Çocuğun kişilik yapısını keşfedip tanımak

Çocuktan gelen duygusal mesajları doğru okumanın temel şartlarından biri, çocuğun kişilik yapısını tanımak, bir anlamda onu keşfetmektir. Kişiliğin; doğuştan getirilen genetik özelliklere sonradan eklenen duygu, düşünce ve davranışlar bütünlüğü olduğunu biliyoruz. Bu yüzden kişilik, 0-6 yaş grubundaki çocuğun gelişiminde oldukça önemli bir yer tutar. Çocuğunuz hassas ve alıngan mı, sessiz ve sakin mi, yoksa hareketli ve yaramaz mı? Koyduğunuz sınırları aşmaya mı çalışıyor, yoksa kabulleniyor mu? Nasıl tepki veriyor? Davranış örüntüleri neler? Tüm bunlar çocuğun kişilik özelliklerini oluşturur.

Çocuğunuzun kişiliğini keşfetmek için ona zaman ayırmanız, onu tanımaya çalışmanız gerekir. Kişilik, sınırlan önceden kesinleşmiş bir özellikler bütününden ibaret değildir; bu bütünlüğün başı ve sonu yoktur; sürekli gelişen, durağan olmayan bir bütünlükten söz ediyoruz. Kişilikteki sürekli gelişimi nedeniyledir ki, çocuğunuzda her gün yeni yeni davranışlar ve duygular keşfeder ve şaşırabilirsiniz. Çocuğunuz sizin herhangi bir yaklaşımınıza bir ay önce olumlu bir tepki verirken, bir ay sonra farklı bir tepki verebilir, çünkü hızlı bir değişim içerisindedir. Çocuğunuz hem kendisini hem de sizi tanımaya çalışırken, siz de onu tanımaya çalışır ve bunu yaparken de kendinizin farkında olmadığınız yönlerinizi öğrenirsiniz. Biliyorum ki, pek çok anne şöyle der: "Ben bu kadar sabırlı olduğumu bilmiyordum" ya da "Ne kadar tahammülsüz bir insanmışım da haberim yokmuş." İşte burada karşılıklı bir etkileşim ve öğrenim süreci vardır.

Çocuğunuzdan gelen duygusal mesajlar nelerdir? Örneğin dudak büküp bir kenara çekilmesi, "Sen beni sevmiyorsun" türünden sözler söylemesi, ortada size göre hiçbir şey yokken ağlaması, inatlaşması, "Yapma" dediğiniz bir şeyi kızacağınızı bile bile yapması, uyuması gerektiği halde uyumaması, uykusunun kaçması, sizinle oynamak istememesi, sizi eliyle itmesi ya da vurması gibi davranışlar çocuğunuzun size gönderdiği duygusal mesajlardır.

Biraz daha somut örnekler verelim: Diyelim ki, çocuğunuz sizinle oyun oynamak istiyor ama siz yemek hazırlamak zorundasınız. O sizi eteğinizden çekiştiriyor, siz de ona "Şimdi olmaz" diyorsunuz. Bu tablo birkaç kez tekrarlandıktan sonra çocuğunuz ağlamaya başlayacaktır. Siz çocuğunuzun, istediği olmadığı için ağladığını sanırken o size aslında şu mesajı veriyordun "Beni sevmiyor musun ki, bana zaman ayırmıyorsun?" Ne kadar farklı, değil mi?

Annenin algılaması:
"istediği olmadığı için sinirinden ağlıyor." Çocuğun verdiği duygusal mesaj:
"Beni sevmiyorsun çünkü benimle zaman geçirmiyorsun. Ben de buna üzülüyorum."

Bir başka örnek verelim: Yemek yediriyorsunuz, önce güzel güzel yiyor ama sonra başını iki yana çevirerek, yemek istemiyor. Sizse onun yemesini istiyorsunuz. Bir daha deniyorsunuz, o bir daha başını çeviriyor. Bu sahne birkaç kez tekrarlandıktan sonra çocuğunuz ağlamaya başlıyor.

Annenin algılaması:
"İnadından ağlıyor."
Çocuğun verdiği duygusal mesaj:
"Artık doydum, neden bana güvenmiyorsun?"

Elbette her duygusal mesaj ağlamakla sınırlı kalmaz. Tırnak yemeler, altına kaçırmalar, okula gitmek istememeler de duygusal mesajlardır ve eğer ilgilenilmezse davranış bozukluğuna dönüşebilir. İşte bu yüzden, annenin çocuğun duygusal mesajlarını doğru okuması çok önemlidir.

Biraz önceki yemek örneğine geri dönelim. Anne çocuğun ağlamasını doğru okusaydı, "Sanırım doydu, ona güvenmeli ve zorlamamalıyım" şeklinde algılayacak, bundan sonraki yemek saatleri bir işkenceye dönüşmeyecekti. Ama anne çocuğun bu mesajını yanlış değerlendirip, "İnadından yemiyor, ama bakalım onun dediği mi olacak, benim dediğim mi?" diye olayı bir kontrol sorunu haline getirirse her yemek öğünü sıkıcı ve problemli saatlere dönüşecek ve çocuk bu konuda büyük direnç gösterecektir.

Birkaç yıl önce bir anneyle, 18 yaşındaki oğlu gelmişlerdi. Gencin yemek yeme sorunu vardı. Gerçekten de yaşıtlarından oldukça çelimsiz, halsiz ve bitkin bir görünümü vardı. Genç, yemek gördüğü zaman midesinin bulandığım söylüyordu; annesi de oğlunun sağlığından doğal olarak endişeleniyordu. Gençle paylaştığımız terapi seanslarından birinde, ondan annesiyle ilgili anılanın anlatmasını istemiştim. Bana şöyle demişti:

- Çocukluğuma dönüp baktığımda, annemi elinde tabakla peşimde koşarken görüyorum, ağzımı zorla açıyor ve bana zorla yemek yediriyordu. Hatırladığım başka hiçbir şey yok. Sadece bunlar var.

Bu anne belli ki çocuğunun duygusal mesajlarını hiç doğru okuyamamıştı. Sonuçta çocuk hem yemek yeme olayına karşı bir tiksinti, hem de annesine karşı öfke duygulan geliştirmişti.

Çocuğun verdiği duygusal mesajlar arasında, okula gitmek istememe davranışı da vardır. Çocuk okulla, arkadaşlarıyla, öğretmeniyle ya da sizinle ilgili bir sorun yaşıyor olabilir. Duygusal mesajlar çocuğun kişilik yapısına ve anne-babasıyla kurdu-ğu iletişime göre farklılık gösterir. Kimi çocuk "Okula gitmek istemiyorum" diye kendisini ifade ederken, kimi çocuk da karın ağrısı ya da mide bulantısı gibi tepkilerle bu mesajı iletebilir. Bu konuyu da örneklendirirsek;

Çocuk:
"Okula gitmeyeceğim." Anne:
"Ne demek o öyle? Okula gidilmez mi?" Annenin algılaması: "Yine kaprislerine başladı." Çocuğun duygusal algılaması:
"Niye gitmek istemediğimi sormuyor bile. Beni anlamaya çalışmıyor."
Oysa bu anne ile çocuğu arasındaki iletişim şöyle olmalı:
Çocuk:
"Okula gitmeyeceğim."
Anne:
"Sanırım bu konuda bana anlatmak istediklerin var."
Annenin algılaması:
"Çocuğumun canını sıkan bir şeyler var."
Çocuğun duygusal algılaması:
"Canımı sıkan şeyi anneme anlatabileceğim, beni anlayacak."

Çocuğun duygusal mesajlarını doğru okumanın, çocuğun kişilik yapısını tanımakla son derece ilişkili olduğunu belirtmiştim. Çocuğunuzun kişilik yapısını keşfetmeye çalışırken;

• Çocuğunuzla birlikte geçirdiğiniz zamanlarda başka uğraşlarla ilgilenmeyin ve tüm dikkatinizi ona odaklayın.
• Çocuğunuza ev işlerine ayırdığınız zamandan daha fazla zaman ayırmaya özen gösterin.
• Çocuğunuzun sizden ve eşinizden birtakım genetik özellikler aldığını unutmayın ve bunların neler olabileceğini gözlemleyin.
• Çocuğunuzun sürekli gelişen kişilik yapısını, vereceğiniz cezalarla olumsuz etkileyeceğinizi unutmayın.
• Çocuğunuzun kişiliğini sürekli ve yersiz ödüllerin de olumsuz etkileyeceğini aklınızdan çıkarmayın.
• Çocuğunuzun kişilik gelişiminin temellerinin 6-7 yaşlara kadar atıldığını, ancak bu yaşlardan sonra da sürekli gelişim içerisinde olacağını unutmayın.
• Çocuğunuzu sizin söylediklerinizi aynen yerine getirecek bir robot olarak görmeyin.
• Çocuğunuzu istemediği ya da kapasitesinin dışındaki şeylere zorlamayın.
• Çocuğunuzda keşfettiğiniz güzellik ve yetenekleri, onu zorlamadan ama onu onayladığınızı hissettirerek destekleyin.
• Çocuğunuzla ilgili bir günlük tutun ve onun tepkilerini not etmeye özen gösterin. Bu notlar sizin en iyi rehberiniz olacaktır.

Çocuk gelişim dönemleri hakkında bilgilenmek bir anne ya da babanın çocuktan gelen duygusal mesajları doğru okuyabilmesi için, çocuğun içinde bulunduğu gelişim dönemiyle ilgili bilgi sahibi olması gerekir. Anne-baba bu bilgilerle donanımlı değilse, çocuğun davranışlarını sağlıklı değerlendiremeyeceği gibi, çocuğuyla ilgili bir sorunu da gözden kaçırabilir ya da çocuğun normal gelişim sürecini yanlış değerlendirip boşuna kaygılanabilir. Çocuk herhangi bir davranışı normal gelişim sürecinde yaşıyor ama aile bu davranışı bir olumsuzluk olarak görüp değiştirmek için çocuğa baskı yapıyorsa, hem çocuğun gelişen kişilik yapısı zedelenebilecek, hem de çocuktan gelen duygusal mesajlar doğru okunup doğru değerlen-dirilemeyecektir.

Bu konuda en çok rastladığım durum şudur: 2-3 yaş diliminde çocuğun inatçılık davranışı, anne-babanın da çocukla inatlaşması sonucu pekişmektedir. Oysa bu yaş dilimi çocuğun yavaş yavaş kendisini ispat etmeye başladığı bir zamandır ve çocuğun gelişim dönemi içerisinde doğal bir davranış olarak yer almaktadır. Bu bilgiye sahip olmayan anne-babalar çocuklarına kızar ve onunla âdeta "senin dediğin, benim dediğim" kavgasına girişir. Sonuçta, çocuğun gelişen kişilik yapısına bilmeden, farkında olmadan zarar verebilirler.

Çocuğun gelişim dönemlerini şöyle listeleyebiliriz: motor gelişim, duyusal gelişim, bilişsel gelişim, dil gelişimi, psiko-sosyal gelişim ve elbette kişilik gelişimi. Çocuğun içinde bulunduğu her gelişim aşaması hem yeni bir basamaktır, hem de yeni bir başlangıç. Anne-baba çocuğun gelişim dönemlerini bir bütünlük içerisinde değerlendirmelidir, çünkü gelişim bütünsel bir süreçtir, doğumla başlayıp ölümle biter.

Çocuğun içinde bulunduğu gelişim dönemleri birbirini etkiler ve çocuk içinde bulunduğu bir gelişim dönemini tamamlamadan diğerine geçemez. Bu yüzden çocuğun kişiliğinin biçimlendiği her bir gelişim basamağı dengeli ve sağlam biçimde tamamlanmalıdır ki, çocuk ilerideki yaşantısında sorunlar karşısında yıkılmayan bir birey olsun, kendi sorunlarına çözüm üretebilsin, kendisiyle ve çevresiyle barışık yaşasın. İşte bu yüzden, ç ocuk gelişim dönemleri hakkında ailenin bilgiyle donanımlı olması çok önemlidir.

Çocuk her bir gelişim döneminde anne-babadan farklı destekler bekler. Ancak aile bunu yanlış değerlendirip, çocuğun davranışlarını yaramazlık çerçevesinde algılayıp çocuğu cezalandırırsa çocuğuna hatalı yaklaşmış olur. Çocuk gelişimi denilince ne yazık ki hâlâ çocuğun fiziksel gelişimi akla gelmektedir. Oysa çocuğun fiziksel gelişiminin yanı sıra ruhsal gelişimi de vardır ve bu ikisi birbirini tamamlamaktadır.

Küçük bebek ağladığı zaman annesi hemen altına bakar, karnını doyurmaya çalışır, ´Acaba gazı mı var?´ ya da ´Bir yeri mi acıyor?´ diye düşünür. Oysa o küçücük bebeğin sadece fiziksel gereksinimleri yoktur, ruhsal gereksinimleri de vardır. Annesi tarafından sarılmak, okşanmak, sevilmek, ilgilenilmek, annesinin şefkatli sesinin tınılarıyla ruhunu rahatlatmak istiyordur. Minicik bebek bile küçük ağlamalarla annesine duygusal bir mesaj iletmektedir. Anne bu duygusal mesajı hemen doğru okumasa bile, her türlü şeyi denedikten sonra (alt değiştirme, emzirme vs.) sonunda doğru okumayı başarır ve bebeğine sevgiyle sarılır.

Aslında burada mesajı doğru okutan, yani anneyi doğru o-kumaya yönlendiren bebektir. Çocuk, yaşı ve gelişim dönemi ne olursa olsun, anne-babasının sevgisine daima ihtiyaç duyar. Biz yetişkinler de öyle değil miyiz?
Bir süre sonra bebekten gelen duygusal mesajları doğru okumayı öğreniriz, ama bebeğimiz çocuk olmaya başladığında sanki bu yeteneğimizi kaybederiz.

Çocuğun gelişim dönemlerine kısaca bir göz atalım, bu sayede siz de ondan gelen duygusal mesajları doğru okuyup okumadığınız yolunda kendinizi değerlendirebilirsiniz.