Çocuk, ana - baba elinde bir emânettir
Ailenin var olma sebeplerin başında neslin devamı çocuk gelir. Neslin sağlıklı bir şekilde devamı için ailede çocuğun önemi büyüktür. Ailede, çocuk, ana - baba elinde bir emânettir.
Çocukların temiz kalpleri kıymetli bir cevher gibidir. Mum gibi, her şekli alabilir. Küçükken, hiçbir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun meyvesi hâsıl olur.
Çocuklara îmân, Kur’ân ve Allahü teâlânın emirleri ve zamânın ilimleri öğretilir ve yapmaya alıştırılırsa, din ve dünyâ saâdetine ererler. Bu saâdette anaları, babaları ve öğretmenleri de ortak olur. Eğer bunlar öğretilmez ve alıştırılmazsa âilelerine, cemiyete, kısaca insanlığa zararlı hâle gelirler.
Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; “Bütün çocuklar Müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyâya gelir. Bunları, sonra anaları, babaları Hıristiyan, Yahûdî ve dinsiz yapar.” sözüyle Müslümanlığın yerleştirilmesinde ve yok edilmesinde en mühim işin, gençlikte olduğunu bildiriyor.
Bunun için her Müslümanın birinci vazifesi, evlâdına İslâmiyeti ve Kur’n-ı kerîmi öğretmektir. Evlâd, büyük nîmettir. Nîmetin kıymeti bilinmezse, elden gider. Bunun için (Pedagoji), yâni çocuk terbiyesi, İslâm dîninde çok kıymetli bir ilimdir.
Çocuk, temiz kalbi, kıymetli bir cevherdir. Her türlü şekil ve sûretten arınmıştır. Fakat, nakşedilmeye, verileni almaya müsâittir. Hayra da şerre de alıştırmaya elverişlidir. Sabi çocuk, hayra ve iyi şeylere alıştırılır, İyi şeyler öğretilirse, o şekilde yetişir ve büyür. Hem dünyâda hem de âhırette mes’ud ve bahtiyar olur. Ona iyi şeyleri, hayr işleri öğreten ana-babası, hocaları ve onu terbiye edenler, onun vesîlesi ile, çok büyük ni’metlere ve mükâfatlara kavuşurlar.
Eğer çocuk, kötülüğe ve şer olan şeylere alıştırılırsa, hem dünyâda hem de âhırette helâka uğrar bedbaht olur. Onun yüzünden ana-babası, hocaları ve onu kötü terbiye edenler de azap görürler ve cezalandırılırlar.
Allahü teâlâ, Tahrim sûresinin altına âyet-i kerîmesinde meâlen buyuruyor ki: “Kendinizi, evlerinizde ve emirlerinizde’ olanları ateşten koruyunuz.” Ana-baba evlâdını, dünyâdaki ateşten ve sıkıntılardan muhafaza ettiği gibi aynı şekilde âhıretteki Cehennem ateşinden de korumalıdır.
Çocuğu âhıretteki sıkıntılardan ve Cehennem azabından korumak, dünyâdaki sıkıntılardan ve dünyâ ateşinden korumaktan çok daha mühimdir. Ana-babanın, evlâdını bütün bu sıkıntılardan ve musîbetlerden koruması, onu güzel terbiye etmek, ona güzel ahlâkı öğretmek, kötü arkadaşlardan muhafaza etmek sûretiyle olur.
Şayet çocuğun bakımı ve emzirilmesi için bir kadın bulup, ona baktırma lüzumu hâsıl olursa, helâl yiyen, dindar ve sâliha bir kadın arayıp bulmalıdır. Çünkü haramdan hâsıl olan sütte bereket yoktur. Böyle haram yiyen bir kadından süt emen çocuğun tabiatı haram şeylere meyleder.
Çocukta, iyiyi kötüden ayırma hassaları ortaya çıkmaya başladığı zaman, çocuğu kontrol altında tutmak lazımdır. Çocukta ilk ortaya çıkan, haya duygusudur. Çocuk bu andan itibâren ba’zı şeylerden haya eder. Bu sebeble utanılacak şeyleri terk eder. Bunlar çocukta akıl nurunun parlamasıyla ortaya çıkan hâllerdir. Allahü teâlânın, çocuğa, lütfü, ihsanı ve hediyesidir.
Ahlâka ve kalbin safâsına delâlet eden buluğ çağında, bu durum daha da olgunlaşır. Bu çağda, çocuğa, terbiyesi hususunda yardımcı olmalıdır. Bunu asla ihmal etmemelidir. Çocuğu ilk önce tesiri altına alan ve onu meşgûl eden husus, yemeğe düşkünlüktür. Bu bakımdan yemek yeme âdabını öğretmelidir. Yemeği çabuk çabuk yememesini, lokmayı iyice çiğnemeden yutmamasını, lokmaları, peşipeşine almamasını öğretmelidir. Çok yemek yemeği, oburluğu ona çirkin birşey olarak göstermeli, çok yemenin insanlara mahsus bir sıfat olmadığını anlatmalı, az yiyen ve terbiyeli olan çocuğu da medhetmelidir.
Çocuğa, yemekte başkasını kendisine tercih etmeyi, hangi yiyecek olursa olsun onunla kanâat etmeyi sevdirmelidir. Zamanı gelince, çocuğu hocaya göndererek; Kur’ân-ı kerîmi, Resûlullah efendimizin mübârek hayâtını, onun anlıyabileceği ve ona lâzım olan din bilgilerini, Resûlullah efendimizin ehl-i beytini, Eshâb-ı kirâmın, dört mezheb imâmının, diğer din ve tasavvuf büyüklerinin, sâlih kimselerin hayâtını, onların İslâmiyeti ne kadar güzel yaşadıklarını, bu sebeble huzurlu ve mutlu olduklarını anlatmalıdır.
Çocuklar, ahlâksız ve kadın kız aşkı anlatan şiirleri dinlemekten, bu tür filimleri izlemekten uzak tutulmalıdır. Bunlarla meşgul olması ve bu işlerle uğraşanlar ile arkadaşlık yapması, çocuğun kalbinde fitne ve fesad meydana getirir.
Çocuk, güzel ahlâk sahibi olduğu, güzel ve iyi işler yaptığı zaman hediyeler almak sûretiyle onu sevindirmeli, bundan dolayı onu insanlar arasında medhetmelidir. Şayet bazan hoşa gitmeyen şeyler yaparsa, onu görmemezlikten gelmeli, onun haya perdesini yırtmamalıdır.
Yoksa, nasıl olsa bu kötü işim ortaya çıktı diye, ondan sonra o kötü işi yapmaktan çekinmez hâle gelir. Eğer o işi ikinci defa yaparsa, gizlice onu cezalandırman, onu korkacağı birşey ile tehdid etmeli, dolaylı yoldan, yaptığı işin kötü birşey olduğunu ona anlatmalıdır. Annesi de yaptığı kötü bir işi babasına söyliyeceğini, babasının da onu cezalandıracağını söylemek sûretiyle çocuğu korkutmalı, o kötü işten onu alıkoymaya çalışmalıdır.
Ana-baba, çocuğun arkadaşları ve akranlarına karşı onunla övünmemelidir. Çocuğu tevâzuya ve arkadaşlarına ikrâma alıştırmalıdır. Yükseklik ve üstünlüğün vermekle olacağını, aç gözlü ve tama’ sahibi olmanın, aşağı ve bayağı bir iş olduğunu öğretmelidir. Yine çocuğun yanında altın ve gümüşü, onlara düşkün olmayı kötülemelidir.
Zehirli yılan ve akrebden daha çok, onlara düşkün olmaktan sakındırmalıdır. Çocuğa, insanlar yanında nasıl oturulacağını anlatmalı, çok konuşmaktan, daha küçük yaşta alışmaması için doğru ve yalan yere yemin etmekten, başkasına la’net etmekten, başkasına dil uzatmaktan, böyle yapanlarla beraber bulunmaktan onu menetmelidir. Çocuk okuldan, hocadan ders alıp, edeb ve terbiye öğrenip döndükten sonra, bunların yorgunluğunu giderecek, onu dinlendirecek münâsip ve güzel bir şekilde eğlenmesi gerekir.
Eğer çocuk mektepten ve hocadan geldikten sonra, onun dinlenmesi için, münâsip bir şekilde oynamasına ve eğlenmesine fırsat verilmez de, tekrar ders ile meşgûl olmaya mecbur bırakılırsa, bu durum çocuğun zekâsını köreltir. Çocuğa; anaya-babaya, hocalarına, terbiye ve yetişmesinde emeği geçenlere, tanıdık olsun, yabancı olsun, kendinden yaşça büyük olanlara itâatkâr olmasını, onların yanında, onlara hürmetinden dolayı oyununu bırakmasını öğretmelidir.
Iyi ile kötüyü birbirinden ayırabilecek yaşa gelince, abdest ve namazı terk etmesine asla müsamaha etmemeli, Ramazân-ı şerîfin ba’zı günlerinde oruç tutmaya alıştırmalı. Yedi yaşına gelince, namaz kılmasını emretmeli, on yaşına gelince namaz kılması sağlanmalıdır. Çocuğa, dînin emir ve yasaklarından, bilmesi îcâbeden herşeyi, otuziki farzı, îmânın ve İslâmın şartını öğretmeli, hırsızlık yapmaktan, haram yemekten, yalan söylemekten, gıybet etmekten, hıyânet etmekten, çirkin ve fena sözleri konuşmaktan onu sakındırmalıdır.
Çocuğa, yiyeceklerin ilaç gibi olduğunu, yemekten maksadın insanın onlar vasıtasıyla Allahü teâlâya ibâdet ve tâatta bulunmak için kuvvet kazanmak olduğunu, dünyânın hakîki bir hayat ve devamlı kalınacak bir yer olmadığını, fâni ve geçici olduğunu, ölüm ile insanın, dünyâ lezzet ve ni’metlerinden istese de istemese de ayrılacağını, ölümün her an gelebileceğini, Cennete girebilmek için, bu dünyâda Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasaklarından sakınması gerektiğini, Allahü teâlânın, sevdiği kulları için Cennette türlü türlü ni’metler hazırladığını anlatmalıdır.
Yine çocuğa Cehennem azabının çok şiddetli olduğunu, Cehenneme dinde câhil olanların, haram yemekten sakınmayan ve farzları terk edenlerin gideceğinden de bahsetmelidir. Eğer çocuk iyi yetiştirilmiş, edeb ve terbiyesine i’tinâ gösterilmiş ve ehemmiyet verilmiş ise, bulûğa ermesinden önce yapılan bu telkinler ve nasîhatların, buluğ çağına erdiği zaman tesirleri ve faydası görülür.
Çocuk dâima iyiye doğru gider, iyi ve güzel işlerle meşgûl olur, kötü işlerden sakınır. Şayet çocuk, iyi yetişmemiş, terbiyesi üzerinde durulmamış ise, buluğ çağına erişince oyun ve eğlenceye, kötülüklere dalar. Yemeğe, giyinmeğe ve övünmeye düşkün olur. Hakkı kabul etmek ona ağır gelir. Haram yemek, çocuğun kötü olmasında mühim bir unsurdur. Çünkü, ana-baba haram yemekten sakınmadığı için, onlardan dünyâya gelen çocuk, tabiatı ve mayası îcâbı her türlü kötülüğe meyleder. Şimdi çok sayıda kötü ve fâsık kimse bulunmaktadır.
Ana-babalarının haram yemelerinin, çocuklarının kötü olmasında tesîri büyüktür. Çocuğun baba üzerindeki hakkı:
“Resûlullah efendimiz buyurdu ki: “Çocuğun baba üzerinde üç hakkı vardır:
1-Doğduğu zaman çocuğuna güzel bir isim koyması,
2-Aklı erdiği zaman Kur’ân-ı kerîmi öğretmesi,
3-Evlenecek yaşa gelince onu evlendirmesidir.”
Sâlihlerden birisi, oğluna bir şeyi yapması için hiç emretmezdi. Şayet bir ihtiyaç olursa, oğluna değilde başkasına emrederdi. O zâta bunun sebebi soruldu. O da şöyle buyurdu:
“Oğluma birşey emredersem belki emrimi tutmaz da bana karşı gelebilir. Bu yüzden Cehennem ateşine müstehak olur. Hâlbuki ben oğlumun Cehennem ateşinde yanmasını istemiyorum. Onun için ona emretmiyorum.”
Resûlullah efendimiz hadîs-i şerîflerde buyurdu ki:
“Kişide dört şeyin bulunması saadetine vesîledir,
1- Zevcenin sâliha olması,
2-Kardeşlerinin sâlih olması,
3-Çocuklarının itâatkâr olması,
4-Rızkının, içerisinde bulunduğu memlekette bulunması.”
“Hiçbir baba, çocuğuna güzel edebten daha üstün birşey vermemiştir.”
“Çocuklarınızla ilgilenin. Onlara güzel edeb (terbiye) veriniz.”
Çocukların temiz kalpleri kıymetli bir cevher gibidir. Mum gibi, her şekli alabilir. Küçükken, hiçbir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun meyvesi hâsıl olur.
Çocuklara îmân, Kur’ân ve Allahü teâlânın emirleri ve zamânın ilimleri öğretilir ve yapmaya alıştırılırsa, din ve dünyâ saâdetine ererler. Bu saâdette anaları, babaları ve öğretmenleri de ortak olur. Eğer bunlar öğretilmez ve alıştırılmazsa âilelerine, cemiyete, kısaca insanlığa zararlı hâle gelirler.
Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; “Bütün çocuklar Müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyâya gelir. Bunları, sonra anaları, babaları Hıristiyan, Yahûdî ve dinsiz yapar.” sözüyle Müslümanlığın yerleştirilmesinde ve yok edilmesinde en mühim işin, gençlikte olduğunu bildiriyor.
Bunun için her Müslümanın birinci vazifesi, evlâdına İslâmiyeti ve Kur’n-ı kerîmi öğretmektir. Evlâd, büyük nîmettir. Nîmetin kıymeti bilinmezse, elden gider. Bunun için (Pedagoji), yâni çocuk terbiyesi, İslâm dîninde çok kıymetli bir ilimdir.
Çocuk, temiz kalbi, kıymetli bir cevherdir. Her türlü şekil ve sûretten arınmıştır. Fakat, nakşedilmeye, verileni almaya müsâittir. Hayra da şerre de alıştırmaya elverişlidir. Sabi çocuk, hayra ve iyi şeylere alıştırılır, İyi şeyler öğretilirse, o şekilde yetişir ve büyür. Hem dünyâda hem de âhırette mes’ud ve bahtiyar olur. Ona iyi şeyleri, hayr işleri öğreten ana-babası, hocaları ve onu terbiye edenler, onun vesîlesi ile, çok büyük ni’metlere ve mükâfatlara kavuşurlar.
Eğer çocuk, kötülüğe ve şer olan şeylere alıştırılırsa, hem dünyâda hem de âhırette helâka uğrar bedbaht olur. Onun yüzünden ana-babası, hocaları ve onu kötü terbiye edenler de azap görürler ve cezalandırılırlar.
Allahü teâlâ, Tahrim sûresinin altına âyet-i kerîmesinde meâlen buyuruyor ki: “Kendinizi, evlerinizde ve emirlerinizde’ olanları ateşten koruyunuz.” Ana-baba evlâdını, dünyâdaki ateşten ve sıkıntılardan muhafaza ettiği gibi aynı şekilde âhıretteki Cehennem ateşinden de korumalıdır.
Çocuğu âhıretteki sıkıntılardan ve Cehennem azabından korumak, dünyâdaki sıkıntılardan ve dünyâ ateşinden korumaktan çok daha mühimdir. Ana-babanın, evlâdını bütün bu sıkıntılardan ve musîbetlerden koruması, onu güzel terbiye etmek, ona güzel ahlâkı öğretmek, kötü arkadaşlardan muhafaza etmek sûretiyle olur.
Şayet çocuğun bakımı ve emzirilmesi için bir kadın bulup, ona baktırma lüzumu hâsıl olursa, helâl yiyen, dindar ve sâliha bir kadın arayıp bulmalıdır. Çünkü haramdan hâsıl olan sütte bereket yoktur. Böyle haram yiyen bir kadından süt emen çocuğun tabiatı haram şeylere meyleder.
Çocukta, iyiyi kötüden ayırma hassaları ortaya çıkmaya başladığı zaman, çocuğu kontrol altında tutmak lazımdır. Çocukta ilk ortaya çıkan, haya duygusudur. Çocuk bu andan itibâren ba’zı şeylerden haya eder. Bu sebeble utanılacak şeyleri terk eder. Bunlar çocukta akıl nurunun parlamasıyla ortaya çıkan hâllerdir. Allahü teâlânın, çocuğa, lütfü, ihsanı ve hediyesidir.
Ahlâka ve kalbin safâsına delâlet eden buluğ çağında, bu durum daha da olgunlaşır. Bu çağda, çocuğa, terbiyesi hususunda yardımcı olmalıdır. Bunu asla ihmal etmemelidir. Çocuğu ilk önce tesiri altına alan ve onu meşgûl eden husus, yemeğe düşkünlüktür. Bu bakımdan yemek yeme âdabını öğretmelidir. Yemeği çabuk çabuk yememesini, lokmayı iyice çiğnemeden yutmamasını, lokmaları, peşipeşine almamasını öğretmelidir. Çok yemek yemeği, oburluğu ona çirkin birşey olarak göstermeli, çok yemenin insanlara mahsus bir sıfat olmadığını anlatmalı, az yiyen ve terbiyeli olan çocuğu da medhetmelidir.
Çocuğa, yemekte başkasını kendisine tercih etmeyi, hangi yiyecek olursa olsun onunla kanâat etmeyi sevdirmelidir. Zamanı gelince, çocuğu hocaya göndererek; Kur’ân-ı kerîmi, Resûlullah efendimizin mübârek hayâtını, onun anlıyabileceği ve ona lâzım olan din bilgilerini, Resûlullah efendimizin ehl-i beytini, Eshâb-ı kirâmın, dört mezheb imâmının, diğer din ve tasavvuf büyüklerinin, sâlih kimselerin hayâtını, onların İslâmiyeti ne kadar güzel yaşadıklarını, bu sebeble huzurlu ve mutlu olduklarını anlatmalıdır.
Çocuklar, ahlâksız ve kadın kız aşkı anlatan şiirleri dinlemekten, bu tür filimleri izlemekten uzak tutulmalıdır. Bunlarla meşgul olması ve bu işlerle uğraşanlar ile arkadaşlık yapması, çocuğun kalbinde fitne ve fesad meydana getirir.
Çocuk, güzel ahlâk sahibi olduğu, güzel ve iyi işler yaptığı zaman hediyeler almak sûretiyle onu sevindirmeli, bundan dolayı onu insanlar arasında medhetmelidir. Şayet bazan hoşa gitmeyen şeyler yaparsa, onu görmemezlikten gelmeli, onun haya perdesini yırtmamalıdır.
Yoksa, nasıl olsa bu kötü işim ortaya çıktı diye, ondan sonra o kötü işi yapmaktan çekinmez hâle gelir. Eğer o işi ikinci defa yaparsa, gizlice onu cezalandırman, onu korkacağı birşey ile tehdid etmeli, dolaylı yoldan, yaptığı işin kötü birşey olduğunu ona anlatmalıdır. Annesi de yaptığı kötü bir işi babasına söyliyeceğini, babasının da onu cezalandıracağını söylemek sûretiyle çocuğu korkutmalı, o kötü işten onu alıkoymaya çalışmalıdır.
Ana-baba, çocuğun arkadaşları ve akranlarına karşı onunla övünmemelidir. Çocuğu tevâzuya ve arkadaşlarına ikrâma alıştırmalıdır. Yükseklik ve üstünlüğün vermekle olacağını, aç gözlü ve tama’ sahibi olmanın, aşağı ve bayağı bir iş olduğunu öğretmelidir. Yine çocuğun yanında altın ve gümüşü, onlara düşkün olmayı kötülemelidir.
Zehirli yılan ve akrebden daha çok, onlara düşkün olmaktan sakındırmalıdır. Çocuğa, insanlar yanında nasıl oturulacağını anlatmalı, çok konuşmaktan, daha küçük yaşta alışmaması için doğru ve yalan yere yemin etmekten, başkasına la’net etmekten, başkasına dil uzatmaktan, böyle yapanlarla beraber bulunmaktan onu menetmelidir. Çocuk okuldan, hocadan ders alıp, edeb ve terbiye öğrenip döndükten sonra, bunların yorgunluğunu giderecek, onu dinlendirecek münâsip ve güzel bir şekilde eğlenmesi gerekir.
Eğer çocuk mektepten ve hocadan geldikten sonra, onun dinlenmesi için, münâsip bir şekilde oynamasına ve eğlenmesine fırsat verilmez de, tekrar ders ile meşgûl olmaya mecbur bırakılırsa, bu durum çocuğun zekâsını köreltir. Çocuğa; anaya-babaya, hocalarına, terbiye ve yetişmesinde emeği geçenlere, tanıdık olsun, yabancı olsun, kendinden yaşça büyük olanlara itâatkâr olmasını, onların yanında, onlara hürmetinden dolayı oyununu bırakmasını öğretmelidir.
Iyi ile kötüyü birbirinden ayırabilecek yaşa gelince, abdest ve namazı terk etmesine asla müsamaha etmemeli, Ramazân-ı şerîfin ba’zı günlerinde oruç tutmaya alıştırmalı. Yedi yaşına gelince, namaz kılmasını emretmeli, on yaşına gelince namaz kılması sağlanmalıdır. Çocuğa, dînin emir ve yasaklarından, bilmesi îcâbeden herşeyi, otuziki farzı, îmânın ve İslâmın şartını öğretmeli, hırsızlık yapmaktan, haram yemekten, yalan söylemekten, gıybet etmekten, hıyânet etmekten, çirkin ve fena sözleri konuşmaktan onu sakındırmalıdır.
Çocuğa, yiyeceklerin ilaç gibi olduğunu, yemekten maksadın insanın onlar vasıtasıyla Allahü teâlâya ibâdet ve tâatta bulunmak için kuvvet kazanmak olduğunu, dünyânın hakîki bir hayat ve devamlı kalınacak bir yer olmadığını, fâni ve geçici olduğunu, ölüm ile insanın, dünyâ lezzet ve ni’metlerinden istese de istemese de ayrılacağını, ölümün her an gelebileceğini, Cennete girebilmek için, bu dünyâda Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasaklarından sakınması gerektiğini, Allahü teâlânın, sevdiği kulları için Cennette türlü türlü ni’metler hazırladığını anlatmalıdır.
Yine çocuğa Cehennem azabının çok şiddetli olduğunu, Cehenneme dinde câhil olanların, haram yemekten sakınmayan ve farzları terk edenlerin gideceğinden de bahsetmelidir. Eğer çocuk iyi yetiştirilmiş, edeb ve terbiyesine i’tinâ gösterilmiş ve ehemmiyet verilmiş ise, bulûğa ermesinden önce yapılan bu telkinler ve nasîhatların, buluğ çağına erdiği zaman tesirleri ve faydası görülür.
Çocuk dâima iyiye doğru gider, iyi ve güzel işlerle meşgûl olur, kötü işlerden sakınır. Şayet çocuk, iyi yetişmemiş, terbiyesi üzerinde durulmamış ise, buluğ çağına erişince oyun ve eğlenceye, kötülüklere dalar. Yemeğe, giyinmeğe ve övünmeye düşkün olur. Hakkı kabul etmek ona ağır gelir. Haram yemek, çocuğun kötü olmasında mühim bir unsurdur. Çünkü, ana-baba haram yemekten sakınmadığı için, onlardan dünyâya gelen çocuk, tabiatı ve mayası îcâbı her türlü kötülüğe meyleder. Şimdi çok sayıda kötü ve fâsık kimse bulunmaktadır.
Ana-babalarının haram yemelerinin, çocuklarının kötü olmasında tesîri büyüktür. Çocuğun baba üzerindeki hakkı:
“Resûlullah efendimiz buyurdu ki: “Çocuğun baba üzerinde üç hakkı vardır:
1-Doğduğu zaman çocuğuna güzel bir isim koyması,
2-Aklı erdiği zaman Kur’ân-ı kerîmi öğretmesi,
3-Evlenecek yaşa gelince onu evlendirmesidir.”
Sâlihlerden birisi, oğluna bir şeyi yapması için hiç emretmezdi. Şayet bir ihtiyaç olursa, oğluna değilde başkasına emrederdi. O zâta bunun sebebi soruldu. O da şöyle buyurdu:
“Oğluma birşey emredersem belki emrimi tutmaz da bana karşı gelebilir. Bu yüzden Cehennem ateşine müstehak olur. Hâlbuki ben oğlumun Cehennem ateşinde yanmasını istemiyorum. Onun için ona emretmiyorum.”
Resûlullah efendimiz hadîs-i şerîflerde buyurdu ki:
“Kişide dört şeyin bulunması saadetine vesîledir,
1- Zevcenin sâliha olması,
2-Kardeşlerinin sâlih olması,
3-Çocuklarının itâatkâr olması,
4-Rızkının, içerisinde bulunduğu memlekette bulunması.”
“Hiçbir baba, çocuğuna güzel edebten daha üstün birşey vermemiştir.”
“Çocuklarınızla ilgilenin. Onlara güzel edeb (terbiye) veriniz.”
Konular
- Her çocuk potansiyel bir dahidir
- Kurallara uymak ya da aşırı kuralcılık
- Tüm öğrencilerle nasıl ilgilenebilirim saçmalığı
- Otorite mi sindirme mücadelesi mi
- Sınıf dış hayatın kopyasıdır
- Suçlu sadece suçu işleyen değildir
- Çocuklar tüm gün zaten okulda
- Başarısız öğrenci yoktur, başarısız öğretmen vardır
- Zengin çocuğu şımarıktır felsefesi
- Öğretmende kemikleşen önyargı duygusu
- Öğretmenin ailevi sorunları okula yansır
- Öğretmen sürekli okuyup kendisini geliştirmeli
- Öğrenci veya veliyi suçlamak öğretmenin acziyetidir
- Sığ öğretmenler kendisini gösterir
- Öğretmen, öğrenci ve veli sorunları
- Öğretmen çözüm üretmeli seçenek sunmalı
- Sorunlu öğrenciler birbirinden uzaklaştırılmalı mı
- Öğretmen veli ile işbirliği yapmak zorunda
- Öğretmene rüşvet vermek caiz midir?
- Veliden kaçan öğretmen modeli
- Öğretmenin çocuklarının başarısı var mı
- Eşinin mesleği ve başarısı öğretmene de yansır
- Çocuğun yetenekleri keşfedilmeli
- Dahi çocuk nasıl keşfedilir
- Emekli öğretmenin özel okulda ders vermesi
- Psikolojik şiddet uygulayan öğretmenler
- Öğretmenin ağzından çıkan kelimeler
- Velilere eşit mesafede olmak zorunda
- Veliler ve öğretmenler için eğitim programları
- Aşk ve hayal kırıklığı