Zamanımız ilgi, sevgi devri
İnsanın alışkanlıklarından vazgeçmesi kolay değildir. Hele bu alışkanlık, asırlardır devam ede gelen, bir alışkanlık, bir davranış şekli ise, durum daha da zorlaşır.
Aile içi eğitimden, çocuklarımıza karşı davranış şeklimizden bahsediyorum. Asırlardır süre gelen bu davranış şeklimiz; otoriter, mesafeli bir metot idi. Bu zamana kadar iyi neticeler de alındı bu metoddan. Ancak, zamanımızda herşey çok hızlı değiştiğinden istenilen netice tam olarak alınamıyor artık.
Zorlamalar, katı prensipler geri tepiyor. Baskı altında belli bir kalıba sokulan gençler, delikanlılık çağına girince, tam tersine bir kalıpla çıkıyor karşımıza. O zamana kadar zorlamalar ile namazını kılan, kılık kıyafetine dikkat eden gençler bir çırpıda bu değerlerden sıyrılıyorlar çoğu zaman. Bu da gösteriyor ki, artık metodumuzu değiştirmemiz, kendimizi yenilememiz gerekiyor.
Eskiden çocukları cemiyet; okul, sokak terbiye ediyordu. Bunun için aileye, babaya fazla bir iş kalmıyordu. Babanın çocuğuna faydalı olması daha zor olduğu için, baba çocuğu ile arasına mesafe koyarak, daha etkili olan cemiyet eğitimine havale ediyordu. Şimdi cemiyetin, sokağın, okulun bu faydalı eğitim özelliği kalmadı. Aksine çevresi çocuğa oluyor veriyor.
Televizyon ve internetin faydaları yanında verdiği zararları kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Böyle bir ortamda, çocukla ilgilenmeyip, araya mesafe koymak, onu her türlü vahşi hayvanın bulunduğu ormanda yalnız bırakmak gibidir. Bunun için çocuğumuzun dünyasını ve ahiretini düşünüyorsak, küçük yaştan itibaren ilgilenmek, sevgi ve şefkatle yaklaşıp manevi değerlerimizi ürkütmeden vermek zorundayız. Bunu yaparken ölçüyü iyi muhafaza etmek zorundayız.
Aşırı denetim, çocuğu pasifleştirir, aşırı hoşgörü çocuğu şımartır ve olgunlaşmasını engeller. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi, “çocuklarınızla çocuklaşınız” metodu içerisinde onlara yaklaşmalıyız. Eğitim zor iştir. Zaman ister, sabır ister, emek ister.
Altı ay ömrü olan çiçek bile bakım ister, kendiliğinden yetişmez. Mesela, dinimiz, namaz kılmadan önce, namazı sevdirmemiz, alıştırmamız için çocuğa üç senelik bir zaman dilimi belirliyor. Yedi yaşından başlayarak, 10 yaşına kadar namazı alıştırmamızı emrediyor. Bunun gibi, bütün manevi değerlerimizi verebilmemiz için çocuğa zaman ayırmamız şart. Bunu da, yavaş yavaş alıştıra alıştıra zorlamadan, nefret ettirmeden yapmamız gerekiyor.
Çocukların dinimize uygun giyim tarzına alışmaları da küçük yaşlarda başlar. Kız çocuklarımıza daha küçüktür diye dekolte kıyafet giydirirsek, buna alışır büyüyünce normal kıyafete geçmesi zor olur. Çocuk gördüklerine imrense bile, ona uygun şekilde anlatarak ileride yapamayacağı işlerden şimdiden uzak tutmak gerekir. “Hoş gör, boş ver, ileride düzelir” anlayışıyla çocuğun olumsuz davranışları düzeltilmezse, ileride hoş görülmeyecek şeyleri hoşgörü ile karşılar.
Aşırı gevşek tutumla yetişen çocuk; bencil, sabırsız ve anlayışsız olur. Hoş görü gösterilecek; fakat bu zamanında, yerinde olacak. Ana babanın yanlışı: neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bildiği halde, kimi zaman yanlış yapılmasına hoşgörü göstermesidir. Sevgi, yanlışları görmemezlikten gelmeye sebep olmamalıdır. Aşırı sevgi, çocuğu sevgiye boğar, çocukta bağımlılık ve güvensizlik oluşturur.
Karşılaştığı her sorunda çözüm kapısı olarak ana babaya dayanır, onlara güvenir; fakat kendine güvenmez. Çok çalışmasını, çok ibadet etmesini değil; düzenli, istikrarlı olmasını istemeli ve bu yolda telkinlerde bulunmalıdır. Programlamasına, zamanını yönetmesine yardım etmelidir. Bunları yaparken aksama olduğu zaman da onu sevgisizlikle cezalandırmamalıdır.
Aile içinde kutuplaşmalara; anne ile kızın bir yanda baba ile oğulun bir yanda; bazen anne ile baba bir yanda çocuklar bir yanda biçiminde ortaya çıkan gruplaşmalara fırsat vermemelidir..
Çocuk hakkında bütün kararları “çocuğumu en iyi ben tanırım” anlayışıyla almak, ondan sadece bu kararlara uymasını beklemek, mutsuz, kendi yetenek ve ilgisine uygun bir meslekte çalışmayan, bu nedenle de kendisiyle barışık olmayan bir insan oluşturur. “Sen benim dediklerimi yap, yaptıklarımı yapma” anlayışı yanlıştır.
Çünkü, çocuklar, söylediklerimize değil, yaptıklarımıza bakarlar. Söylediklerimizle yaptıklarımız birbiriyle uyumlu olmalı. Çocuğumuzu dinlediğimizi, onu adam yerine koyduğumuzu hissettirmeliyiz. Çocuğunuza “Sana güveniyorum, elinden geleni yapacağına inanıyorum” mesajı vermelidir. Asla, “Bu kafayla gidersen....”, “Ben demedim mi....” diye başlayan sözler söylememelidir. Böyle sözler, bizden uzaklaşmaya, nefrete sebep olur.
Aile içi eğitimden, çocuklarımıza karşı davranış şeklimizden bahsediyorum. Asırlardır süre gelen bu davranış şeklimiz; otoriter, mesafeli bir metot idi. Bu zamana kadar iyi neticeler de alındı bu metoddan. Ancak, zamanımızda herşey çok hızlı değiştiğinden istenilen netice tam olarak alınamıyor artık.
Zorlamalar, katı prensipler geri tepiyor. Baskı altında belli bir kalıba sokulan gençler, delikanlılık çağına girince, tam tersine bir kalıpla çıkıyor karşımıza. O zamana kadar zorlamalar ile namazını kılan, kılık kıyafetine dikkat eden gençler bir çırpıda bu değerlerden sıyrılıyorlar çoğu zaman. Bu da gösteriyor ki, artık metodumuzu değiştirmemiz, kendimizi yenilememiz gerekiyor.
Eskiden çocukları cemiyet; okul, sokak terbiye ediyordu. Bunun için aileye, babaya fazla bir iş kalmıyordu. Babanın çocuğuna faydalı olması daha zor olduğu için, baba çocuğu ile arasına mesafe koyarak, daha etkili olan cemiyet eğitimine havale ediyordu. Şimdi cemiyetin, sokağın, okulun bu faydalı eğitim özelliği kalmadı. Aksine çevresi çocuğa oluyor veriyor.
Televizyon ve internetin faydaları yanında verdiği zararları kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Böyle bir ortamda, çocukla ilgilenmeyip, araya mesafe koymak, onu her türlü vahşi hayvanın bulunduğu ormanda yalnız bırakmak gibidir. Bunun için çocuğumuzun dünyasını ve ahiretini düşünüyorsak, küçük yaştan itibaren ilgilenmek, sevgi ve şefkatle yaklaşıp manevi değerlerimizi ürkütmeden vermek zorundayız. Bunu yaparken ölçüyü iyi muhafaza etmek zorundayız.
Aşırı denetim, çocuğu pasifleştirir, aşırı hoşgörü çocuğu şımartır ve olgunlaşmasını engeller. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi, “çocuklarınızla çocuklaşınız” metodu içerisinde onlara yaklaşmalıyız. Eğitim zor iştir. Zaman ister, sabır ister, emek ister.
Altı ay ömrü olan çiçek bile bakım ister, kendiliğinden yetişmez. Mesela, dinimiz, namaz kılmadan önce, namazı sevdirmemiz, alıştırmamız için çocuğa üç senelik bir zaman dilimi belirliyor. Yedi yaşından başlayarak, 10 yaşına kadar namazı alıştırmamızı emrediyor. Bunun gibi, bütün manevi değerlerimizi verebilmemiz için çocuğa zaman ayırmamız şart. Bunu da, yavaş yavaş alıştıra alıştıra zorlamadan, nefret ettirmeden yapmamız gerekiyor.
Çocukların dinimize uygun giyim tarzına alışmaları da küçük yaşlarda başlar. Kız çocuklarımıza daha küçüktür diye dekolte kıyafet giydirirsek, buna alışır büyüyünce normal kıyafete geçmesi zor olur. Çocuk gördüklerine imrense bile, ona uygun şekilde anlatarak ileride yapamayacağı işlerden şimdiden uzak tutmak gerekir. “Hoş gör, boş ver, ileride düzelir” anlayışıyla çocuğun olumsuz davranışları düzeltilmezse, ileride hoş görülmeyecek şeyleri hoşgörü ile karşılar.
Aşırı gevşek tutumla yetişen çocuk; bencil, sabırsız ve anlayışsız olur. Hoş görü gösterilecek; fakat bu zamanında, yerinde olacak. Ana babanın yanlışı: neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bildiği halde, kimi zaman yanlış yapılmasına hoşgörü göstermesidir. Sevgi, yanlışları görmemezlikten gelmeye sebep olmamalıdır. Aşırı sevgi, çocuğu sevgiye boğar, çocukta bağımlılık ve güvensizlik oluşturur.
Karşılaştığı her sorunda çözüm kapısı olarak ana babaya dayanır, onlara güvenir; fakat kendine güvenmez. Çok çalışmasını, çok ibadet etmesini değil; düzenli, istikrarlı olmasını istemeli ve bu yolda telkinlerde bulunmalıdır. Programlamasına, zamanını yönetmesine yardım etmelidir. Bunları yaparken aksama olduğu zaman da onu sevgisizlikle cezalandırmamalıdır.
Aile içinde kutuplaşmalara; anne ile kızın bir yanda baba ile oğulun bir yanda; bazen anne ile baba bir yanda çocuklar bir yanda biçiminde ortaya çıkan gruplaşmalara fırsat vermemelidir..
Çocuk hakkında bütün kararları “çocuğumu en iyi ben tanırım” anlayışıyla almak, ondan sadece bu kararlara uymasını beklemek, mutsuz, kendi yetenek ve ilgisine uygun bir meslekte çalışmayan, bu nedenle de kendisiyle barışık olmayan bir insan oluşturur. “Sen benim dediklerimi yap, yaptıklarımı yapma” anlayışı yanlıştır.
Çünkü, çocuklar, söylediklerimize değil, yaptıklarımıza bakarlar. Söylediklerimizle yaptıklarımız birbiriyle uyumlu olmalı. Çocuğumuzu dinlediğimizi, onu adam yerine koyduğumuzu hissettirmeliyiz. Çocuğunuza “Sana güveniyorum, elinden geleni yapacağına inanıyorum” mesajı vermelidir. Asla, “Bu kafayla gidersen....”, “Ben demedim mi....” diye başlayan sözler söylememelidir. Böyle sözler, bizden uzaklaşmaya, nefrete sebep olur.
Konular
- Her çocuk potansiyel bir dahidir
- Kurallara uymak ya da aşırı kuralcılık
- Tüm öğrencilerle nasıl ilgilenebilirim saçmalığı
- Otorite mi sindirme mücadelesi mi
- Sınıf dış hayatın kopyasıdır
- Suçlu sadece suçu işleyen değildir
- Çocuklar tüm gün zaten okulda
- Başarısız öğrenci yoktur, başarısız öğretmen vardır
- Zengin çocuğu şımarıktır felsefesi
- Öğretmende kemikleşen önyargı duygusu
- Öğretmenin ailevi sorunları okula yansır
- Öğretmen sürekli okuyup kendisini geliştirmeli
- Öğrenci veya veliyi suçlamak öğretmenin acziyetidir
- Sığ öğretmenler kendisini gösterir
- Öğretmen, öğrenci ve veli sorunları
- Öğretmen çözüm üretmeli seçenek sunmalı
- Sorunlu öğrenciler birbirinden uzaklaştırılmalı mı
- Öğretmen veli ile işbirliği yapmak zorunda
- Öğretmene rüşvet vermek caiz midir?
- Veliden kaçan öğretmen modeli
- Öğretmenin çocuklarının başarısı var mı
- Eşinin mesleği ve başarısı öğretmene de yansır
- Çocuğun yetenekleri keşfedilmeli
- Dahi çocuk nasıl keşfedilir
- Emekli öğretmenin özel okulda ders vermesi
- Psikolojik şiddet uygulayan öğretmenler
- Öğretmenin ağzından çıkan kelimeler
- Velilere eşit mesafede olmak zorunda
- Veliler ve öğretmenler için eğitim programları
- Aşk ve hayal kırıklığı