Ateşli bir kavga (mı) ?
Eşinizle birlikte yolculuğa hazırlanıyorsunuz. Siz bavulları hazırlıyorsunuz. Bir ay evde olmayacaksınız. Güzel bir tatil planınız da var.
Tam evden çıkmak üzereyken, ayakkabılığın üzerinde, bir fatura gözünüze çarpıyor. Ev telefonunun faturası... Ödemek üzere eşinize vermiştiniz; ama almayı unutmuş ya da aldığı halde ödemeyi unutmuş... Bir ay içinde ödenmezse, hem telefon kesilecek hem de hak etmediğiniz halde faiz ödeyeceksiniz...
Ne yapacaksınız? Aşağıda iki farklı diyalogla faturayı nasıl farklı biçimlerde ödeyebileceğinizi görebilirsiniz.
DİYALOG A
Öfkelenirsiniz. Daha önce de eşinizin böyle hatalar yaptığını hatırladınız. Elinizde faturayı sallar ve eşinize hınçla konuşmaya başlarsınız. Geçmişe ve hatalara yönelirsiniz, olayı çözmek yerine daha da kötüleştirebilirsiniz:
"Söz vermiştin hani; yine faturayı ödemeyi unutmuşsun."
Unutmayın ki, dünün güneşi ile bugünün çamaşırlarını kurutamazsınız. Geçmiş zamana yönelmek, düzeltilmesi mümkün olmayan bir hatayı/ihmali yeniden pekiştirir; böylece hataları konuşmaktan kişiliği tartışmaya doğru kayarsınız. Bu cümle şöyle bir etiketleme süreci başlatır: "Faturayı ödemedin. Daha önce de ödememiştin. Hep böyle yapıyorsun. Sen ihmalkârsın. Sen işe yaramazsın. Sorun faturanın ödenmemesi değil; senin kişiliğin."
Gerekçeler ararsınız kafanızdan; ama hiçbirini kabul etmeye yanaşmazsınız:
"Hiç zamanın yoktu demek! Sadece yarım saatini alırdı postaneye uğramak."
Eşinize layık gördüğünüz etiketi daha da sıkı yapıştırıyorsunuz. Zaman yokluğunu sorun olarak kabullenmiyorsunuz; çünkü sorun olarak zaman darlığını değil eşinizin kendisini görmeye niyetlisiniz. Dolayısıyla onun kendi kişiliğini savunacağı boş bir alan bulmasına izin vermemeniz lazım. Yoksa saldırı menzilinizden çıkar; eliniz boş kalır, öfkeniz kendisine hedef bulamaz. Farkında mısınız; artık sorunu çözmeye değil; eşinizi alt etmeye çalışıyorsunuz.
Suçun kimde olduğu konusunda tartışırsınız:
"Döndüğümüzde telefonumuz kesilmiş olursa, bunun sorumlusu sensin. Üstelik senin yüzünden bir de gecikme zammı ödeyeceğiz."
Son hamleyi büyük bir zevkle indirmek üzeresiniz. Gören de ne zamandır bu fırsatı kolladığınızı düşünecek: "Ah bir faturayı ödemese de ona gününü göstersem!" diye mi düşünüyordunuz yoksa? Merak etmeyin; gecikme zammını ödemeye değer bir zafer kazanmak üzeresiniz.
Problemin nedenleri üzerinde kavga edersiniz:
"İşlerinin yoğun olmasından bana ne... Bu fatura ödenecek... Bunu pekâlâ biliyorsun..."
Hem yoğunluğu mazeret kabul etmiyorsunuz hem de küçük bir ihmali affedemiyorsunuz. Eşinizin kaçacağı hiçbir yer yok artık. "Bu fatura ödenecek!" derken, nasıl da kontrolün kendinizde olduğunu ilan ediyorsunuz! İçinizi bir yoklayın. Adamcağız (az bir ihtimalle kadıncağız) ezildi büzüldü; köşeye sıkıştı. Aslında daha da ağır bir fatura ödedi.
Sonuç: Telefon faturasını ödese bile, size yaranamayacak bir adam/kadın inşa ettiniz ya da etme yolundasınız. Kaybeden sizsiniz aslında, daha az muhatap olmaya değer bildiğiniz, değerini düşürdüğünüz bir eşiniz var artık. Bundan sonra onunla yaşamaya mahkûmsunuz. Faturayı ödeyen sizsiniz aslında.
Şimdi yukarıdaki diyalogu bir tarafa bırakalım. Filmi yeni baştan alalım. Sorunu, eşinize saldırma vesilesi eden değil, sorunu çözmeye çalışan ve soruna rağmen eşine değer veren biri olarak ele almayı deneyin.
DİYALOG B
Geleceğe yönelir ve sorunu çözmeye çalışırsınız:
"Faturayı ödememiz lazım; komşulara mı tembihlesek..."
Sorunu gördünüz ve sorun üzerinde kaldınız. Geleceğe gönderme yapmanız, sorun çözmek niyetinde olduğunuzu gösteriyor. Hiç geriye bakmadan, bir diğer ifadeyle 'proaktif' davranarak, zararın bir yerinden dönerek kâr edeceğinizi biliyorsunuz. Ayrıca, eşinizin kişiliğini de hiç gündeme getirmediniz. Çünkü sorun eşiniz değil, ödenmemiş fatura!
Bundan sonra ne yapabileceğinize odaklanırsınız:
"Telefonu da otomatik ödemeye bağlasak iyi olacak... Fatura ödemek seni hayli yoruyor."
Eşinizin tutumunu sorun etseydiniz, bu çözüm seçeneğini göremeyecektiniz. "Üstelik fatura ödemek seni hayli yoruyor." diyerek onu anladığınızı da ifade ettiniz. Bundan sonra, kendisini anlayan bir eşi olduğunu bilerek daha dikkatli olacağına emin olabilirsiniz. Üstelik bu vesileyle kendisine karşı anlayışlı ve müşfik olduğunuzu da gördü. Tam sorun çıkması gereken yerden tatlı bir sevgi meyvesi devşirdiniz. Faturayı zamlı ödemenin maddi bedeliyle kıyaslanmayacak güzellikte bir kazanç!
Elinizi kaldırarak düşmanlığa ve çekişmeye son verir ve yolculuğun güzel geçmesi için bir şeyler yaparsınız:
"Hadi hayatım. Hazır yola çıkmışken birbirimizi üzmeyelim. Alt tarafı bir fatura... İnşallah imkân bulur gittiğimiz yerde de ödeyebiliriz."
Kazanıyorsunuz. Çünkü, sorunu daha karmaşık bir soruna dönüştürmediniz. Yaşadığınız an'a odaklandınız. Keyifli bir yolculuk ve sohbet sizi bekliyor. Fatura ödenmese bile mutlusunuz. Pekâlâ biliyorsunuz ki, birbirinizi fatura ödendiği sürece seviyor değilsiniz. Yani şartlı bir sevgi değil sizinkisi. İyi yoldasınız.
Sorunu bir tarafa koyar, çözüm için ikiniz de öbür tarafa geçersiniz:
"Çokça fatura geliyor... Bir de hiç umulmadık zamanda... En iyisi biraz daha dikkatli olalım... Faturalar gelir gelmez, ikimizin de görebileceği bir yerde olsun ki, unutmayalım." Kaybettiğiniz para olsa bile, birbirinizi birbirinizin gözünden düşürmüyorsunuz. Kıymetiniz aynı kalıyor. Sorun gecikmiş faturaydı, hepsi o kadar. Faturayı ödediniz bilin!
Senai Demirci
Tam evden çıkmak üzereyken, ayakkabılığın üzerinde, bir fatura gözünüze çarpıyor. Ev telefonunun faturası... Ödemek üzere eşinize vermiştiniz; ama almayı unutmuş ya da aldığı halde ödemeyi unutmuş... Bir ay içinde ödenmezse, hem telefon kesilecek hem de hak etmediğiniz halde faiz ödeyeceksiniz...
Ne yapacaksınız? Aşağıda iki farklı diyalogla faturayı nasıl farklı biçimlerde ödeyebileceğinizi görebilirsiniz.
DİYALOG A
Öfkelenirsiniz. Daha önce de eşinizin böyle hatalar yaptığını hatırladınız. Elinizde faturayı sallar ve eşinize hınçla konuşmaya başlarsınız. Geçmişe ve hatalara yönelirsiniz, olayı çözmek yerine daha da kötüleştirebilirsiniz:
"Söz vermiştin hani; yine faturayı ödemeyi unutmuşsun."
Unutmayın ki, dünün güneşi ile bugünün çamaşırlarını kurutamazsınız. Geçmiş zamana yönelmek, düzeltilmesi mümkün olmayan bir hatayı/ihmali yeniden pekiştirir; böylece hataları konuşmaktan kişiliği tartışmaya doğru kayarsınız. Bu cümle şöyle bir etiketleme süreci başlatır: "Faturayı ödemedin. Daha önce de ödememiştin. Hep böyle yapıyorsun. Sen ihmalkârsın. Sen işe yaramazsın. Sorun faturanın ödenmemesi değil; senin kişiliğin."
Gerekçeler ararsınız kafanızdan; ama hiçbirini kabul etmeye yanaşmazsınız:
"Hiç zamanın yoktu demek! Sadece yarım saatini alırdı postaneye uğramak."
Eşinize layık gördüğünüz etiketi daha da sıkı yapıştırıyorsunuz. Zaman yokluğunu sorun olarak kabullenmiyorsunuz; çünkü sorun olarak zaman darlığını değil eşinizin kendisini görmeye niyetlisiniz. Dolayısıyla onun kendi kişiliğini savunacağı boş bir alan bulmasına izin vermemeniz lazım. Yoksa saldırı menzilinizden çıkar; eliniz boş kalır, öfkeniz kendisine hedef bulamaz. Farkında mısınız; artık sorunu çözmeye değil; eşinizi alt etmeye çalışıyorsunuz.
Suçun kimde olduğu konusunda tartışırsınız:
"Döndüğümüzde telefonumuz kesilmiş olursa, bunun sorumlusu sensin. Üstelik senin yüzünden bir de gecikme zammı ödeyeceğiz."
Son hamleyi büyük bir zevkle indirmek üzeresiniz. Gören de ne zamandır bu fırsatı kolladığınızı düşünecek: "Ah bir faturayı ödemese de ona gününü göstersem!" diye mi düşünüyordunuz yoksa? Merak etmeyin; gecikme zammını ödemeye değer bir zafer kazanmak üzeresiniz.
Problemin nedenleri üzerinde kavga edersiniz:
"İşlerinin yoğun olmasından bana ne... Bu fatura ödenecek... Bunu pekâlâ biliyorsun..."
Hem yoğunluğu mazeret kabul etmiyorsunuz hem de küçük bir ihmali affedemiyorsunuz. Eşinizin kaçacağı hiçbir yer yok artık. "Bu fatura ödenecek!" derken, nasıl da kontrolün kendinizde olduğunu ilan ediyorsunuz! İçinizi bir yoklayın. Adamcağız (az bir ihtimalle kadıncağız) ezildi büzüldü; köşeye sıkıştı. Aslında daha da ağır bir fatura ödedi.
Sonuç: Telefon faturasını ödese bile, size yaranamayacak bir adam/kadın inşa ettiniz ya da etme yolundasınız. Kaybeden sizsiniz aslında, daha az muhatap olmaya değer bildiğiniz, değerini düşürdüğünüz bir eşiniz var artık. Bundan sonra onunla yaşamaya mahkûmsunuz. Faturayı ödeyen sizsiniz aslında.
Şimdi yukarıdaki diyalogu bir tarafa bırakalım. Filmi yeni baştan alalım. Sorunu, eşinize saldırma vesilesi eden değil, sorunu çözmeye çalışan ve soruna rağmen eşine değer veren biri olarak ele almayı deneyin.
DİYALOG B
Geleceğe yönelir ve sorunu çözmeye çalışırsınız:
"Faturayı ödememiz lazım; komşulara mı tembihlesek..."
Sorunu gördünüz ve sorun üzerinde kaldınız. Geleceğe gönderme yapmanız, sorun çözmek niyetinde olduğunuzu gösteriyor. Hiç geriye bakmadan, bir diğer ifadeyle 'proaktif' davranarak, zararın bir yerinden dönerek kâr edeceğinizi biliyorsunuz. Ayrıca, eşinizin kişiliğini de hiç gündeme getirmediniz. Çünkü sorun eşiniz değil, ödenmemiş fatura!
Bundan sonra ne yapabileceğinize odaklanırsınız:
"Telefonu da otomatik ödemeye bağlasak iyi olacak... Fatura ödemek seni hayli yoruyor."
Eşinizin tutumunu sorun etseydiniz, bu çözüm seçeneğini göremeyecektiniz. "Üstelik fatura ödemek seni hayli yoruyor." diyerek onu anladığınızı da ifade ettiniz. Bundan sonra, kendisini anlayan bir eşi olduğunu bilerek daha dikkatli olacağına emin olabilirsiniz. Üstelik bu vesileyle kendisine karşı anlayışlı ve müşfik olduğunuzu da gördü. Tam sorun çıkması gereken yerden tatlı bir sevgi meyvesi devşirdiniz. Faturayı zamlı ödemenin maddi bedeliyle kıyaslanmayacak güzellikte bir kazanç!
Elinizi kaldırarak düşmanlığa ve çekişmeye son verir ve yolculuğun güzel geçmesi için bir şeyler yaparsınız:
"Hadi hayatım. Hazır yola çıkmışken birbirimizi üzmeyelim. Alt tarafı bir fatura... İnşallah imkân bulur gittiğimiz yerde de ödeyebiliriz."
Kazanıyorsunuz. Çünkü, sorunu daha karmaşık bir soruna dönüştürmediniz. Yaşadığınız an'a odaklandınız. Keyifli bir yolculuk ve sohbet sizi bekliyor. Fatura ödenmese bile mutlusunuz. Pekâlâ biliyorsunuz ki, birbirinizi fatura ödendiği sürece seviyor değilsiniz. Yani şartlı bir sevgi değil sizinkisi. İyi yoldasınız.
Sorunu bir tarafa koyar, çözüm için ikiniz de öbür tarafa geçersiniz:
"Çokça fatura geliyor... Bir de hiç umulmadık zamanda... En iyisi biraz daha dikkatli olalım... Faturalar gelir gelmez, ikimizin de görebileceği bir yerde olsun ki, unutmayalım." Kaybettiğiniz para olsa bile, birbirinizi birbirinizin gözünden düşürmüyorsunuz. Kıymetiniz aynı kalıyor. Sorun gecikmiş faturaydı, hepsi o kadar. Faturayı ödediniz bilin!
Senai Demirci
Konular
- Her çocuk potansiyel bir dahidir
- Kurallara uymak ya da aşırı kuralcılık
- Tüm öğrencilerle nasıl ilgilenebilirim saçmalığı
- Otorite mi sindirme mücadelesi mi
- Sınıf dış hayatın kopyasıdır
- Suçlu sadece suçu işleyen değildir
- Çocuklar tüm gün zaten okulda
- Başarısız öğrenci yoktur, başarısız öğretmen vardır
- Zengin çocuğu şımarıktır felsefesi
- Öğretmende kemikleşen önyargı duygusu
- Öğretmenin ailevi sorunları okula yansır
- Öğretmen sürekli okuyup kendisini geliştirmeli
- Öğrenci veya veliyi suçlamak öğretmenin acziyetidir
- Sığ öğretmenler kendisini gösterir
- Öğretmen, öğrenci ve veli sorunları
- Öğretmen çözüm üretmeli seçenek sunmalı
- Sorunlu öğrenciler birbirinden uzaklaştırılmalı mı
- Öğretmen veli ile işbirliği yapmak zorunda
- Öğretmene rüşvet vermek caiz midir?
- Veliden kaçan öğretmen modeli
- Öğretmenin çocuklarının başarısı var mı
- Eşinin mesleği ve başarısı öğretmene de yansır
- Çocuğun yetenekleri keşfedilmeli
- Dahi çocuk nasıl keşfedilir
- Emekli öğretmenin özel okulda ders vermesi
- Psikolojik şiddet uygulayan öğretmenler
- Öğretmenin ağzından çıkan kelimeler
- Velilere eşit mesafede olmak zorunda
- Veliler ve öğretmenler için eğitim programları
- Aşk ve hayal kırıklığı