Duygusal Gelişim

Anlaşmazlıklarla Başedebilme

"Gökkuşağını görmek istiyorsan, yağmura tahammül etmen gerekir."Dolly Parton

Ve eğer gerçekten kendine güvenen çocuklar yetiştirmek istiyorsanız, anlaşmazlıklara tahammül etmeniz gerekir.

Çocuklarımızla aramızdaki anlaşmazlıkları onların özgüvenlerini geliştirmek için bir şans olarak değerlendirebiliriz, insanların çoğu anlaşmazlıkların, sevgiye dayanan ilişkilere ve benlik saygısına zarar vereceğini düşünür. Bu kitabın felsefesini ve kitabın önerilerini eğer uygulamaya başladıysanız, umarım çocuklarınızla aranızdaki anlaşmazlıklara karşı daha pozitif bir tutum içine girmişsinizdir ve onlar da bu tür sorunlarla çok daha kolaylıkla başedebiliyorlardır.

Çocuklarımızla aramızda bir anlaşmazlık varsa, özgüven geliştirmeyle ilgili olarak kendimize sürekli sormamız gereken üç soru vardır:

1. Evimizdeki sürekli atmosfer yapıcı sonuçlar elde etmemize yardımcı oluyor mu?
2. Evimizde krizlerle güçlü bir şekilde ve beceriyle başedilebiliyor mu?
3. Sonuçta alınan kararlar karşılıklı bir şekilde adil ve duyarlı oluyor mu?

Yardımcı bir atmosfer

Alay Edilme Duygusu

Altı yaşında bir kız çocuğu gözlük takmaya başladıktan sonra giderek utangaçlaşmış ve dışarıya çıkma konusunda isteksiz davranmaya başlamıştır.

Konuş

Gözlük takma konusundaki duygulan hakkında konuşurken, gözlüğüyle çocukların sürekli alay ettiği ortaya çıkar.

Düşün

Anababa ona şu şekilde yardım edebilir:

- önce kendisiyle alay eden çocukları tek tek hatırlamasını sağlamak ve daha sonra kendisiyle alay etmeyen çocukların (eminim bunların sayısı daha fazladır.) sayısının ne kadar fazla olduğuna dikkatini çekmek
- gözlük takan insanların bir listesini yapmak
- bu insanların, kendileri ile alay edildiği takdirde yanıt olarak neler söyleyebileceğini düşünmek

Harekete geç

Uzun süreli hedef: Yılbaşına kadar gözlüğünü aksatmadan takmak ve kendisi ile alay edenleri umursamayacak kadar cesur bir insan olmak

Kısa süreli hedefler:

- yarın kendisi ile alay edenlere yanıt vermek için çalışmalara başlamak (örneğin, anne ya da babayla alıştırma yapmak)

Kontrol

Çocukların duygularını kontrol edebilmeyi öğrenmelerinin önemi üzerinde durduk. Duygularını rahatlatabilmek için uygun ve güvenli bir yer buluncaya kadar, kendilerini fiziksel olarak kontrol edebilmeleri için de onlara yol göstermeliyiz. Sakinleşmeleri gerektiğini söylemek yerine, bunu nasıl başaracaklarını öğretmemiz gerekir.

1. Sakinleşme etkinliklerini çocuğunuzla birlikte yapın ve hangisinin daha yararlı olduğunu birlikte karar verin. Örneğin, yürümek bazı insanları rahatlatırken, bazılarını iyice heyecanlandırır. Güzel bir müziğin herkesi rahatlatacağını ise elbette biliyorsunuzdur.

2. Onlara bazı rahatlama ve nefes alıştırmaları öğretin ve yeterince çalıştırın. Stresle başa çıkabilme konusunda yazılmış herhangi bir kitap işinize yarayacaktır.

3. Hayal güçlerini kullanmayı öğretin ve böylelikle içinde bulundukları ruh halinden çıkıp, duygularını nasıl rahatlatabileceklerini anlatın. Her çocuğa özgü bir anlamı olan kişisel imgeler kullanmaya çalışın. Örneğin:

Rahatlama:

- yataklarının üstünde yatan oyuncak ayıları
- parkta yüzen ördekleri

Duyguların sözcüklerle ifadesi

Duyguların sözcüklere dökülmesi çok zordur. Aslında duygular en iyi, müzik ya da resim gibi yollarla ifade edilir; ancak, yine de çocukların duygularını etraflarındaki insanların anlayacakları bir dille ifade edebilmeleri çok önemlidir. Duyguların çok yakın ilişkide olan insanlar arasında paylaşılması esastır ve kendimizi değerli hissetmemize ve özgüven duygumuzun gelişmesine yardım eder.

Duyguların ifade edilebilmesi, aynı zamanda, duygularımızı kontrol altında tutabilmemize yardımcı olur. Örneğin, benim gibi başkalarının kızgınlık, depresyon ya da endişe gibi sorunlarıyla uğraşanlar, bu insanlara yardım ederken ilk adımın duygularını tam olarak ifade edebilmelerine yardımcı olmak olduğunu bilir. Bu, insanlarda belli durumlara karşı oluşan duygulardaki iniş çıkışların kontrol edilebilmesinin başlangıç noktasıdır.

Elbette sizin ya da çocuğunuzun elinde sözlük, duygularınızı ifade edebilecek sözcükler aramanız gerektiğini söylemiyorum, ama duyguların sözcüklere dökülebilmesi çok önemlidir.

Nasıl yardım edebiliriz?

Haklar

Çocuklar zaman zaman duyguları konusunda şüpheye düşerler; çünkü çevreleri duygularının:

- önemsiz (Bu tür şeylere kafamı yoracak zamanım yok.)
- kötü (iyi çocuklar arkadaşlarına küsmez.)
- kendine zarar verici (Bu kadar heyecan kalbine zarar verir.)
- başkalarına zarar verici (Sen böyle yaptıkça, başıma ağrılar giriyor.)
- sosyal olarak zarar verici (Komşular sesini duyarsa, senin hakkında kimbilir neler düşünecek.)
- benlik saygılarına zarar verici (Ne kadar sulu gözlüsün.)
- gerçeklerden uzak (Ben senin gerçekte neler hissettiğini biliyorum.)
- bebekçe (Ağabeyler böyle aptalca şeylere üzülmez.)
- anlaşılmaz (Neden böyle hissettiğini bir türlü anlayamıyorum.) olduğu mesajını verir.

Çocukların duygularını yaşamalarını bu şekilde önlemek hatalıdır, çünkü kendilerine olan güvenlerine, etkileri uzun yıllar sürecek zararlar verilir. Çocuklar duyguları olduğunu sorgulamaya başladıkları zaman ua-rolma haklarını da sorgulamaya başlarlar.

Ne yapabiliriz?

Farkındalık

Çocukların duygularını kontrol etmelerini öğrenmeden önce, bu duygularının farkına varmaları gerekir. Bu size çok aşikâr bir konu gibi gelebilir, ama toplum olarak duygularımızın hiç farkında değiliz ve çocuklarımız anababalarının izinden ayrılmıyor ve duygularından çok küçük yaşlardan itibaren uzaklaşıyor. Bu durum özellikle baskı altında bulunan ya da bir travma geçirmiş çocuklar için geçerlidir. Duygularını kontrol edemeyeceklerini düşünür, doğru ya da yanlış, anababalarının da böyle düşündüğünü hisseder ve istenmeyen ya da kontrol edemeyeceklerini düşündükleri duygularını bîlinç dışına iterler. Günümüzde gereksinim duyduğumuz şey, bence Freud ya da Hitchcock´un bastırılmış duygularımızın bizlere verdiği zararları bize yeniden hatırlatılması.

Ne yapabiliriz?

1. Çocuklarımıza düzenli bir şekilde duyguları hakkında sorular sorabiliriz.

2. Duygularının sözsüz ifadesini vücut dillerinden gözlemleyip, çok fazla varsayımda bulunmadan veya yorum yapmadan, onlara bu konuda bilgi verebiliriz. Örneğin:

Duygularının farkına varmasına yardım edin

Çocukların duygularını kontrol edebilmelerini kısmen genleri belirler. Kimi çocuklar tüm duygularını rahatlıkla dışavurabilirken, kimileri duygularını pek ifade edemez. Çocuğun, duygularını ifade şekli ne olursa olsun, iç özgüvenlerinin, duygularının farkında olması çok önemlidir. (Bu, çocuklara duygularını iyi bir şekilde ve uygun bir dille ifade edebilmelerini öğretecektir. Bu konuya 11. Bölümde tekrar değineceğim.)

Çocukların duygularının farkına varmalarının en iyi yollarından biri, önce sizin kendi duygularınızı açmanız ve onunla paylaşmanızdır. (Örneğin, "Sabahtan beri yağmur yağıyor. Bıktım artık. Sen de benim gibi mi düşünüyorsun yoksa senin için farketmiyor mu?")

Bir başka yol ise, sözsüz davranışlarını gözleyip, aşırıya kaçmadan yorumlamanızdır. ("Sesin bana biraz durgun geliyor. Gerçekten bu işi yapmaktan memnun musun?" ya da "Burcu´yla konuşurken kaşların çatıktı. Aranızda ters bir şey mi oldu yoksa bana mı öyle geldi?")

Kendisinin farkına varması için resim, oyun ve tiyatro gibi etkinlikleri kullanın.

Duygu cimrisi olan babalar

Böyle de bir kişilik özelliği olur mu diyebilirsiniz. Evet oluyor. Bazı erkekler duygu cimrisi olabiliyor. Kadınlarda daha az görülen bu kişilik özelliğine erkeklerde daha çok rastlanıyor. Bu erkekler duygularını asla ifade etmek istemiyorlar. Özellikle de olumlu duygularını karşı tarafa söylemeyen, belli etmemek için özen gösteren bu erkekler, tıpkı parasını harcamaktan korkan cimri insanlar gibi, duygularını açığa çıkarmaktan korkarlar.

Bireysel yaşantılarında ve özel hayatlarında bu tutumlarından dolayı eleştiriler alan bu erkekler baba olduklarında da aynı tavırlarına devam ederler. Psikoterapi seanslarına katılan pek çok yetişkin danışanım şöyle demiştir: ´´Kendimi bildim bileli babamdan bir kere bile ´seni seviyorum´ kelimesini duymadım." ne kadar acı veren bir durum değil mi?

Sevgi odaklı-destekleyici ve paylaşımcı anneler

Her insan sevgi odaklıdır ancak bunu ifade edip paylaşmayı bilemez. Sevgi odaklı ve paylaşımcı kişilik özelliklerine sahip anneler, çocuklarıyla oyun oynarken, onları yedirirken, uyuturken ya da dersleriyle ilgilenirken sevgisini ifade etmeyi ustaca gösterirler. Bu kişilik özelliklerine sahip anneler çocuklarının sınırlarını çizerken baskıcı olmazlar. Daha çok sevgi dilini kullanırlar: "Yarın okul var, hadi yat artık" yerine, "Erken yatman senin için çok iyi olacaktır tatlım" diye çocuğa sınırlarını hatırlatırlar.

Bu anneler çocuklarının düşünce ve duygularını paylaşırlar. Sevinç ve üzüntülerinde onları dinlerler ve onları anladıklarını ifade ederler. Çocukları herhangi bir sorun yaşadığında, eleştirmek, yargılamak, kızmak ya da kendi çözümünü diretmek yerine, çocuğunun sorunun çözümünü bulabilmesi için destek olur, yönlendirirler. Çocuklarının yeteneklerini keşfeder ve desteklerler ama mükemmeliyetçi anneler gibi çocuklarını yetenekleri dışında zorlamaz, baskılamazlar.

Aşırı disiplinli ve otoriter anneler

Kişiliğiniz otoriter olabilir ve otoriter kişiliğinize uygun olarak, disipline dayanan davranış örüntüleri sizin hayatınızın bir Parçası olabilir. Disiplinli bir yaşam tarzı kişiye yaşamının pek Çok alanında başarıyı yakalamasında destek olur. Ancak bunun da aşırıya kaçmaması gerekir. "Çoğu zarar" felsefesini hiçbir zaman unutmamak gerektiğini unutmamakta fayda var.

Çocuğunuza karşı aşırı disiplinli ve otoriter olursanız ne olur? Çocuğunuz çok önemli bir ihtiyacını sizden karşılayamaz, bu ihtiyacın adı da: sevgi. Çocuğunuzla aranıza çok fazla kural koyarsanız bu kurallar bir duvar oluşturur ve çocuğunuz siz onu ne kadar sevdiğinizi hissedemez. Annelerinin sevgi ve katini hissedemeyen çocuklar suça eğilimli çocuklar olurlar, bilinçaltlarında öfke ve kin duyguları oluştuğundan bu duygu saldırganlık ya da sinsice-gizlice suç işleme eğilimi olarak ya çıkar.

Çocuğunuzun Motor Gelişimini Biliyor musunuz?

Çocuğun motor gelişimi onun kendi başına gerçekleştirdiği fiziksel gelişimdir. Emzirirken saçınızı çekiştirmesi, biraz daha büyüdüğünde her şeyi tutmaya çalışması, gördüğü her şeye dokunma isteği, bir süre sonra bulduğu ve uzanabildiği eşyaları ağzına götürmesi, sonraları evdeki eşyalarla oynaması, onlara dokunması, yere atması, fırlatması ve 1 yaş dolaylarında ayak ve bacaklarım da kullanarak bunlara tekmeler atmaya girişmesi, motor gelişim sürecinin yapısında olan davranışlardır. Yine bu dönemde çocuk emeklemeye, bir yerlere tutunarak evin içinde gezmeye ve sonunda yürümeye başlar. Çocuğun motor gelişimi fiziksel gücünün artışıyla doğru orantılıdır denilebilir. Çocuğun gücünün artması, kilo alması, boyunun uzaması, kemik ve kaslarının güçlenmesi, eklemlerindeki hareket yeteneğinin gelişmesi, motor gelişim sürecinin bir parçasıdır.

Çocuğun kişilik yapısını keşfedip tanımak

Çocuktan gelen duygusal mesajları doğru okumanın temel şartlarından biri, çocuğun kişilik yapısını tanımak, bir anlamda onu keşfetmektir. Kişiliğin; doğuştan getirilen genetik özelliklere sonradan eklenen duygu, düşünce ve davranışlar bütünlüğü olduğunu biliyoruz. Bu yüzden kişilik, 0-6 yaş grubundaki çocuğun gelişiminde oldukça önemli bir yer tutar. Çocuğunuz hassas ve alıngan mı, sessiz ve sakin mi, yoksa hareketli ve yaramaz mı? Koyduğunuz sınırları aşmaya mı çalışıyor, yoksa kabulleniyor mu? Nasıl tepki veriyor? Davranış örüntüleri neler? Tüm bunlar çocuğun kişilik özelliklerini oluşturur.

Çocuktan gelen duygusal mesajları doğru okumak

İletişim ve etkileşim kurduğumuz her insanla duygusal bir mesaj alışverişi yaparız. Yalnızca bizim ona verdiğimiz mesajlar değil, onun bize verdiği mesajlar da önemlidir. Patronumuzla, iş arkadaşımızla, komşumuzla, arkadaşımızla, anne-babamızla, eşimizle ve çocuğumuzla gün içerisinde farkında olarak ya da olmayarak duygusal bir mesajlaşma süreci yaşarız.

2. Korku

Duygusal gelişimin içinde yer alan diğer bir duygu da korkudur. Korku, canlı varlıkların, görünen ve görünmeyen tehlikeler karşısında gösterdikleri en tabiî tepkidir denilebilir. Psikologlar, çocukluk çağında sık sık görülen bu ruhsal durumu, canlıyı uyaran ve kendi savunmasını sağlayan yararlı bir mekanizma olarak görmekte(62) ve korkuyu, "hem kaçınılmaz, hem de temel bir duygu" olarak nitelemektedirler. (63)

Doğduğu andan itibaren, çevresiyle çeşitli ilişkiler içine giren çocuk için herhangi bir korku objesi söz konusu değildir. Genellikle çocuklarda korkular 2-3. yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Bu yaşlar ise, zihnî gelişimin başladığı çağa rastlamaktadır.(64) Bu yaşlarda ortaya çıkan korkuların da ne kadarının telkin neticesi, ne kadarının içgüdüsel olduğu tartışılabilir. Nitekim yapılan araştırmalarda, küçük çocukların sadece kulakları dibinde duydukları kuvvetli bir ses ve dengelerini kaybederek düşmekten korktukları, ortaya çıkmıştır. (65)

1. Sevgi

Hemen her psikoloji kitabının his ve heyecan bölümünde yer alan sevgi için, psikolog ve pedagoglar pek çok şey yazmakta ve hepsi de sevginin gereği üzerinde birleşmektedirler.

Bebek ilk aylarda, tamamiyle pasif ve alıcı bir varlıktır. Bu dönemde onun ruhî ihtiyacı, tek kelimeyle sevgidir. Annenin ilgisi, şefkati, sıcaklığı, hatta kokusu, çocuğun sütten daha çok ihtiyaç hissettiği gıdalardır. Annenin bebeğini kucağına alması, okşaması, koklaması, ona gülmesi, bebek için en büyük saadet kaynağıdır. Onun bu sevgi ve şefkat dolu yaklaşımı, bebeğin zihnî ve ruhî gelişmesi için en kuvvetli vitamindir.(55)