Çocuk

SEVGİ DERSİ

Küçük oğlumuz annesine geldi ve ona elindeki kağıdı uzattı. Annesi ellerini önlüğüne kuruladıktan sonra kağıdı okumaya başladı:

Çimleri biçtiğim için 5 Milyon
Bu hafta odamı temizlediğim için 1 Milyon
Alışverişe gittiğim için 500 Bin
Küçük kardeşime baktığım için 250 Bin
Çöpü döktüğüm için 1 Milyon
İyi bir karne getirdiğim için 5 Milyon
Bahçeyi temizlediğim için 2 Milyon
Toplam borç: 14 Milyon 750 Bin

Annesi umutla kendisini süzen oğlumuza baktı. Eline bir kalem aldı, kağıdın arka yüzünü çevirdi ve şunları yazdı:

Seni dokuz ay karnımda taşıdım Bedava
Hasta olduğunda başını bekledim, elimden geleni yaptım, senin için dua ettim Bedava
Yıllar boyu değişik nedenlerle senin için gözyaşı döktüm Bedava
Senin için geceler boyu kaygı duyup, uykusuz kaldım Bedava
Oyuncaklarını topladım, yemeğini hazırladım, giysilerini yıkadım, ütüledim Bedava

Ve oğlum bunların hepsini topladığın zaman gerçek sevginin bedelinin olmadığını görürsün, bedavadır çünkü.

Çocuklarınızı Anlıyor musunuz? Yoksa...



İletişim ne zaman başlar?Dünyaya merhaba diyen bir bebeğin ilk nefesi ve ilk ağlaması ile.Verdiği mesaj ise, Ben buradayım! Benimle ilgilenin! Benim ihtiyaçlarımı giderin! Ve karşılık gecikmez.Bebek annenin göğsüne yatırılır ve yaşamı boyunca unutamayacağı sıcaklığı,şefkati,anne kokusunu yüreğine yerleştirir. Evet!.. annenin bebeğine dokunması geçmişte düşünüldüğünün aksine çok önemlidir.Çünkü bebek dokunma sayesinde dünya ile ilişkide olma durumunu keşfeder ve diğer insanlarla nasıl iletişim kurulacağını öğrenir.Çocuğa sevgi gösterilmesi,ihtiyaçlarının karşılanması yada ağladığında önemsenmesi iletişimin en önemli unsuru olan özgüvenin temelini oluşturur.


İslam'da Ailenin Önemi


Aile, anne baba ve çocuklardan oluşan en küçük toplum birimidir. Bu bakımdan aile toplumun temel taşı sayılmıştır. İlk toplumlardan günümüze kadar, bütün toplumlarda aile vardır. İnsanları diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerden biri, insanların aile düzeni içinde yaşamalarıdır. Anne baba ve çocukların yanında nine, dede, amca, hala, dayı ve teyzeler de aileden sayılır.



Rol Yapmıyorum, İnsan Oluyorum...

Psikoloji ve Pedagoji kitaplarına bakacak olursak, Anne ve Baba olmak öncelikle bir 'rol'ü üstlenmek ve yerli yerinde temsil etmek demektir...'Eşler arası rol dağılımı', 'Aile içinde anne-baba ve çocuğun rolü' gibi başlıklar popüler başlıklardır... Bu 'rol' kavramsallaştırmasını oldum olası sorgulamışımdır. Fakat 'rol' kavramını tiyatroda rol yapmakla karıştırmayacak kadar da saf olmadığımı tahmin edersiniz... Yani sorgulamam bir yanlış anlamadan kaynaklanmıyor, tam aksine doğru anlamaktan kaynaklanıyor... Kanaatime göre anne ve baba olmak 'rol'e indirgenemeyecek boyutta bir 'var oluş' meselesidir... Halbuki modern psikoloji ve pedagoji (ve dahi sosyoloji) aileyi sadece yatay planda toplumsal bir birim, anne babayı da bu sosyal birimin üyeleri olarak algıladığı için 'rol'lerden dem vuruyor... "Peki öyle değilse nasıl algılayacağız?" diyeceksiniz ki hakkınız var.




Kendimizi Çocuğumuza Nasıl Tanıtıyoruz?

Yeni doğmuş bebekler ağlarken "anne" dermiş gibi gelir etrafındakilere çoğu zaman. Belki de o çaresiz ve aciz çığlıklarda gizli "anne" lafzını duymak için hazır olduğundan kulaklar ve kalpler. İlk kelimeler de dört gözle beklenen baba ya da anne olur genellikle. Yavrularımızın bizlere ilk hitâbı ne heyecan vericidir! Dünyaya gözlerini açmalarından itibaren yaşanılan en özel anlardan biri, çocuklarımızın bizi zikredişleri. Anne- baba olduğumuzun ilk sözlü tasdiki, onların minik dudaklarından dökülenlerle. Anne ve baba oluş... Hem büyük bir ikrâm, hem büyük bir sorumluluk.




Nasıl Bir Anne - Babasınız? (1)

Ailede, anne baba ile çocuk arasındaki iletişim ve anne babanın disiplin anlayışı, çocuğun eğitiminde önemli bir yer tutar. Anne babanın çocuklarıyla arasındaki ilişkilerine ve disiplin anlayışına göre, aileler, değişik şekillerde sınıflandırılmıştır.




Genel olarak aile ortamını sağlıklı ve sağlıksız olarak ayırabiliriz. Sağlıklı ailede bireyler, doğru bildiklerini söylemekte ısrar edebilir ve gerçekçi olmaya özen gösterir; kendi düşünce, duygu ve davranışlarından kendilerini sorumlu tutarlar. Sağlıksız ailede ise, bireyler dıştan denetimli kişiler olarak yetişir.




Çocuklarınızı Siz Dinlemezseniz Onlar Kendilerini Dinleyecek Birini Mutlaka Bulur

Toplumumuzda karşılaştığımız en büyük problemlerden biri aile içi iletişimsizliktir. Birçok problem başarılı bir iletişimle çözülebilecekken birbirini anlayamama sorunları çözümsüz hale getiriyor. Çocuklarını dinlediğini ve tanıdığını sanan anne babaların bile onlara yeterince yakın olmadığını görüyoruz. Peki gençlerle daha iyi iletişim kurabilmek için onları nasıl dinlemeliyiz?Gençlik dönemi,bireyler için çok önemli yılları kapsar.Çünkü ileride şekillenecek tüm ruhsal ve psikolojik sorunlar bu yıllarda başlar, ya da ortaya çıkar.Bu yıllarda çocuklar üzerinde etkin bir kontrol mekanizması kurulur ve takipleri yapılırsa, birçok problemin önüne erkenden geçmek imkanı önümüze çıkar.Ergenlik çağı, gencin yeni arayışlar içinde olduğu bir çağdır.Genç her şeyden önce kendini aramaktadır.Kendi kişiliğine çeki düzen vermeye çalışır.



Çocuğumuzu Olduğu Gibi Kabul Ediyor muyuz?

Küçücük yavrunuzu kucağınıza ilk aldığınızda; onları ömür boyu gönüllü olarak kabullenirsiniz. Farkında mısınız? Bu öyle bir kabullenmedir ki,onlar gelişip sizin gibi yetişkin olana kadar devam eder. Zorlu bir seyahat;çünkü,zaman zaman çocuklarımızın yetişmekte olan, farklı bireyler olduğunu unutur, bizim gibi düşünmelerini , hayallerimizi gerçekleştirmelerini bekleriz....Niçin? Çünkü onlardan kendimizin gerçekleştiremediği beklentilerimiz vardır. Çocuk aile büyüğünden farklı düşünüp,farklı duyup, farklı algılayabilir. Ancak çocukların olaylara biz büyükler gibi koşullanmış gözlerle değil, saf ve çocuksu bir bakışla baktıklarını,duygularının daha katıksız olduğunu düşünmek veya çocuğun farklı bir yapı ve bünyeye sahip olabileceğini kabul edebilmek?




Gençlik Dönemindeki Çocuklarımızla İletişim

İnsan hayatının en zor dönemlerinden biri de ergenlik ve gençlik dönemidir. Benim ergenlik ve gençlik dönemine verdiğim ad, “gıcıklık”1 dönemidir. Bu dönemin özelliklerini bilip ona göre davranmak gerekir.






Ergenlik dönemine ulaşan birey, doğru ve yanlışı, sosyal düzenin yasa ve kurallarıyla değil, bizzat kendi vicdanıyla ve kendi geliştirdiği ahlâk ilkeleriyle tanımlar. Ahlâk ilkeleri, sadece kendisi için değil, herkes için geçerli ve evrensel değerler üzerine kurulmuştur. Böylece birey, yalnız kendini değil, başkalarını da dikkate alan, yüksek düzeyde bir ahlâkî yargı geliştirir. Çocuğun olgunluğa yönelik psikolojik gelişimi, 13 ile 21 yaşları arasındaki ergenlik döneminde tamamlanır. Ergenlik öncesi çağ, ergenlik boyunca olacak değişimlere temel olan bir dönemdir.


Okul Ailede Başlar

Çocuğun temel eğitim kurumu ailedir. Yeni anlayışa göre çocuğun eğitimi ana rahminde başlar, doğumdan sonra devam eder. Kişiliği, altı yaşına kadar, aileden aldığı eğitimin kalitesine ve şekline uygun olarak yüzde seksen tamamlanmış olur. Bir çocuk okula başladığında ya güvenli veya güvensiz, ya bağımlı veya bağımsız, ya sorumlu veya sorumsuz bir kişilik kazanmış olacaktır. Ailede eksik kalan ve yanlış verilen eğitimin okulda düzeltilmesi çok zordur. Onun için diyoruz ki: “Okul ailede başlar.”




Ben İyi Bir Anne Baba mıyım?

Çocuk eğitimi konusundaki bazı yazar ve kitapların da etkisiyle, bazı anne babalar, çocuklarına karşı duydukları bazı duyguları ve yaptıkları bazı davranışları yüzünden kendilerini suçlarlar. Bazen de bunun tersi olarak, anne babalar, iyi niyetlerini dikkate alarak çocuklarına her türlü iyiliği yaptıklarını ancak başarılı olamadıklarını ileri sürerek suçu çocuklarına atarlar. Her konuda olduğu gibi bu konuda da dengeli ve gerçekçi olmalı ve yaptığımız doğru ve yanlışları olduğu gibi görmeye çalışmalıyız.




Roller ve sorumluluklar açık ve adil mi?

"Ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun, her sosyal grup yetkilerini belirlemeli ve üyelerine gücünü, konumunu ve sorumluluklarını açıklamalıdır."
Stanley Coppersmith

Toplumda ailenin rolü değiştiği gibi, günlük yaşamda da aile bireylerinin rolü değişmektedir. Bu roller her ailede farklı olabileceği gibi, aynı ailenin değişen gereksinimlerine göre de farklılık gösterebilir.

Anne-baba olma sanatı

Biyolojik anne-baba olmanın, olayın yüzeysel ve kolay tarafı olduğuna inanmışımdır. Detaylı ve zor olan, bir çocuğu kişiliği gelişmiş, özgüveni yerinde, başarılı ve mutlu bir birey olarak yetiştirebilmektir. Anne-babalan sanatçılar olarak görürüm. Çünkü çok önemli bir eser yaratıyorlar. Anne-baba olmak da bir sanat bence. Yaratılan eseri, en güzel biçimde şekillendirmek söz konusu.

Her sanatçının kendisini geliştirmesi gerektiğini biliyoruz. Anne-babalar da kendilerini sürekli geliştirmeliler. Her sanatçı yaratıcılığını sonsuz bir şekilde ortaya koymalı. Anne-babalar da yaratıcılıklarını ortaya koymalılar. Sanatçılar yarattıkları eserden gurur duyarlar. Anne-babalar da çocuklarından gurur duymalılar. Ancak sanatçılar yarattıkları eseri beğenmediklerinde bozup yeniden yapma özgürlüğüne sahipler, anne-baba olma sanatında ise böyle bir yap-boz olayı mümkün değil. Çocuklara ilişkin yapılan hataların geri dönüşü yok.

Çocuğa babasının ölümü nasıl söylenmeli?

Çocuk söz konusu olduğunda ölüm olayı anne açısından daha da açıklanamaz bir hal alır. Sadece anne değil, ailenin diğer fertleri de, babasının öldüğünü çocuğa nasıl söyleyeceklerini bilemezler. Sonuçta bu, insanın başına bir kez gelen bir olaydır ve kişiler bu konuda deneyimsizdirler. İlk akla gelen, çocuktan babasının öldüğünü saklamak olur. Çocukların yaşlarına göre, ölüm olayını algılamaları farklıdır.

1-2 yaşlanndaki çocuklar: Babalarının öldüğünü fark etmezler.

Çocuğunuza bağımlı olmayın

Eşlerini kaybeden annelerin, çocuklarına aşırı bağımlılık geliştirdiklerini gözlemliyoruz. Eşini trafik kazasında kaybeden bir anne, çocuğunu servis aracıyla okula göndermiyor, kendisi götürüyordu ve okul ders saatleri bitene kadar okulda bekliyordu. Çocuğunu sokakta oynaması için çıkarmıyordu, kısacası çocuğuna izole bir hayat oluşturmuştu. Yaz tatiline başka bir şehre gitmiyorlar ve her an birlikte, sanki bitişik yaşıyorlardı. Bu durum çocuk için de geçerliydi. Çocuk da annesine o kadar bağımlıydı ki, on yaşında olmasına rağmen, annesini terapi odasına aldığımda, dışarıdaki bekleme odasında oturamıyor, annesinin yanına gelmek istiyordu. Geceleri birlikte uyuyorlar, ayrı odalarda yatamıyorlardı. Bu vaka aşırı bir örnek olabilir ama bazı davranışları tüm anneler yapabiliyorlar. Bu davranışlar arasında;

• Çocukla birlikte yatma,
• Sürekli çocuğun başına kötü bir şey gelecek duygusu ile endişelenme,
• Çocuk için kaygı duyma ve bu kaygıyı aza indirmek için çocuğun günlük yaşamında yapması gerekenleri kısıtlama,