Birlik ve dirlik
Pazar günü bir arkadaşı ziyarete gittim. Hoşbeşten sonra, hanımı ile ilgili bazı ailevî sıkıntıları olduğunu bildiğim için sordum:
- Nasıl vaziyet?
- Bildiğin gibi!...
- Nasıl yani?
- Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok.
Şu kadarını söyleyeyim de, gerisini sen anla artık: Akşamın olmasını, mesainin bitmesini istemiyorum. Hiç akşam olmadan, yıllarca mesai devam edip gitse diyorum. Yine haftanın günlerinden pazar, benim korkulu rüyam... Keşke günler geçmeyip, pazar hiç gelmese diyorum... İman selâmetiyle bir an evvel dünyadan göç etmeyi arzu ediyorum...
“Sen de amma rahatına düşkünsün!” diyerek, yarı şaka yarı ciddî bazı teselli verici şeyler söylemeye çalıştım... Belki bu arkadaşın sıkıntısı had safhada; fakat üç aşağı beş yukarı toplumumuzun çoğunun durumu bundan pek farklı değil aslında...
Çok kimse derdini anlatmadığı, hep içine attığı için, dışarıdan güllük gülistanlık gibi görünmektedir. Bugün görülen aile yapısındaki bu çöküş, her gün artarak devam etmektedir. Memleketimizde de boşanma oranları her yıl süratle artmakta. Avrupa ve Amerika, aile üzerinde yaptıkları yanlışlığı geç de olsa farketti. Şimdi geriye dönüş için çareler arıyor... Değişim üzerine seri konferanslar veren, bu konuda birçok kitabı olan araştırmacı yazar Pat Mesiti, aile üzerine bakınız ne diyor:
“Değişimden korunacak şeyler de var. Bunlardan biri ailenin yapısıdır. Bugün, bazı kimseler aile fertlerinin görev ve sorumluluklarını yeniden yorumlamak ve aile kavramını yeniden tanımlamak istiyorlar. Ailenin birliğini, gücünü yıkmakla, aile fertlerinin rollerini değiştirmek, yeniden tanımlamak eş anlamlıdır. Böyle bir davranış, toplumun yapısı bakımından çok tehlikelidir.
Çünkü, aileyi parçalamak, toplumu parçalamak demektir...” Yabancılar bile böyle söylerken, biz, hızla onların yaptığı yanlışlığın peşinden koşarak, aradaki mesafeyi bir an önce kapatmanın plânlarını yapıyoruz. Aile yapımız bu hâle nasıl geldi ? “Nerede birlik, orada dirlik.” diye boşuna dememişler. Bugüne kadar bu kural hiç değişmemiş.
Millet olarak, devlet olarak bir yerde birlik varsa, dirlik de olmuş. Bir devleti yıkmak isteyenler önce bu birliği yıkmışlar. Bu birliği sağlamak için de, her zaman son sözü söyleyecek kimse lâzım. Eğer bu yoksa veya var da otoritesiz ise, birliği sağlamak mümkün değildir.
Aile fertleri toplumun en küçük yapı taşlarıdır. Nasıl bir binanın temel taşları yerinden oynatıldığında bu binanın ayakta kalması mümkün değilse; ailenin temel taşları da yerinden oynatıldığında, o ailenin ayakta kalması mümkün olmaz. Ayakta kalsa bile esas fonksiyonlarını yerine getirmesi mümkün değildir. Eskiden aile yapımız çok kuvvetliydi. Niçin kuvvetliydi?
Çünkü, ailede, aile reisi, baba kavramı vardı. Ailenin diğer fertleri, kadın ve çocuklar, yaptıkları her icraatı onun adına yaparlardı. Kendileri sanki ortada yoklardı. O, tartışmasız liderdi. Aile fertleri, kötü işleri kendilerine ; iyi işleri aile reisine mal ederlerdi. Reis, yanlış da yapsa, doğru da yapsa, yaptığı tartışılmazdı.
Çünkü evin direği kabul edilirdi. Direk yıkılınca, binanın çökeceği bilindiği için, aile fertleri bu direği korumayı kendilerine birinci vazife kabul etmişlerdi. Korumada direğin kalitesine bakılmazdı. Onun başlarında bulunması büyük nimet bilinirdi. Tartışma olmayınca da evde huzur hâkim olurdu. Baba da, babalığını yapar, icabında kendi yemez, aile fertlerine yedirir; kendisi giymez, onları giydirirdi. Gösterilen saygıyı hiçbir zaman istismar etmezdi. Aranan, özlenen de bu değil mi zaten?
Şimdi ise, “Kadın erkek eşitliği”, “Ekonomik özgürlük” gibi sloganlarla bu otorite yok edildi. Baba, tabiri caiz ise, evde sadece bostan korkuluğu... Hanımı ayrı telden, çocukları ayrı telden çalıyor. Baba birşey söylemek, yaptırmak istediğinde, binbir rica ile, kenarından köşesinden ima ile maksadını ifade etmeye çalışıyor. Aileye “Sen” “Ben” kavgası girdi. Aile reisine karşı, “Sen öyle yaparsan, ben de şöyle yaparım. Sen onu alırsan, ben de şunu isterim...” diklenmesi yerleşti ailede.
Birçok ev, aile olmaktan çıkıp, otel hâline geldi. Fertler kendi başına buyruk oldu. Böyle olunca da huzur kalmadı. Hâlbuki, ayet-i kerimede, (Allah, evlerinizi, sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı.) buyurulmaktadır. Netice olarak, “Sen” “Ben” içeri, huzur dışarı... Benim için huzur önemli değil diyenler varsa, onların olsun eşitlik ve özgürlükler...
- Nasıl vaziyet?
- Bildiğin gibi!...
- Nasıl yani?
- Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok.
Şu kadarını söyleyeyim de, gerisini sen anla artık: Akşamın olmasını, mesainin bitmesini istemiyorum. Hiç akşam olmadan, yıllarca mesai devam edip gitse diyorum. Yine haftanın günlerinden pazar, benim korkulu rüyam... Keşke günler geçmeyip, pazar hiç gelmese diyorum... İman selâmetiyle bir an evvel dünyadan göç etmeyi arzu ediyorum...
“Sen de amma rahatına düşkünsün!” diyerek, yarı şaka yarı ciddî bazı teselli verici şeyler söylemeye çalıştım... Belki bu arkadaşın sıkıntısı had safhada; fakat üç aşağı beş yukarı toplumumuzun çoğunun durumu bundan pek farklı değil aslında...
Çok kimse derdini anlatmadığı, hep içine attığı için, dışarıdan güllük gülistanlık gibi görünmektedir. Bugün görülen aile yapısındaki bu çöküş, her gün artarak devam etmektedir. Memleketimizde de boşanma oranları her yıl süratle artmakta. Avrupa ve Amerika, aile üzerinde yaptıkları yanlışlığı geç de olsa farketti. Şimdi geriye dönüş için çareler arıyor... Değişim üzerine seri konferanslar veren, bu konuda birçok kitabı olan araştırmacı yazar Pat Mesiti, aile üzerine bakınız ne diyor:
“Değişimden korunacak şeyler de var. Bunlardan biri ailenin yapısıdır. Bugün, bazı kimseler aile fertlerinin görev ve sorumluluklarını yeniden yorumlamak ve aile kavramını yeniden tanımlamak istiyorlar. Ailenin birliğini, gücünü yıkmakla, aile fertlerinin rollerini değiştirmek, yeniden tanımlamak eş anlamlıdır. Böyle bir davranış, toplumun yapısı bakımından çok tehlikelidir.
Çünkü, aileyi parçalamak, toplumu parçalamak demektir...” Yabancılar bile böyle söylerken, biz, hızla onların yaptığı yanlışlığın peşinden koşarak, aradaki mesafeyi bir an önce kapatmanın plânlarını yapıyoruz. Aile yapımız bu hâle nasıl geldi ? “Nerede birlik, orada dirlik.” diye boşuna dememişler. Bugüne kadar bu kural hiç değişmemiş.
Millet olarak, devlet olarak bir yerde birlik varsa, dirlik de olmuş. Bir devleti yıkmak isteyenler önce bu birliği yıkmışlar. Bu birliği sağlamak için de, her zaman son sözü söyleyecek kimse lâzım. Eğer bu yoksa veya var da otoritesiz ise, birliği sağlamak mümkün değildir.
Aile fertleri toplumun en küçük yapı taşlarıdır. Nasıl bir binanın temel taşları yerinden oynatıldığında bu binanın ayakta kalması mümkün değilse; ailenin temel taşları da yerinden oynatıldığında, o ailenin ayakta kalması mümkün olmaz. Ayakta kalsa bile esas fonksiyonlarını yerine getirmesi mümkün değildir. Eskiden aile yapımız çok kuvvetliydi. Niçin kuvvetliydi?
Çünkü, ailede, aile reisi, baba kavramı vardı. Ailenin diğer fertleri, kadın ve çocuklar, yaptıkları her icraatı onun adına yaparlardı. Kendileri sanki ortada yoklardı. O, tartışmasız liderdi. Aile fertleri, kötü işleri kendilerine ; iyi işleri aile reisine mal ederlerdi. Reis, yanlış da yapsa, doğru da yapsa, yaptığı tartışılmazdı.
Çünkü evin direği kabul edilirdi. Direk yıkılınca, binanın çökeceği bilindiği için, aile fertleri bu direği korumayı kendilerine birinci vazife kabul etmişlerdi. Korumada direğin kalitesine bakılmazdı. Onun başlarında bulunması büyük nimet bilinirdi. Tartışma olmayınca da evde huzur hâkim olurdu. Baba da, babalığını yapar, icabında kendi yemez, aile fertlerine yedirir; kendisi giymez, onları giydirirdi. Gösterilen saygıyı hiçbir zaman istismar etmezdi. Aranan, özlenen de bu değil mi zaten?
Şimdi ise, “Kadın erkek eşitliği”, “Ekonomik özgürlük” gibi sloganlarla bu otorite yok edildi. Baba, tabiri caiz ise, evde sadece bostan korkuluğu... Hanımı ayrı telden, çocukları ayrı telden çalıyor. Baba birşey söylemek, yaptırmak istediğinde, binbir rica ile, kenarından köşesinden ima ile maksadını ifade etmeye çalışıyor. Aileye “Sen” “Ben” kavgası girdi. Aile reisine karşı, “Sen öyle yaparsan, ben de şöyle yaparım. Sen onu alırsan, ben de şunu isterim...” diklenmesi yerleşti ailede.
Birçok ev, aile olmaktan çıkıp, otel hâline geldi. Fertler kendi başına buyruk oldu. Böyle olunca da huzur kalmadı. Hâlbuki, ayet-i kerimede, (Allah, evlerinizi, sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı.) buyurulmaktadır. Netice olarak, “Sen” “Ben” içeri, huzur dışarı... Benim için huzur önemli değil diyenler varsa, onların olsun eşitlik ve özgürlükler...
Konular
- Her çocuk potansiyel bir dahidir
- Kurallara uymak ya da aşırı kuralcılık
- Tüm öğrencilerle nasıl ilgilenebilirim saçmalığı
- Otorite mi sindirme mücadelesi mi
- Sınıf dış hayatın kopyasıdır
- Suçlu sadece suçu işleyen değildir
- Çocuklar tüm gün zaten okulda
- Başarısız öğrenci yoktur, başarısız öğretmen vardır
- Zengin çocuğu şımarıktır felsefesi
- Öğretmende kemikleşen önyargı duygusu
- Öğretmenin ailevi sorunları okula yansır
- Öğretmen sürekli okuyup kendisini geliştirmeli
- Öğrenci veya veliyi suçlamak öğretmenin acziyetidir
- Sığ öğretmenler kendisini gösterir
- Öğretmen, öğrenci ve veli sorunları
- Öğretmen çözüm üretmeli seçenek sunmalı
- Sorunlu öğrenciler birbirinden uzaklaştırılmalı mı
- Öğretmen veli ile işbirliği yapmak zorunda
- Öğretmene rüşvet vermek caiz midir?
- Veliden kaçan öğretmen modeli
- Öğretmenin çocuklarının başarısı var mı
- Eşinin mesleği ve başarısı öğretmene de yansır
- Çocuğun yetenekleri keşfedilmeli
- Dahi çocuk nasıl keşfedilir
- Emekli öğretmenin özel okulda ders vermesi
- Psikolojik şiddet uygulayan öğretmenler
- Öğretmenin ağzından çıkan kelimeler
- Velilere eşit mesafede olmak zorunda
- Veliler ve öğretmenler için eğitim programları
- Aşk ve hayal kırıklığı