Evliliklerimize yön hatta son veriliyor

Evlilik genellikle çocukluk ve ilk gençlik çağları geçince başlayan evredir hayatımızda. Her anlamda belirli bir olgunluk ve ergenliğe ulaştıktan sonra evleniriz. Sadece bu zamanlama zorunluluğu bile evliliğin çok boyutluluğunu ve kişilerden beklediği sorumlulukların çokluğunu gösterir. Bir yuva kurmak ve onun devamlılığını sağlamak sanıldığı gibi kolay değildir. Ancak evli olanlar, tam olarak bunun ne demek olduğunu anlarlar.

Evlilik insani bir olgudur. Her şeyin çift olarak yaratıldığını görüyoruz hayatta. Tek ve eşsiz olan sadece Yaratan’dır. Evlilik, insana fıtri ve doğal bir ortam sağlar her şeyden önce. Onu yalnızlıktan ve yarımlıktan kurtarır. Benlikten bizliğe ulaştırarak çoğaltır ruhsal olarak. Bu noktadan bakıldığında, iki kişinin arasındaki çok özel ve şahsi bir bağdır evlilik. Daha çok bu özelliğinden kaynaklanır özerkliği. Evliliğin devamı, eşler arasındaki bu çok özel bağın sağlamlığına dayanır. Bu bağ güçlü durdukça, farklı unsurlar ya da sebepler evliliğe zarar veremez. Problemler, ya bu bağın kopması ya da zayıflaması sebebiyle baş gösterir. Bağı güçlendirerek evliliği sağlamlaştırmak ise sevgi, saygı ve diğerinin haklarına riayetle mümkündür.

EVLİLİK DİNİ VE MİLLİDİR

Din ve gelenek, evliliği olumlar ve onu sarmalayan bir çerçeve sunar. Evli bir çiftin birbirleri, aileleri ve sosyal çevreleriyle münasebetlerinin niteliği ve biçimi din tarafından vazedilmiş, geleneğimiz tarafından da kabul görmüştür. “Türk aile yapısı” dendiğinde bahsedilen öz budur. Din en iyiyi ve en güzeli, uygulandığı oranda insana sağlar. Genelde kötülük ve çirkinlikler, dini hayatımızdan uzaklaştırdığımızda baş gösterir. Evlilik için de din, temel gibidir. Zeminin tamlığı ve sağlamlığı, yapıyı ayakta tutar.

Türkiye’de sosyal ve bireysel tüm aşınmalara rağmen, aile yapımızın hala çok sağlam durmasını bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Dini ve milli değerlerimiz sayesinde toplumun çekirdeği olan aile ve onun sağlayıcısı olan evlilik kurumu ayakta durmaktadır. Halbuki dinin referans alınmadığı Batı’da, aile ve evlilik çoktan sarsılmış ve yok olmaya doğru hızla yol almış bulunmaktadır.

PROBLEMLER DIŞ KAYNAKLI OLABİLİR

Ne var ki hiç bir şey dört dörtlük yürümez hayatta. Bu, ülkemizdeki aileler ve evlilikler için de geçerlidir. Çağdaş yaşam tarzları, bireyselliğin ön plana çıkması, kariyer kaygısı başta olmak üzere günümüzde hayata bakış açısındaki değişimler, beraberinde ya hiç evlenmemeyi ya da evliliklerin boşanmayla sonuçlanmasını getirmiştir. Ancak evli çiftler arasındaki problemlerin büyük çoğunluğunun dış kaynaklı olması dikkat çekicidir burada. Çiftlerin aileleri, akrabaları ya da sosyal çevrelerinin evlilik ve yuva üzerindeki etkileri oldukça fazladır bizde. Bu anlamda evliliklerimize dışarıdan çok kolay yön, hatta son verilebilmektedir.

Aile içinden ya da dışından evliliğimizle, eşimizle ilgili ya da yuvamıza yönelik söylenen sözler, yapılan telkin ve yönlendirmeleri ihtiyat ve temkinle karşılamalıyız. Kimse eşler kadar yakın olamaz. Aralarındaki olası problemleri çözme inisiyatifi kendilerine aittir, başkasına değil. Kimse bu mahrem alana gözünü dikmemeli, burnunu sokmamalıdır. Böyle bir durumla karşılaşıldığında eşlere düşen önce birbirlerini dinlemek ve önemsemek olmalıdır. Eşler arasında iletişimin güçlü ve yoğun olması, dışarıdan müdahaleleri etkisizleştirecek ve zamanla yok edecektir.

İSTİŞARE SÜNNETTİR AMA…

Aile içinde yaşadığımız sorunları başka biriyle paylaşmak, insani bir durumdur. Özellikle hanımlar, eşleriyle ilgili şikayetlerini yakın çevreleriyle paylaşırlar. Kendi sorunlarımıza duygusal yaklaştığımız için danıştığımız kişi, kör noktayı görmemizi sağlayabilir. Fakat burada görüşlerine başvurduğumuz kişinin kim olduğu, nasıl biri olduğu büyük bir öneme sahiptir. Bizi nefsi saptamalarla yanlışa sürükleyebilir; ya da evliliğimizi sağlıklı bir şekilde değerlendirmemize katkı sağlayabilir. Çünkü başkalarının etkisi altında kalmak herkes için olası bir durumdur. Bu gibi durumlarda kafamızın iyice karışmaması için, kendi hayat görüşümüze yakın olan profesyonel bir danışmandan yardım almak en doğru yaklaşım olacaktır.

HER ZAMAN BİZBİZEYİZ

Her ailede zaman zaman sorunlar yaşanabilir. Bu dönemlerde birbirimizi anlamaktan uzaklaşırız. Kimi zaman ekonomik zorluklar çekeriz, birbirimize tahammül edemeyiz. Kimi zaman çocuklarla ilgili kararlar verirken birbirimizle çekişiriz. Gerçek olan şudur ki; neyle mücadele ediyor olursak olalım, tüm sıkıntıları birlikte göğüsleriz. En yakınlarımız dahi, isteseler bile bize bizim kadar yardımcı olamazlar. Çünkü bu hayat bizimdir, her türlü keşmekeşi birlikte atlatırız.

HER İLİŞKİ BİRİCİKTİR

Evliliklerde gelin/damat-kaynana çatışması, neredeyse kaçınılmaz gibi. Gelinini sevmeyen kayınvalide, sözleriyle ya da davranışlarıyla oğlunu etkileyebiliyor. Bazı erkekler bu etki altında kalıp karısına düşman kesiliyor, zulüm ediyor. Aile içinde huzursuzluk yaşanıyor. Zamanla eşler birbirinden soğuyor ve evlilikler hüsranla sonuçlanıyor.

Burada asıl problem, paylaşamamaktan ve empati yokluğundan kaynaklanıyor genelde. Çünkü her ilişki biriciktir ve herkes diğerinde ancak, sadece kendisinin doldurabileceği boşluğu doldurur. Yani kişi hem annesine hem de eşine ihtiyaç duyar ve bu ihtiyaçlar birbirinden farklıdır. Kimse bir diğeri olamayacağına ve böyle bir tehlike olmadığına göre burada yarışa hiç gerek yoktur aslında. Aile olabilmek için fertlerin varlığını kabul ve hukuklarına riayet etmek gerekir her şeyden önce. Çünkü aile fertlerden oluşur. Ötekini aileden kabul edip dışlamamak, bu meşhur ve yaygın çatışmayı büyük oranda çözecektir.

KIYASLAMAYIN

Evlilikler için diğer bir tehlike, etraftakilerle ya da medyada gösterilenlerle kıyaslanması ve çiftlerin öyle olmaları için baskı görmeleridir. Bir film ya da program izlerken eşlerden biri diğerine sıklıkla döner ve “Sen beni, şunun onu sevdiği gibi sevmiyorsun” der. Sen bana böyle bakmıyorsun, şöyle davranmıyorsun diye serzenişte bulunabilir. Bunlar görünüşte naif gibi görünse de, şuuraltı etki ve tepkilerden dolayı uzun vadede yıpratıcıdır. Medyanın parıltılı ama suni yaşam biçimleri, ilişki ve iletişim tarzları; üzerimizde çok fazla etkili olmakta ve eşimizden ve evliliğimizden beklentilerimizi artırmaktadır. Dile getirilsin ya da getirilmesin bu beklentiler karşılanmadığında, zaman içerisinde eşimizle ilişkimiz bundan olumsuz etkilenmekte ve evliliğimiz yıpranmaktadır.

Başkalarıyla kıyas edilirken unutulmaması gereken, herkesin kendine özgü bir hayat hikayesi ve şartları içerisinde yaşadığıdır. Medya ile etkileşim halindeyken de bir kurgu ile karşı karşıya olduğumuzun bilincinde olmak, olası zararları önleyecektir. Kendimize tarihten ya da çevremizden örnek ve model olarak alacağımız evlilikler elbette olacaktır, olmalıdır da. Bunun, dışarıdan baskı ve telkinlerle değil de özgür seçim ve kişisel inisiyatifle olması sağlıklıdır.

Çevremizde eşimizi başkalarıyla kıyaslayan, bize karşı kötüleyen yakınlarımız olabilir. Bu kıyaslamalar eşimizin fiziksel özelliklerinden tutun da, maddi durumuna kadar varabilir. Bunların etkisinde kaldığımızda, eşimize karşı duygularımız hatta davranışlarımız değişebilir. Böyle durumlarda eşimizin olumlu yönlerine bakmalıyız. Çünkü hiç kimse her yönüyle iyi, ya da her yönüyle kötü olamaz. Fiziki olarak çok daha iyi olan biriyle evli olup, sadakatinden emin olmayabilirdik. Maddi imkanlarla donatılmış bir hayatın içinde, kendimizi bir süs bitkisi gibi hissedebilirdik. Hayatımızda hiç kimsenin ya da hiçbir şeyin dört dörtlük olmasını bekleyemeyiz. Kendi kusurlarımız gibi eşimizin kusurlarını da hoş görüyle karşılamayı bilmeliyiz.