebilseydim ve o çevrenin imkânlarını kendi isteklerim doğrultusunda kullanabilseydim…



Bu tür dileklerin basit birer hayâl olmaktan çok daha ileride belki de geride bir yönü yok mu? Kabaca sıralamaya çalıştığım bu listeye hemen eklenmesi gerekenler de var mutlaka… Mesela, kimse beni kırmasa, üzmese, anlamazlık etmese…



Musluklar bozulmasa, elektrikler kesilmese, takılıp hiç düşmesek de eklenirse komik mi olur bilmiyorum… Hele sevgi girdi mi işin içine komikten drama hemen bir kol uzanıveriyor… Kimi sevsem beni sevse… Kimi sevmesem de o beni sevmeyi sürdürse, mesela…

Bunu da aşacağız!

Bir Dost.......
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın...

'Nereden çıktın bu vakitte' dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; gözünün dilini bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı...

Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.

Kucaklamalı seni güvenli kolları, dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı...

En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz...

Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.

Alkışlandığın da değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin.

Biz bu sonbaharda buluşacaktık...

Biz bu sonbaharda buluşacaktık...'

geleceğin yollara umudumu yerleştirdim. dikenlerin üzerine sevdamı
gergef yaptım ki, hepsi güle dönsün. bahar gelecekti, sen de
gelecektin baharla. o zaman visaline açacaktı bütün çiçekler ve visal
kokacaktı her biri. rüzgâr vuslat türküleriyle esecek, yapraklar sana
(s.a.v) doğru kımıldanacak, semalar gelişine ağlayacaktı sevinçten.
sen (s.a.v) gelecektin, bulutlar siyah örtüsünü çıkaracaktı. yıldızlar
sönecek, aydınlığında parlamaya devam edeceklerdi. sen (s.a.v)
gelecektin; ay kararmışlığını seninle giderecek, güller gibi kokmanın
ne demek olduğunu senden öğrenecekti. sen (s.a.v) gelecektin; güneş
yeniden tebessüm edecekti. Sen (s.a.v) gülecektin, zerreler ihtizaza
gelecekti. sen (s.a.v) gülecektin, bin bir Ebu Zerr bakışlı hasbi
yüreğimin çöllerinden geçip Bedr'e fethe gidecekti. sen
(s.a.v)gülecektin, kâinat gülecekti seninle.

'bahar geldi geçti, sen gelmez oldun.'

geleceğin yollarda, ümidim taşların gözyaşlarını barındırdı. dikenler
parçaladı sevdamın gergefini. bahar geldi, çiçekler hasretine açtı.

Âh Efendim, Can Efendim, Gül Efendim!

Gelirim ey dost; ayaklarım kanasa da dikenlerden, dar kafeslerden kurtulup, kırıp zincirlerimi yine Sana gelirim. Gelmesem Sana, Sensizlikten yok olurum. Yolunda ölmek için, Seni ararken, Sende tükenmek için gelirim. Yalınayak, başı açık dosta kavuşmanın hayaliyle çıktım yola. 'Gül'e doğru savurdu rüzgâr beni. Dağın bağrındaki ateşten, kâinatı ısıtan güneşten sordum gül diyarını. "Güllerin Efendisi'nden destur almak için ne lâzım." dedim. O'nun adını duyunca; dile geldi dağlar ve taşlar, tebessüm etti güneş. Hepsi bir ağızdan, "Teri gül kokan Gül Sultanı'ndan kabul görmek için seher kapılarının önünde kul olasın, bel kırıp boyun burasın. Hakk'a yönelip el pençe divan durasın." dediler. Sonra, "İnsan olana saygı duyasın, kırık gönüllerde tahtlar kurasın, yaralı gönüllere muhabbetinle merhem olasın." diye nasihatte bulundular. "Hakk'ın sadık dostuna, hidayetin güneşine, inayetin gözbebeğine, rahmetin timsaline, rububiyet saltanatının dellâlına, kâinatın muallimine, Habib-i Zîşan'a ve O'nun âline ve ashabına milyon kere salât ve selâm olsun." dediler.