Eş rolünden anne-baba rolüne
Evlilik yaşamı kişinin hayatını bambaşka bir noktaya çeker. Artık tek başına düşünmek, tek başına karar vermek, aklına estiğinde istediğin yere gitmek, bireysel davranmak; yerini iki kişilik düşünmeye, iki kişilik karar vermeye, kısacası iki kişilik yaşamaya bırakmıştır. Artık tek başınıza uyumayacak, yatağınızı eşinizle paylaşacaksınız. Artık sadece kendi sevdiğiniz yemekleri değil, onun da sevdiği yemekleri yiyeceksiniz. Yepyeni bir eviniz var ve siz evinizin her köşesini eşinizle paylaşmak durumundasınız. Yatağınızdan mutfağa, banyodan tuvalete kadar, artık bireysel yaşamınız sona ermiştir ve her şeyi paylasaçağınız bir eşiniz vardır. Duygularınızı, düşüncelerinizi paylaşırken yeni sorumluluklarınıza da uyum sağlamak durumundasınızdır. Ne kadar uzun flörtler olursa olsun, aynı evi paylaşmadan çiftler birbirlerini gerçek anlamda tanıyamaz ve birbirlerine olan sorumluluklarını tam olarak tanımlayamazlar.
Her evlilikte eşlerin kendilerine ait sorumlulukları kimi zaman sözlü, kimi zaman da sözsüz olarak tanımlanmıştır. Erkek ve kadın birbirlerinden beklentilerim kimi zaman sözle ifade ederek, kimi zaman da davranışlarıyla belli ederler. Karısı kendisinden daha geç eve gelen bir erkek surat asarak, karısına kendisinden daha sonra eve gelmesinden rahatsız olduğunu ifade etmeye çalıştığı gibi, bundan hoşlanmadığını söyleyerek de anlatabilir. Kocasının kendisine sesini yükseltmesinden hoşlanmayan bir kadın da ya surat asarak ya da ağlayarak bunu belli edebileceği gibi, sözle de ifade edebilir.
Farklı kişilik yapılarına sahip, farklı ailelerde büyümüş farklı eğitimler almış iki insanı aynı eve koyduğumuzda, onlar birbirlerine bağlayan tek şeyin aşk ve sevgi olduğunu görmemiz pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Birbirinden tamamen far ama birbirine sevgiyle bağlı olan iki insanın birbirlerine ve yaşamlarına alışması doğal olarak zaman alacaktır. Uyku saatlerinden uyanma saatlerine, televizyonda izledikleri programların farklılığına kadar, beslenme alışkanlıklarından boş saatlerini değerlendirme şekilleri, zevkleri ve heyecanlarındaki değişikliklere kadar aynı olmayan iki kişinin birbirlerine ve evliliğe uyum sağlaması elbette zaman alacaktır.
Evlilik terapisi alan bir çifti anımsıyorum. Yedi yıldır evlilerdi, erkek Doğuluydu ve kebap çeşitlerini, Doğunun yemeklerini çok seviyordu; kadın Ege bölgesindendi ve kendi bölgesinin yemeklerini yapıyordu. Kocası yıllardır ona Doğunun yemeklerini öğrenmesi için yalvarmıştı ama kadın damak zevkine uymadığı için kocasının bu isteğini yerine getirmemişti. Kocası eşinin yaptığı sebze yemeklerini yiyordu. Yani karısına bu anlamda uyum gösteriyordu ama kadın eşinin mutfak kültürüne ve alışkanlığına uyum sağlamamış hatta böyle bir istek ve çaba göstermemişti bile. Bu durum zaman içerisinde erkeğin şöyle bir düşünce geliştirmesine neden olmuştu: "Karım beni yeterince sevmiyor. Yedi yıllık evliliğimizde bir kere bile sevdiğim bir yemeği yapmadı. Evliliklerinin bu alanında kadın direnç gösteriyor ve sorumluluk almak istemiyordu. Kadının almak istemediği bu duygusal sorumluluk ise evliliklerinde sorun oluşturuyordu. Bu evlilikte kadın, eşinin ve evliliğin kendisine biçtiği rolü oynamak istemiyor ve direniyordu.
Evliliklerde eşlerin çok çeşitli rolleri ve sorumlulukları olmasına karşın, günümüz modern evliliklerinde kadın ve erkek eşit rollere sahip olmasına karşın, değişmeyen tek rol anne-baba rolüdür. Günümüzün çalışan modern kadım eve geldiğinde yorgun olduğunu söyleyip eşinden yemeği hazırlamasını rica edebilir ama anne olduğu zaman "Çok yorgunum, bebeği bu akşam Sen emzir" diyemez. Bunun yanı sıra, günümüz babaları eşlerine yardım amacıyla çocuğun gazım çıkarmak, altım değiştirmek, uyutmak gibi sorumlulukları paylaşmaktadır ve payla malıdır da.
Her evlilikte eşlerin kendilerine ait sorumlulukları kimi zaman sözlü, kimi zaman da sözsüz olarak tanımlanmıştır. Erkek ve kadın birbirlerinden beklentilerim kimi zaman sözle ifade ederek, kimi zaman da davranışlarıyla belli ederler. Karısı kendisinden daha geç eve gelen bir erkek surat asarak, karısına kendisinden daha sonra eve gelmesinden rahatsız olduğunu ifade etmeye çalıştığı gibi, bundan hoşlanmadığını söyleyerek de anlatabilir. Kocasının kendisine sesini yükseltmesinden hoşlanmayan bir kadın da ya surat asarak ya da ağlayarak bunu belli edebileceği gibi, sözle de ifade edebilir.
Farklı kişilik yapılarına sahip, farklı ailelerde büyümüş farklı eğitimler almış iki insanı aynı eve koyduğumuzda, onlar birbirlerine bağlayan tek şeyin aşk ve sevgi olduğunu görmemiz pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Birbirinden tamamen far ama birbirine sevgiyle bağlı olan iki insanın birbirlerine ve yaşamlarına alışması doğal olarak zaman alacaktır. Uyku saatlerinden uyanma saatlerine, televizyonda izledikleri programların farklılığına kadar, beslenme alışkanlıklarından boş saatlerini değerlendirme şekilleri, zevkleri ve heyecanlarındaki değişikliklere kadar aynı olmayan iki kişinin birbirlerine ve evliliğe uyum sağlaması elbette zaman alacaktır.
Evlilik terapisi alan bir çifti anımsıyorum. Yedi yıldır evlilerdi, erkek Doğuluydu ve kebap çeşitlerini, Doğunun yemeklerini çok seviyordu; kadın Ege bölgesindendi ve kendi bölgesinin yemeklerini yapıyordu. Kocası yıllardır ona Doğunun yemeklerini öğrenmesi için yalvarmıştı ama kadın damak zevkine uymadığı için kocasının bu isteğini yerine getirmemişti. Kocası eşinin yaptığı sebze yemeklerini yiyordu. Yani karısına bu anlamda uyum gösteriyordu ama kadın eşinin mutfak kültürüne ve alışkanlığına uyum sağlamamış hatta böyle bir istek ve çaba göstermemişti bile. Bu durum zaman içerisinde erkeğin şöyle bir düşünce geliştirmesine neden olmuştu: "Karım beni yeterince sevmiyor. Yedi yıllık evliliğimizde bir kere bile sevdiğim bir yemeği yapmadı. Evliliklerinin bu alanında kadın direnç gösteriyor ve sorumluluk almak istemiyordu. Kadının almak istemediği bu duygusal sorumluluk ise evliliklerinde sorun oluşturuyordu. Bu evlilikte kadın, eşinin ve evliliğin kendisine biçtiği rolü oynamak istemiyor ve direniyordu.
Evliliklerde eşlerin çok çeşitli rolleri ve sorumlulukları olmasına karşın, günümüz modern evliliklerinde kadın ve erkek eşit rollere sahip olmasına karşın, değişmeyen tek rol anne-baba rolüdür. Günümüzün çalışan modern kadım eve geldiğinde yorgun olduğunu söyleyip eşinden yemeği hazırlamasını rica edebilir ama anne olduğu zaman "Çok yorgunum, bebeği bu akşam Sen emzir" diyemez. Bunun yanı sıra, günümüz babaları eşlerine yardım amacıyla çocuğun gazım çıkarmak, altım değiştirmek, uyutmak gibi sorumlulukları paylaşmaktadır ve payla malıdır da.
Konular
- Her çocuk potansiyel bir dahidir
- Kurallara uymak ya da aşırı kuralcılık
- Tüm öğrencilerle nasıl ilgilenebilirim saçmalığı
- Otorite mi sindirme mücadelesi mi
- Sınıf dış hayatın kopyasıdır
- Suçlu sadece suçu işleyen değildir
- Çocuklar tüm gün zaten okulda
- Başarısız öğrenci yoktur, başarısız öğretmen vardır
- Zengin çocuğu şımarıktır felsefesi
- Öğretmende kemikleşen önyargı duygusu
- Öğretmenin ailevi sorunları okula yansır
- Öğretmen sürekli okuyup kendisini geliştirmeli
- Öğrenci veya veliyi suçlamak öğretmenin acziyetidir
- Sığ öğretmenler kendisini gösterir
- Öğretmen, öğrenci ve veli sorunları
- Öğretmen çözüm üretmeli seçenek sunmalı
- Sorunlu öğrenciler birbirinden uzaklaştırılmalı mı
- Öğretmen veli ile işbirliği yapmak zorunda
- Öğretmene rüşvet vermek caiz midir?
- Veliden kaçan öğretmen modeli
- Öğretmenin çocuklarının başarısı var mı
- Eşinin mesleği ve başarısı öğretmene de yansır
- Çocuğun yetenekleri keşfedilmeli
- Dahi çocuk nasıl keşfedilir
- Emekli öğretmenin özel okulda ders vermesi
- Psikolojik şiddet uygulayan öğretmenler
- Öğretmenin ağzından çıkan kelimeler
- Velilere eşit mesafede olmak zorunda
- Veliler ve öğretmenler için eğitim programları
- Aşk ve hayal kırıklığı