Çocuk

Çocuğunuzla kararlarınızı paylaşın

Evlenecek olan ebeveyn, çocuğa durumu anlatmalıdır. Birisiyle hayatını birleştireceğini, artık onunla aynı evde yaşayacağını, ancak bunun bundan sonra onu sevmeyeceği ve ilgilenmeyeceği anlamına gelmediğini söylemelidir. Çünkü çocuklar anne-babalarının evlenmelerinden, bir daha artık kendilerini sevmeyecekleri çıkarımında bulunurlar. "Annem evleniyor ve artık eskisi gibi benimle ilgilenmeyecek" ya da "Babam evleniyor ve artık yeni karışım daha çok, beni daha az sevecek" diye düşünen çocuklar çok fazladır. Çocuğun bu kaygılarını giderecek tek l kişi, evlenmekte olan ebeveyndir. Evlenince asla hiçbir şeyin değişmeyeceğini, kaygılanmasına ve üzülmesine gerek olmadığını, insanın kalbinde herkesin yerinin ayrı olduğunu, hele çocuğunun yerinin bambaşka olduğunu, evlenecek olan ebeveyn, çocuğuna sakin bir şekilde anlatmalıdır. Çocuk evlenecek olan ebeveyninin evleneceği eşini tanıyorsa ve seviyorsa sorunlar daha az ya da hiç yaşanmayacaktır.

Çocuğunuzu düzenli görün, zaman ayırın, sevginizi hissettirin

Evden giden ebeveyn (genellikle baba) çocuğunu görmeyi ihmal etmemeli ve onunla olan görüşmelerini belli bir düzene yerleştirmelidir. Çocukla geçirilen zaman nitelikli olmalıdır. Yaşı küçük olan kız çocukların babaları, kızlarıyla birlikte olduğunda ona sevgisini bolca hissettirmeli, onu övmeli ve güzel davranışlarını onaylamalıdır. Ergenlik dönemindeki çocuklarına anne-babalar, kontrol edildikleri duygusunu yerleştirmeli, çocuklarıyla yemeğe gitmeli, sohbet etmelidir.

Çocuğun en büyük ihtiyacı sevgidir. Çocuğun yemek, içmekten daha çok, sevilmeye ihtiyacı vardır. Anne-babası boşanmamış ancak onların sevgilerini hissedemeyen pek çok çocuk var. Bu çocuklarda da davranış bozuklukları oluşabiliyor. Boşanmış olmayı çocuğunuz için risk faktörü olarak görmeyin. Bilin ki, siz ona sevginizi hissettirdiğiniz sürece, ilginizi üzerinden eksik etmediğiniz, ihtiyaçlarını düzenli karşıladığınız, duygularını, düşüncelerini ve hayatınızı onunla paylaştığınız sürece çocuğunuz mutlu bir çocuk olacaktır.

Çocuğunuza annesini kötülemeyin

Bu önemli konuya "Boşanmış anne olmak" bölümünde de değindim. Gerçekten de bu konunun çok önemli olduğuna inanıyorum. İnsanlar ne kadar bilinçli, ne kadar aydın ve çağdaş olurlarsa olsunlar, boşandıkları zaman ne yazık ki bu çağdaşlıklarını yitirebiliyorlar.

Özellikle küçük yaş çocukları anne-babalarıyla ilgili kötü sözler duymak istemezler. Aslına bakarsanız, yaşı kaç olursa olsun hiçbir çocuk annesinin ya da babasının, diğer ebeveyni tarafından kötülenmesine dayanamaz. Ancak çocuğun yaşı büyüdükçe gerçekleri daha iyi algılayabileceğinden, anne-babalarının kusurlarını görüp kabullenebilirler. Yine de çocuğa annesiyle ilgili olumsuzlukları iletmek doğru değildir.

Eşlerine olan öfkelerini aşamamış erkekler, çocuklarına annelerinin hatalarını anlatarak içlerini rahatlatabilirler ama çocukların iç dünyalarını da alt üst ederler. Babaanneler de bazen bilmeden bazen de bilerek, çocuğa annesiyle ilgili olumsuz konuşmalar yapabilirler ama bu davranışlar son derece yanlıştır.

Hayatınızı düzenlerken çocuğunuzu unutmayın

Artık tek kişilik bir yaşam sizi bekliyor diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Artık evli olmayabilirsiniz ama bu artık baba olmadığınız anlamına gelmiyor. Çocuğunuz annesiyle yaşıyor olabilir ama aynı zaman da sizinle de yaşayacak. Bu yüzden hayatınızı düzenlerken çocuğunuzu da göz önünde bulundurmalısınız.

Evinizde çocuğunuzun da mutlaka odası olmalı: Çocuğunuz sizde kalacağı zamanlarda da kendisini evinde hissetmeli. Çünkü ev çocuğun güven duygusunu pekiştiren bir faktördür. Bu nedenle, yaşayacağınız ev bekâr evi gibi olmamalı. Evin bir odasını çocuğunuza ayırmalısınız. Yatağı, giysi dolabı, oyuncakları, çalışma masası, kütüphanesi ve özel eşyalarının olduğu kendisine özel bir oda yapmalısınız.

Çocuğunuza babasını kötülemeyin

Terapilere katılan hiçbir anne çocuğuna babasını kötülediğini kabul etmez ama görüşme yaptığım her çocuk, annesinin basını kötülediğini söyler. Çocuğunuza "Baban bizi bırakıp git ti" ya da "Baban çok cimri bir adam" gibi, mutlaka çok net tanımlamalar yapmanız gerekmez. Bir arkadaşınızla telefonda konuşurken ya da bir yakınınızla sohbet ederken, eski eşinizle ilgili söylediğiniz hemen hemen her kelimeyi çocuğunuzun duyabileceğini unutmayın. Çocuklar anne-babalarıyla ilgili konularda çok hassas olduklarından hemen kulak kabartırlar ve dinlerler. Bu konuda çok dikkatli olmanızı öneririm. Ayrıca büyüklerinizi de (anneanne, dede gibi) çocuğun yanında babasıyla ilgili olumsuz konuşmalar yapmaması için uyarın. Ve babasını doğrudan çocuğunuza kötülemeyin. "Baban ilgisiz, baban sorumsuz biri" gibi söylemleriniz özellikle küçük yaş çocuklarını çok olumsuz etkiler. Babası gerçekten olumsuz özelliklere sahip olabilir ama bırakın çocuğunuz babasını zaman içinde tanısın.

Çocuğunuzun, babasıyla görüşmelerinin düzenli olmasına dikkat edin

Boşanmanın en sevimsiz yanlarının başında, çocuğu diğer ebeveyne gönderirken yaşanan duygular gelir. Üzülürsünüz, yüreğiniz kan ağlar, öfkelenirsiniz, çocuğunuzdan bir-iki saatliğine ya da bir-iki günlüğüne ayrılıyor olmanız bile sizi çileden çıkarmaya yeter. Boşanmayı takip eden ilk aylarda anne ve babalar bu konuda oldukça zorlansalar da, zamanla bu duruma uyum sağlarlar ve çocuklarından ayrılışı daha sakin karşılarlar.

Kimi kadınlar kocalarına o kadar öfkelidirler ki, çocuğu göstermeyerek eşlerini cezalandırır ve intikam alırlar. Ama bu durumdan en çok etkilenen ne yazık ki çocuk olur. Çocuğu babasına göndermemek bir çocuğa yapılacak en büyük kötülüktür. Siz de eski eşinize fazlasıyla öfkeliyseniz ve çocuğunuzu ona göstermiyorsanız bu olumsuz tutumunuzu hemen değiştirin. Çocuğunuzun size olduğu kadar babasına da ihtiyacı var. Eşinize olan öfkenizi ona ifade edecek başka yollar var ama çocuğunuzu göstermemeniz asla değil.

Yeni yaşamınıza uyum için danışmanlık alın

Boşandıktan sonra mutlaka depresyona gireceksiniz diye bir kural yok. Ancak yeni hayatınıza uyum konusunda siz ve çocuğunuz ya da çocuklarınız zorlanabilirsiniz. Çocukların yaşları, kişilik yapıları, sizin ekonomik özgürlüğünüzün olup olmayışı, anne-baba evine dönmeniz ya da tek başınıza yaşayacağınız gibi faktörler sizin yeni yaşamınıza uyumunuzu etkileyeni faktörlerdir. Çocuğun babasıyla görüşme zamanları, çocukta davranış bozuklukları oluşup oluşmadığı ve kendinize, yaşamıniza ait pek çok konuyu sorup, rehberlik alabileceğiniz bir danışmanınızın olması, sizi oldukça rahatlatacaktır. Böylelikle sizi rahatsız eden konulara çözüm getirebileceğiniz gibi, bu kritik günleri bir uzman eşliğinde geçiriyor olmanın güvenliğini ve rahatlığını da yaşayacaksınız.

Boşanmış anne olmak

Dünyada hiçbir kadın boşanmak için evlenmez. Aynı zamanda hiçbir erkek de. Her insan ömür boyu mutlu olmak için evlenir. Evlenirken, sevdiği insanla yaşlanacağının, torun sahibi olacağının hayallerini kurar. Kadınlar erkeklere göre daha duygusal yapıya sahip olduklarından, evliliklerinin temeline aşkı ve romantizmi yerleştirirler. Ancak hayaller her zaman gerçekleşmeyebilir. Bazen eşler bir ömür değil, bir dakika bile birbirlerini görmeye tahammül edemeyebilirler.
Bu kitapta detaylarına, doğrusuna-yanlışına girmeye gerek görmediğim boşanma olayı aslında her evliliği bekleyen bir risktir. Çünkü her evlilik, ayrılıkla, çatışmalara, kavgalara, ihanete, şiddete vb. pek çok davranış örüntüsüne açıktır. Kimi evliliklerde risk çok çok azdır, kimi evliliklerde ise fazla.

Kavgalarınızda çocuğunuzu hakem yapmayın

Eşler sorunun kendilerinden kaynaklandığını önceleri kabullenmezler. Onlara göre sorun, çocuklarından ya da okulda öğretmenden kaynaklanıyordur. "Gelin sizinle evlilik terapilerine başlayalım" dediğimde bana şaşkınlıkla bakarak, "Ama biz çocuğumuz için geldik, onun düzelmesini istiyoruz" derler. Bilmezler ki, kendi aralarındaki iletişim sağlıklı olunca, kavgalar bitince çocuklarının da davranışları düzelecektir. Çocuk huzursuz ortamlarda rahat edemezler, hele bu ortam aile içi ise çocuklar için durum daha da berbat demektir. İç dünyaları yaralanır, anne-babalarının arasında kalırlar.

Karı-koca olarak çatışmak

Anne-baba olarak düşünce ayrılıklarına düşmek ve sonra sağlıklı çözümlere ulaşmak doğal. Karı-koca olarak da far düşüncelere, farklı görüşlere sahip olmak doğal. Hiçbir ir bir diğerinin eşi-benzeri olmaz. Hiçbir insan bir başka inşa aynı düşüncelere ve bir olay karşısında aynı görüşlere sahip olamaz, karı-koca olsalar bile. Önemli olan farklı düşünceleri bir araya getirip, bu farklı düşüncelerden her iki taraf için ve için olumlu sentezler çıkarmaktır.

Anne-baba olarak tartışmak

Anne ve baba olmanın dünyanın en zor mesleği olduğun^ her zaman söylüyorum. Anne ve baba olarak sorumluluklarımız kaçınılmaz. Bu sorumluluklarımızı sevgiyle yerine getirdiğimiz sürece hayat hem çocuk hem de bizim için kolay olur.

Zaman zaman eşimizin davranışları, çocuğa karşı tutumu bize yanlış gelebilir; onunla az ilgilendiğini, ona yeterince zaman ayırmadığını, bunun da çocuk üzerinde olumsuz etki yap tığını düşünebiliriz. Çocuğa yersiz çıkışları, bağırmaları, disiplin şekli, koyduğu sınırlar, hoşgörüsü ya da hoşgörüsüzlüğü bizi rahatsız edebilir.

Evlilik ve anne-baba olmak

Evlilik özen gösterilmesi gereken bir süreç; sevgisiz, bakımsız olduğunda hastalanabilir ve soluk alamaz hale gelebilir. Çocuk da özen gösterilmesi, ilgi gösterilmesi gereken, sevgiyle beslenen, büyüyen bir varlık. O da özensiz ve bakımsız olduğunda sağlıklı olamaz. Hem evlilik sağlıklı olmalı, hem çocuk ya da çocuklar.

Bu anlamda eşlere çok büyük sorumluluklar ve görevler düşmekte. Evlilik kötüye gidiyorsa çocuklar bundan çok olumsuz yönde etkilenirler, çocuklar mutsuzsa aile bu mutsuzluk olumsuz etkilenir. Birbirlerini hem olumlu hem de olumsuz olarak tetikleyen bu yaşantıları dengelemek eşlerin elindedir.

Evlilikler genellikle çocuk doğuncaya kadar sorunsuz gittiği görünür. Çocuk dünyaya geldikten sonra eşlerin anlaşmazlıkları artar. Acaba gerçekten böyle midir? Gerçekten de eve gelen bu üçüncü, küçücük şahıs iki yetişkini birbirine düşürebilir mi? Yanıtları bir sonraki bölümde bulabilirsiniz.

Evliliğiniz ve babalığınız

Erkekler baba olmaya can atarlar. Baba olmak onlar için erkekliğin bir kanıtı ve aynı zamanda soyun devamı anlamına gelir. Her ne kadar 2000´li yılları yaşıyor olsak da ve her ne kadar cinsiyet ayırımı yapmıyoruz desek de, halen pek çok babanın gönlünde erkek çocuk yatar. Çünkü soyu erkek çocuğu devam ettirir düşüncesi beyinlerine yerleşmiştir.

Bu yıl (2003) bebeğinin cinsiyetini öğrendiğinde hayal kırılığına uğrayan bir baba tanıyorum. Kendisi en iyi okullarda okumuş, yurtdışında görev yapmış, konuşmaları ve düşünceleri oldukça çağdaş bir genç erkek olmasına karşın, çocuğunun kız Bacağını öğrendiğinde, "Neden erkek değil ki? Keşke erkek ol-Saydı" demesi beni çok şaşırtmıştı. Çağdaşlaşıyoruz diyoruz ama zihinlerin içi medeniyete ulaşmadıkça, çağdaşlık sadece görüntüde kalıyor. Ne yazık!

Asla eşinizin annesi olmayın

Kadınlar anne olduktan sonra, anne rolünü o kadar benimsiyorlar ki, bu rolü yaşamlarına genelliyorlar. Eşlerine de tıpkı çocuklarına davrandıkları gibi davranıyorlar. Bir süre sonra, eşleri de onları hayat arkadaşları ve kadınları olarak değil de anneleri gibi görmeye başlıyor.

Eşlerini aldatan erkekler üzerinde yapılan bir çalışma bize şunu gösteriyor: Eşlerini aldatan erkekler, eşlerini eş olarak değil de, daha çok anne gibi görüyorlar. Anne gibi sevecen, koruyucu, kollayıcı, şefkatli tanımlamalarını kullanıyorlar. Bu eşlerin bazıları, karılarını aldattıklarını bile, gidip eşlerine söylediklerini ifade ediyorlar. Tıpkı yaramazlık yapan bir çocuğun, yaptığı yaramazlığı gidip annesine söylemesi gibi.

Bazı kadınlar kişilik yapılarından dolayı anaçtırlar. Çocuklarına, eşlerine ve çevrelerinde sevdikleri herkese kol-kanat gererler, korurlar, her ihtiyaçlarını anında karşılamaya çalışırlar. Bu kadınlar "hayır" demeyi bilmezler. Aşırı fedakârdırlar.

Sorun çözücü babalar

Sorunları doğru saptamak ve doğru çözümler üretebilmek, olumlu kişilik özellikleri arasında yer alır. Sorun çözücü kişiler kendi hayatlarında zorlanmadıkları gibi, başkalarının hayatlarını da kolaylaştırırlar. Ancak bu aşırı boyutlara ulaştığında ya da sürekli bir durum aldığında karşı tarafın kendisini geliştirmesini engeller.

Düşünün, her türlü sorununuza çözüm getiren bir insan var yanınızda ve başınız her sıkıştığında, her imdat dediğinizde yanınızda olacağını biliyorsunuz. Aslında oldukça hoş bir durum. Bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım: Bu kişi bir gün hayatınızdan çıktı gitti, kendinizi nasıl hissedersiniz? Sudan çıkmış bir balık gibi, değil mi? Neyi nasıl yapacağınızı bilemezsiniz, var olan sorunlarınızı göremediğiniz gibi, görseniz bile doğru çözümler üretmekte zorlanırsınız.