Çocuk

Aşırı hoşgörülü babalar

Hoşgörü çok önemli bir kişilik özelliği. Her insanda olması gereken ve insanlar arası iletişimi sağlıklı kılan hoşgörü, aşırı olduğu zaman ilişkilerdeki dengeleri bozabiliyor.

Aşırı hoşgörülü anneler kadar, aşırı hoşgörülü babalar da çocuğun kişilik gelişimini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Her şeye evet diyen, çocuğunun her istediğini yerine getiren, çocuğuna sınırlar koyamayan, hatta çocuğa sınırlar koyduğu için eşine kızan babalar çocuklarına iyilik yaptıklarını sanıyorlar ama inanın, durum hiç de çocuğun olumlu gelişimi yönünde ilerlemiyor.

Aşırı hoşgörülü babaların çocukları şımarık, kural tanımayan, disiplinsiz, annelerinin sözlerini dinlemeyen, anneleriyle sürekli çatışma halinde olan, annelerini babalarına şikâyet etme cesaretini gösteren, akıllarına eseni yapan, kendilerini dünyanın merkezi zanneden ama büyüdükçe böyle olmadığını anlayıp hayal kırıklıklarıyla tanışan gençler oluyorlar.

Sorumluluk duygusu gelişmemiş babalar

Sorumluluklarımız bizi hayata taşıyan ve yaşamı anlamlandırmamıza neden olan kimi zaman pozitif, kimi zaman da negatif yüklerimizdir. Sorumluluk duygusu çocuğa daha çok küçükken aşılanması gereken bir duygudur. Çünkü çocuk tüm yaşamı boyunca bu duygusu sayesinde ya başarılı ve mutlu olacak ya da başarısız olup yakınlarını mutsuz edecektir.

Sorumluluk duygusu gelişmemiş pek çok baba olduğunu biliyoruz. Bu babaların kişilik yapılarım incelediğimizde, sorumluluk almayı sevmeyen, sorumluluktan kaçan, sorumluluklarını başkalarının üzerine atmayı alışkanlık edinen erkeklerle karşılaşıyoruz. Sorumluluk duygusundan yoksun olan babalar doğal olarak çocuklarıyla ilgili de hiçbir sorumluluğu almazlar. Çocuklarına ilişkin tüm sorumluğu eşlerine yüklerler.

Yeni doğan bebeklerinin bakımıyla ilgili hiçbir görev yükünmezler. Anne geceler boyu bebekle ilgilenirken onlar mışıl mışıl uyurlar ve bundan asla rahatsız olmazlar. Bebeğin mamasını yapmak, gazını çıkarmak ya da bebekle ilgilenmek onlara Çok uzak davranışlardır.

Mükemmeliyetçi babalar

Mükemmeliyetçi kişilik yapısı ne kadar zordur. Kişi mükemmel olmak için hayatı boyunca nasıl da zorlanır!
Mükemmeliyetçi kişiler sadece kendilerinin değil, eşlerinin ve çocuklarının da mükemmel olması için çaba gösterirler. Bu kişilerin kendilerinin, eşlerinin ve çocuklarının mükemmel olmaları da onlara yeterli gelmez, işleri mükemmel, maaşları mükemmel, evleri mükemmel, oturdukları şehir ve semt mükemmel, arabaları mükemmel, eşyaları mükemmel, hatta komşuları bile mükemmel olmalıdır. Ne yazık! Her zaman her yerde mükemmeli arayacak ve bulamayacak olmaları ne yazık!

Mükemmeliyetçi erkekler yaşamlarındaki her kişinin, her durumun ve her konumun en olmasını isterler. En güzel, en bakımlı, en şık kadın kendi karısı olmalıdır. En güzel, en çalışkan,en başarılı çocuk kendi çocuğu olmalıdır. En iyi meslek, en yüklü maaş yine kendisinin ve en popüler insanlar dostları, komşuları olmalıdır. Mükemmeliyetçi insan enler arasında sıkışıp kalan ve asla kendisini özgür düşünmeye bırakamayan insandır.

Babalardan kişilikler

- Sanırım sert bir babayım. Oğluma zaman zaman çok fazla bağırıyorum, sonra da üzülüyorum.
3 yaşında erkek çocuk babası.
- Baba olmadan önce çocukları hiç sevmezdim. Ama kızım doğduktan sonra bütün çocukları sever oldum. Sanırım sevecen bir babayım.
6 yaşında kız çocuk babası.
- Çocuklara ceza verilmesi gerektiğine inanıyorum. Aksi halde terbiye olmazlar diye düşünüyorum.
9 veli yaşında iki erkek çocuk babası.
- İşten güçten dolayı çocuklarımı çok fazla göremiyorum. Ama her türlü ihtiyaçlarını da karşılıyorum.

14 ve 16 yaşlarında bir kız, bir erkek babası.
Baba olmak bir erkeğin hayatındaki en büyük sorumluluk diye düşünüyorum. Her erkek bu sorumluluğu kendi kişilik yapısına göre farklı farklı yerine getiriyor. Kimisi bu sorumluluğu Çok az yerine getirirken, kimisi de daha bebeği dünyaya gelmeden duygusal sorumluluk hissedebiliyor. Kimi erkekler ise babalık sendromu diye adlandırdığımız bir çeşit depresyon yaşayabiliyor. Kişilikleri nasıl olursa olsun, erkeklere baba olmayı Çocuklarının öğrettiği kesin.

Sevgi odaklı-destekleyici ve paylaşımcı anneler

Her insan sevgi odaklıdır ancak bunu ifade edip paylaşmayı bilemez. Sevgi odaklı ve paylaşımcı kişilik özelliklerine sahip anneler, çocuklarıyla oyun oynarken, onları yedirirken, uyuturken ya da dersleriyle ilgilenirken sevgisini ifade etmeyi ustaca gösterirler. Bu kişilik özelliklerine sahip anneler çocuklarının sınırlarını çizerken baskıcı olmazlar. Daha çok sevgi dilini kullanırlar: "Yarın okul var, hadi yat artık" yerine, "Erken yatman senin için çok iyi olacaktır tatlım" diye çocuğa sınırlarını hatırlatırlar.

Bu anneler çocuklarının düşünce ve duygularını paylaşırlar. Sevinç ve üzüntülerinde onları dinlerler ve onları anladıklarını ifade ederler. Çocukları herhangi bir sorun yaşadığında, eleştirmek, yargılamak, kızmak ya da kendi çözümünü diretmek yerine, çocuğunun sorunun çözümünü bulabilmesi için destek olur, yönlendirirler. Çocuklarının yeteneklerini keşfeder ve desteklerler ama mükemmeliyetçi anneler gibi çocuklarını yetenekleri dışında zorlamaz, baskılamazlar.

Depresif anneler

Günlük yaşamda en ufak bir olay, duyduğunuz bir söz ya da bir davranış sizi derin üzüntülere boğuyorsa, üzülmekle de kalmayıp yatağınızı en iyi dostunuz olarak görüyorsanız, yataktan çıkmamak, ev işi yapmamak, işe gitmemek gibi tutumlarımız oluyorsa, gözyaşlarınız her an gözpınarlarınızdan inmeye bekliyorsa ve siz bunu her fırsatta değerlendiriyorsanız yüzünüz asık, kendinizi hayattan bezmiş hissediyorsanız karşılaştığınız her sorunu bir çığ gibi görüp altında ezileceğinizi hissediyorsanız, içinizde sürekli kötü bir şey olacak duygusu varsa, sabahları huzursuz uyanıyor, geceleri uyku gözünüze girmiyorsa, çevrenizdeki insanlar olayları boşu boşuna büyüttüğünüzü söylüyorsa ve siz onlara içinizden kızıyorsanız, siz hiç kimsenin anlamadığını düşünüyorsanız, bilin ki kişiliğinizin depresif bir yanı var ve hemen önlem almalısınız.

Olumsuz düşünen anneler

Bazı insanlar ne kadar pozitif ve olumlu düşünürse, bazı insanlar da bir o kadar negatif ve olumsuzdur. Bir apartman; komşum vardı. O zamanlar kızım yeni doğmuştu, henüz çalışmıyordum. Balkonlarımız yan yanaydı. Ben bebeğin karnını doyurup uyuttuktan sonra, sabahın o mis gibi kokusunu hissetmek için balkona çıkardım. Komşum da o saatlerde çocuklarını okula yolcu ederdi. Balkona çıkıp servislerine binmelerine bakardı.Yıllarca ona her sabah "Günaydın, nasılsın?" deyişimde bana hep aynı yanıtı vermiştir: "Off, bu sabah içimde bir sıkıntı var. Hiç iyi değilim. Zaten hava da iğrenç." Komşum (kulakları çınlasın) yazın havanın sıcaklığından, kışın havanın soğuk olmasından, baharlarda ise hava değişiminin kendisine iyi gelmediğinden yakınırdı. Çok iyi bir kadındı ama her zaman olumsuz düşünürdü.

Takıntılı anneler

Belki de kişilik yapınızda takıntılı davranışlarınız var. Aman dikkat edin, bu takıntılarınızı çocuğunuz model almasın. Ancak bunun olmamalı çok zor, çünkü çocuğunuzun en çok birlikte olduğu kişi ve model aldığı kişi sizsiniz.

Terapi seanslarında en çok tanık olduğum vakalardan biri de, takıntılı annelerin takıntılı çocuklarıdır. Anne çocuğunun oyuncaklarmı tekrar tekrar topladığından, odasındaki eşyaların yeri değiştiğinde kıyameti kopardığından ya da defterinde yazısı iyi olmadığında tekrar tekrar silip yeniden yazdığından şikâyet eder. Anneyle konuştuğumuzda şöyle gerçeklerle karşılaşırız. Anne de evin eşyalarının yerinin değişmesinden hoşlanmıyordur; defalarca bardakları yıkıyor, derli toplu olsa bile o yine de evi topluyordur. Sürekli temizlik yapıyor, yaptığını beğenmiyor, tekrar yapıyordur.

Aşırı agresif anneler

Diyoruz ya, her insan farklı diye, kimilerinin kişilik yapısı da sinirli-agresif olabiliyor. Bir insan olayları sakin karşılarken, bir diğeri sinirli tepkiler ortaya koyabiliyor. Tabiî aşın sinirlilik de kişinin hem kendisine hem de yakınlarına hayatı zehir edebiliyor.

Aşırı koruyucu anneler

Her insanın farklı bir kişilik yapısı var. Belki sizin kişilik yapınız koruyucu ve kollayıcı. Olabilir. Zaten anne olan her kadının içgüdüsel olarak koruyucu ve kollayıcı davranışları vardır. Elbette çocuklarımızı tehlikelerden, onlara gelebilecek zararlardan korumalıyız. Bu bizim birincil sorumluluklarımız arasında yer alıyor. Ancak burada da aşırıya kaçmak hem çocuğumuza hem de bize zarar verir.

Kişilik özelliklerimiz yaşamımızın her alanında bizi ve ilişkilerimizi yönlendirir. Kişiliğimizin bazı özellikleri bizi yaşamda başarılı kılarken, bazı özelliklerimiz de mutsuzluğa götürür.

Aşırı koruyucu olmak da bunlardan biridir. Hele bu, çocuğumuza karşıysa, onun da kişilik yapısını etkileyeceği için daha da önem kazanır.

Aşırı hoşgörülü anneler

Hoşgörülü olmak kesinlikle çok olumlu bir davranış biçimi.Ancak her durumda olduğu gibi, bu davranışımızda da aşırıya kaçıyorsak, hoşgörümüzün bize ve sevdiklerimize zarar verme olasılığı çok fazla demektir.
Hoşgörülü olmak, kişinin ve birlikte yaşadığı insanların hayatını kolaylaştırır. Hoşgörülü kişilerin, insanlar arası iletişimde başarılı ve kendileriyle barışık olduklarını biliyoruz. Ancak hoşgörünün aşırı olması ve sınırları aşması kişinin yaşamdaki dengesini bozar. Nasıl yemek yemek bedensel ihtiyacımızsa ve bul ihtiyacı dengeli karşılamak zorundaysak, nasıl aşırı yemek yersek bu bedenimize zarar verirse, işte hoşgörünün fazlası da ruh sağlığımıza zarar verir.

Annelerden kişilikler

-Çok sabırsızım ve aniden parlıyorum. Bazen bebeğimin yanında öyle bir bağırıyorum ki, zavallı korkup ağlıyor.
6 aylık bebek annesi.
- Ben çok sakin yapılı bir insanım, sanırım bu yüzden çocuğum üzerinde otorite kuramıyorum. Sözümü hiç dinlemiyor.
5 yaşında kız çocuk annesi.
- Zaten takıntılı bir yapım var, çocuğum olduktan sonra bu daha da arttı. Sanki her an başına kötü bir şey gelebilir diye onu gözümün önünden ayırmak istemiyorum.
2 yaşında erkek çocuk annesi.
- Kendimi bildim bileli öfkeliyimdir. Kızım ergenlik döneminde ve ben çıldırmak üzereyim.
14 yaşında kız çocuk annesi.
- Çok duygusalım. Bu yüzden oğlumun söylediği her olumsuz söz beni derinden yaralayabiliyor.
16 yaşında erkek çocuk annesi.

Babalar sevgilerini söylemezler mi?

Beş yaşında sevimli mi sevimli bir kız çocuğu ve ailesiyle terapi çalışmaları sürdürüyordum. Küçük kız neşe dolu, durmadan bıcır bıcır konuşan, sürekli sorular soran, yüzünden gülücükler ve merak ifadesi eksik olmayan, afacan bir çocuktu. Sorun ise, geceleri anne-babasıyla yatmak istemesiydi. Anne-babası çalıştığı için onları çok az gördüğünü , özlediğini ve onlara doyamadığım, bu yüzden de onlarla birlikte uyumak istediğini söylüyordu. Yani bu isteği korktuğundan dolayı değildi.

Sürekli annesine, babasına sarılıp yanaklarına öpücükler konduruyor ve onları çok sevdiğini söylüyordu. Kızı ona her sevdiğini söylediğinde annesi de ona ´´Ben de seni çok seviyorum" diyordu ama babası aynı yanıtı vermiyor, ´´Güzel kızım tatlı kızım" demekle yetiniyordu. Hiç unutmuyorum, bir gün bana "Babalar sevdiklerini söylemezler mi?" diye sormuştu.

Ben de ona "Elbette söylerler" demiştim. "Ama babam hiç söylemiyor ki" derken, cıvıl cıvıl bakan gözleri hüzünle dolmuştu.

Çocuğunuz ilkokula başlıyor...

Gördüğünüz gibi, sorumluluktan kaçış yok. Baba olarak aslında ne kadar da çok sorumluluğunuz varmış değil mi? Çocuğu ilkokula başlayan babaların çoğu kendilerini biraz rahatlamış hisseder; ne de olsa çocuk artık büyümüş ve ilkokul çağına gelmiştir, bundan sonra her şey biraz daha rahat olacaktır, çc cuk artık söz dinliyor, doğru ve yanlışı daha net görebiliyordur Bundan sonra tek bir sorun vardır: Ders çalışması. Eh, o göre de nasılsa annesi üstlenecektir. Ama babalar bu noktada da yanılmaktadır. Çünkü çocuğun eğitim hayatından ve başarılı olup olmamasından yalnızca annesi sorumlu değildir. Böyle bir şey de olamaz zaten. Çocuğun okumayı öğrenmesi, ders çalışma sorumluluğunu edinmesi ve başarılı bir öğrenci olması hem annenin hem de babanın katkısıyla olur. Ayrıca aile içerisinde huzurlu ortam da çok önemlidir.