Evdeki Genç ve Ailenin tutumu
İçimizdeki inişler ve yokuşlar, engebeler dışımızdan daha çoktur. Kendimizi yeterince tanıyacak kabiliyeti ve insanlara meramımızı anlatacak gücü çoğu zaman kendimizde bulamıyoruz.
Geleceğine kuşkulu gözlerle bakan ve gelmemiş olan yarınların kaygısını en ziyade yaşayan gençlerimizin elbetteki sorunları oluyor.
Okul sorunu, meslek sorunu, maddi sorunlar, ailevi sorunlar vs. Ama bunlardan ziyade asıl ele alacağımız konu gençlerimizin manevi boşlukları, iç alemlerinde yaşadıkları çatışmalar, arayışları olacaktır.
Gençlik, hayat yolculuğunun en güzel, aynı zamanda en kritik devresidir. Bu devresinde insan güç ve enerjisinin zirvesin-dedir. Özellikle önümüzdeki fırsatları değerlendirmek ve hayatımızı verimli hale getirmek için boşa geçirmemiz büyük bir kayıp olacak bir evredir.
Çünkü aynı zamanda his dünyamız alabildiğine hareketli ve dalgalıdır. Duygularımız bazen öylesine taşkın hale gelir ki irade dizginini kullanmak âdeta imkansızlaşır. Hislerin sevk ettiği bir anlık zevkin tercihi, bazı durumlarda gencin hayatı boyunca pişmanlığından kurtulamayacağı, hatta âhiret hayatını da heder edeceği, mahvedeceği hareketlere sürükleyebilir.
Biz gençler yavaş yavaş fikirlerimiz şekillenmeye, oluşmaya başlayınca daha doğrusu beğendiğimiz görüşleri, fikirleri hiç irdelemeden, doğru mu yanlış mı diye ayırd edemeden kendi dünyamıza aldığımızda, fikirlerimizi ailemize kabul ettirme ve fikirlerimiz doğrultusunda yaşama mücadelelerine başlıyoruz. Böylece ailemizin fikirlerini bir kenara itip, kendi fikirlerimiz doğrultusunda yaşama hedeflerimizle bize göre "özgür gençlik" ailemize göre "asî gençlik" konumlarına geliyoruz.
işin kötü yanı, fikirlerimiz günbegün değişiyor. İki gün önce canla başla savunduğumuz, uğruna kaç kişiyle darıldığımız fikirlerimiz, bir zaman sonra bize de saçma geliyor. Yani, gençlikte tam bir arayış içine giriyoruz.
Kendi kimliğimizi, kendi benliğimizi arama mücadelesine giriyoruz. Kişiliğimiz tam oturmadığı için sürekli başka insanların fikirleriyle yoğrulmaya, hoşumuza giden insanlar gibi olmaya ve onlar gibi yaşamaya başlıyoruz. İşte bu durumdaki bir genci ailesi artık doyurmaz oluyor. Genç, kendisini ailesine ispatlamak için dışarıda, düşünce ve kişilik arayışına giriyor.
Gençlerin sabit bir fikre kapılma ihtimali çok zayıftır. Her ne kadar kendi fikirlerinden emin olsalar, savunsalar, o doğrultuda mücadele verseler bile, fikirlerini eleştirmeye hatta değiştirmeye açıktırlar. İnsanlar yaşlandıkça kendilerine güvenleri arttığı için fikirlerine daha çok sahip çıkarlar ve eleştirilere kapanırlar. Genelde, geçerli olan bu insani özelliğimiz, yaratılışımızın bir sırrını bize gösteriyor.
Yani, belli bir sabit fikre kapılıp, kendimizi sorgulayamaz hale düşmeden, gençlik dönemimizi gerçeği araştırma uğrunda harcamalıyız. Bu durumda arayış içindeki olgunlaşmamış düşüncelerimizi, fikirlerimizi çevremizdeki insanlara karşı diretircesine savunmamalıyız. Ve başka insanlardan yalan yanlış edindiğimiz fikirlerle, o anki doğrularımızla, varsayımlarımızla hareket etmemeliyiz.
Meselâ bazı gençlerin, kendilerini fikirleriyle kabul ettirmenin, ispatlamanın yollarını ararken, yanlış yollar çizdiklerini görüyoruz. Kendi kendine yetebileceğini, kendi özgür dünyasında yaşayabileceğini düşünen bir genç, kendine ve ailesine bunu ispatlamak için ayrı bir eve taşınıyor. Artık üzerinde baskı olmadığı için mutlu gibi görünse de, bu sefer yalnızlık ve yalnızlığını gidermek için de daha yanlış işler başa geçebiliyor. Pek çok gencimiz arayış içindedir. Büyük bir boşluk içinde ve boşluklarını vanlış şeylerle doldurmaya uğraşıyorlar.
Arıyorlar, ulaşacakları mutluluk bir yerlerde ama mutluluğun ne olduğunu ve nerede olduğunu bilmiyorlar. Aileleri onların boşluklarını dolduracak durumda değil, çünkü kendi boşluklarının farkında değiller.
Ailesinde sevgi ve hoşgörü bulamayan çocuk, dışarıda sevgi aramaya başlar, ama bir gencin dışardan kazandıkları, sokaktan edinip eve getirdikleri de pek iç açıcı olmuyor maalesef. Ya vanlış fikirler, ya kendisini çok iyi anladığını zannettiği kötü arkadaşlar. Kapıyı açtığınızda eve giren o çocuk da sizin o bebekliğinden beri bildiğiniz, tanıdığınız biraz büyümüş çocuğunuz değil de bazı başka biri olup çıkıyor.
Bu yüzden çocuklarımızla sürekli iletişim halinde olmak, onların fikirlerini saçma fikirler bile olsa dinleyip, çocuğumuzu değişen kişiliğiyle karakteriyle, ahlakıyla tanımak da bize düşüyor.
Çocuğumuzla oturup sohbet etmezsek, onun arkadaşları, düşünceleri, duyguları hakkında konuşmazsak, habire büyüyen ve büyüdükçe değişen çocuğumuzu nasıl tanıyacağız? Hepimiz onlara değer veriyor ve iyi bir insan olmalarını istiyoruz, ama onlara kendi fikirlerimiz, kendi doğrularımızdan çok, imânî hakikatleri, asıl doğruları vermemiz gerekiyor. Eğer böyle yaparsak biraz bocalasalar, bazı hatalar yapsalar bile yine de ellerindeki doğrularıyla çözüm yollarını kendileri bulabileceklerdir.
Evet, çocuklarımıza aradıkları şeyin ne olduğunu anlatmamız gerekiyor. Kendi manevî boşluklarının farkına varmayan bir aile, çocuğunun boşluklarının nasıl farkına varabilir ve onları bu noktada nasıl doyurabilir? Bunu düşünmek lâzım. Kendi kafamızdan ürettiğimiz doğruları değil, imânı hakikatleri vermemiz gerekiyor. Çünkü siz kendinizce düşünebilen ve kendinizce doğrular çizebilen bir insansanız, çocuğunuzda en az sizin kadar düşünebilen ve kendince doğruları olan bir insandır.
Kendi hayatımdan bir örnek vererek bunu açmaya çalışacağım: Açık olduğum vakitlerde, ki o zamanlar asiliğimin doruklarındaydım ve nasihatleri çürütmeyi çok güzel becerir, kendi yalan yanlış fikirlerim doğrultusunda yaşama mücadelesi verirdim. Bir gün yine kısacık eteğimi giyindim, kapıdan çıkmaya hazırlanırken anneciğim bana, "Kızım o kadar açık giyinme konu komşu ne der?" demişti. (Konu-komşu ne der, baban kızar, abin görür...)
Şimdi biliyorum ki, amacı bana bir şekilde yardım etmek ve beni kötülüklerden korumaktı. Ama o zamanlar laf ebeliğimle yağ gibi su yüzüne çıkmayı çok iyi becerirdim. Bir insan serkeşliğini yaşamak istiyorsa, maalesef nasihat işlemiyor. O gün anneme konu komşuyu umursamadığımı, onların fikirleriyle değil, kendi fikirlerimle yaşayacağımı, çünkü benim de kendimce doğrularım ve bir kişiliğim olduğunu söyledim. Annem komşularla beni vazgeçirmek istiyordu ama, konu komşuyu umursamadığımı bildirince sunduğu fikri çürütmüş oldum.
Zaten o kısa etekle konu komşunun bulunduğu mahalleden çıktığım anda komşu diye bir sorunum kalmıyor. Haliyle benim mantığım daha doğru oluyordu ve ben de asiliğimi böylece yaşama yolu açmış oluyordum kendime.
Evde benim için çırpınan biri beni ilgilendirmiyordu. Ne acı... Ama "Allah'tan Kork!" uyarıları gönlüme işlemiş olsaydı dağ başına da çıksam fare deliğine de girsem hakikat her yerde hakikatti ve uymak zorundaydım. Çünkü Onun mülkündeyiz, nerede ne yaptığımız Ona gizli değil.
Demek ki çocuğunuz öne sürdüğünüz doğruları kendi doğrularıyla anında çürütebilir ve vazgeçiremezsiniz. Ama hakikatleri çürütmeye kimsenin gücü yetemez. Şu satırları şuraya yazmazsam vicdanım rahatlamayacaktır. Kızı serkeşliğini yaşarken, anne de kızına bir şey olacak diye yaralı bir serçe, gibi titrer, çırpınırdı. Hakikati bilirdi de anlatamaz, dinletemezdi. Beni uçurumların kenarından alıp, aydınlığa çıkaran Rabbime hamd ediyorum. Evde sevgi bulamadığımı öne sürerek dışarıda sevgi arayışına çıkardım, asıl sevginin kaynağı olan evimdekiler bana dua orduları gönderirdi ki, bana bir şey olmasın diye. Minnettarım... Ve artık mutluyum...
Hepimizin insan olarak görevi hakikatleri hayatımızda yaşayıp onlara da vermek. ..
Genç, Ben kimim, ne yapıyorum, nereden gelip, nereye gidiyorum?" sorularını sormaya başladığı zaman, sizler de bu soruların cevabını bilen ve yaşayışınızla gösterebilen insanlar olmalısınız.
Şu da önemli bir nokta: Hakikati öğreteceğim diye baskıcı bir politika uygulamak, korkutmak, onların daha çok uzaklaşmalarına yol açar. Bir bakarsınız, çocuğunuz kapıyı çekip gitmiş... Evde baskılar, denetimler gören genç, o evden kurtulmanın yollarını arar. Ve bazen de kurtulayım derken evdekinden daha beter durumlara düşer ve hayatı zindan olur.
Çocuklarınızın sizi sürekli gözlemlediğini, sizin hakkınızda her geçen gün yeni fikirler edindiğini ve o fikirler doğrultusunda hareket ettiğini unutmayın. Sizin çocuğunuz olmasından öte, sizin kızınız, sizin oğlunuz olmasından öte, evinizde fikirleri, duygulan, ruhu, nefsi ve gönlüyle doyurulmayı bekleyen bir insan, küçük bir kâinat, en önemlisi Rabbini arayan bir kul olduğunu unutmayın.
İnsan dünyadaki bulunuş maksadını, nereden gelip, nereye gittiğini, kendisinin nasıl bir varlık olduğunu, kendi içindeki latifelerini, ruh, nefis, gönül gibi olgularını ancak imanla anlayabilir. İnsanda iman olmadığı takdirde imanın yerini doldurabilecek hiçbir düşünce yoktur. İman olmayınca yerine getirilmeye çalışılan fikirler başıboşluk, bunalımlar ve anarşiden başka bir şey olamaz. Nitekim çağımız insanının, içine düştüğü bunalımlar, isyankârlıklar, sonu gelmeyen arayışlar ve yanlış fiillere yönelişler, inancın hayata tam manâsıyla geçirilmeyişinin bir neticesidir.
Çoğumuz aradığımız şeyin ne olduğunu artık bulduk ve yaşamanın mutluluğu içindeyiz. O aradığımız huzuru içimizdeki imânın gün yüzüne çıkmasında ve inancımızın gereği olan ibadetlerimizde bulduk. Yaşadığımız onca boşlukların, kırılan gönüllerimizin, yanlış olgulara ve yanlış insanlara değer vermekten gelen pişmanlığımızın yaralarını, alnımızdan Öpen seccademiz sardı. Biz gençler madem ki artık aradığımız huzuru bulduk ve doyasıya yaşıyoruz.
O halde şu an hâlâ arayış içinde olan bunalımlı gençlerimize, onların çırpınan yüreklerine Allah'a iman hakikatini bildirmek de bizim boynumuzun borcu olsun. Dileğimiz bütün gençlerimize değer verilmesi, imanla ibadetle bezenmiş bir ömür sürmeleri ve artık huzurlu olmalarıdır. Rabbimizi unutmadığımız ve Ondan uzaklaşmadığımız sürece, Onu yanımızda hissettiğimiz sürece huzurluyuz.
Uzak yerlerde küçük çocuklar üşür
Boncuk boncuk gözlerinde yaş.
Çarıklar yırtık, çarıklar param parça
Ayaklarda telâş...
Uzak yerlerde küçük çocuklar dilenir
Mendilinin kenarında taş,
Kar yağmış minicik avuçlarına
Donmakta yavaş yavaş...
Uzak yerlerde küçük çocuklar ölür,
Derdi kalbime sırdaş...
Geleceğine kuşkulu gözlerle bakan ve gelmemiş olan yarınların kaygısını en ziyade yaşayan gençlerimizin elbetteki sorunları oluyor.
Okul sorunu, meslek sorunu, maddi sorunlar, ailevi sorunlar vs. Ama bunlardan ziyade asıl ele alacağımız konu gençlerimizin manevi boşlukları, iç alemlerinde yaşadıkları çatışmalar, arayışları olacaktır.
Gençlik, hayat yolculuğunun en güzel, aynı zamanda en kritik devresidir. Bu devresinde insan güç ve enerjisinin zirvesin-dedir. Özellikle önümüzdeki fırsatları değerlendirmek ve hayatımızı verimli hale getirmek için boşa geçirmemiz büyük bir kayıp olacak bir evredir.
Çünkü aynı zamanda his dünyamız alabildiğine hareketli ve dalgalıdır. Duygularımız bazen öylesine taşkın hale gelir ki irade dizginini kullanmak âdeta imkansızlaşır. Hislerin sevk ettiği bir anlık zevkin tercihi, bazı durumlarda gencin hayatı boyunca pişmanlığından kurtulamayacağı, hatta âhiret hayatını da heder edeceği, mahvedeceği hareketlere sürükleyebilir.
Biz gençler yavaş yavaş fikirlerimiz şekillenmeye, oluşmaya başlayınca daha doğrusu beğendiğimiz görüşleri, fikirleri hiç irdelemeden, doğru mu yanlış mı diye ayırd edemeden kendi dünyamıza aldığımızda, fikirlerimizi ailemize kabul ettirme ve fikirlerimiz doğrultusunda yaşama mücadelelerine başlıyoruz. Böylece ailemizin fikirlerini bir kenara itip, kendi fikirlerimiz doğrultusunda yaşama hedeflerimizle bize göre "özgür gençlik" ailemize göre "asî gençlik" konumlarına geliyoruz.
işin kötü yanı, fikirlerimiz günbegün değişiyor. İki gün önce canla başla savunduğumuz, uğruna kaç kişiyle darıldığımız fikirlerimiz, bir zaman sonra bize de saçma geliyor. Yani, gençlikte tam bir arayış içine giriyoruz.
Kendi kimliğimizi, kendi benliğimizi arama mücadelesine giriyoruz. Kişiliğimiz tam oturmadığı için sürekli başka insanların fikirleriyle yoğrulmaya, hoşumuza giden insanlar gibi olmaya ve onlar gibi yaşamaya başlıyoruz. İşte bu durumdaki bir genci ailesi artık doyurmaz oluyor. Genç, kendisini ailesine ispatlamak için dışarıda, düşünce ve kişilik arayışına giriyor.
Gençlerin sabit bir fikre kapılma ihtimali çok zayıftır. Her ne kadar kendi fikirlerinden emin olsalar, savunsalar, o doğrultuda mücadele verseler bile, fikirlerini eleştirmeye hatta değiştirmeye açıktırlar. İnsanlar yaşlandıkça kendilerine güvenleri arttığı için fikirlerine daha çok sahip çıkarlar ve eleştirilere kapanırlar. Genelde, geçerli olan bu insani özelliğimiz, yaratılışımızın bir sırrını bize gösteriyor.
Yani, belli bir sabit fikre kapılıp, kendimizi sorgulayamaz hale düşmeden, gençlik dönemimizi gerçeği araştırma uğrunda harcamalıyız. Bu durumda arayış içindeki olgunlaşmamış düşüncelerimizi, fikirlerimizi çevremizdeki insanlara karşı diretircesine savunmamalıyız. Ve başka insanlardan yalan yanlış edindiğimiz fikirlerle, o anki doğrularımızla, varsayımlarımızla hareket etmemeliyiz.
Meselâ bazı gençlerin, kendilerini fikirleriyle kabul ettirmenin, ispatlamanın yollarını ararken, yanlış yollar çizdiklerini görüyoruz. Kendi kendine yetebileceğini, kendi özgür dünyasında yaşayabileceğini düşünen bir genç, kendine ve ailesine bunu ispatlamak için ayrı bir eve taşınıyor. Artık üzerinde baskı olmadığı için mutlu gibi görünse de, bu sefer yalnızlık ve yalnızlığını gidermek için de daha yanlış işler başa geçebiliyor. Pek çok gencimiz arayış içindedir. Büyük bir boşluk içinde ve boşluklarını vanlış şeylerle doldurmaya uğraşıyorlar.
Arıyorlar, ulaşacakları mutluluk bir yerlerde ama mutluluğun ne olduğunu ve nerede olduğunu bilmiyorlar. Aileleri onların boşluklarını dolduracak durumda değil, çünkü kendi boşluklarının farkında değiller.
Ailesinde sevgi ve hoşgörü bulamayan çocuk, dışarıda sevgi aramaya başlar, ama bir gencin dışardan kazandıkları, sokaktan edinip eve getirdikleri de pek iç açıcı olmuyor maalesef. Ya vanlış fikirler, ya kendisini çok iyi anladığını zannettiği kötü arkadaşlar. Kapıyı açtığınızda eve giren o çocuk da sizin o bebekliğinden beri bildiğiniz, tanıdığınız biraz büyümüş çocuğunuz değil de bazı başka biri olup çıkıyor.
Bu yüzden çocuklarımızla sürekli iletişim halinde olmak, onların fikirlerini saçma fikirler bile olsa dinleyip, çocuğumuzu değişen kişiliğiyle karakteriyle, ahlakıyla tanımak da bize düşüyor.
Çocuğumuzla oturup sohbet etmezsek, onun arkadaşları, düşünceleri, duyguları hakkında konuşmazsak, habire büyüyen ve büyüdükçe değişen çocuğumuzu nasıl tanıyacağız? Hepimiz onlara değer veriyor ve iyi bir insan olmalarını istiyoruz, ama onlara kendi fikirlerimiz, kendi doğrularımızdan çok, imânî hakikatleri, asıl doğruları vermemiz gerekiyor. Eğer böyle yaparsak biraz bocalasalar, bazı hatalar yapsalar bile yine de ellerindeki doğrularıyla çözüm yollarını kendileri bulabileceklerdir.
Evet, çocuklarımıza aradıkları şeyin ne olduğunu anlatmamız gerekiyor. Kendi manevî boşluklarının farkına varmayan bir aile, çocuğunun boşluklarının nasıl farkına varabilir ve onları bu noktada nasıl doyurabilir? Bunu düşünmek lâzım. Kendi kafamızdan ürettiğimiz doğruları değil, imânı hakikatleri vermemiz gerekiyor. Çünkü siz kendinizce düşünebilen ve kendinizce doğrular çizebilen bir insansanız, çocuğunuzda en az sizin kadar düşünebilen ve kendince doğruları olan bir insandır.
Kendi hayatımdan bir örnek vererek bunu açmaya çalışacağım: Açık olduğum vakitlerde, ki o zamanlar asiliğimin doruklarındaydım ve nasihatleri çürütmeyi çok güzel becerir, kendi yalan yanlış fikirlerim doğrultusunda yaşama mücadelesi verirdim. Bir gün yine kısacık eteğimi giyindim, kapıdan çıkmaya hazırlanırken anneciğim bana, "Kızım o kadar açık giyinme konu komşu ne der?" demişti. (Konu-komşu ne der, baban kızar, abin görür...)
Şimdi biliyorum ki, amacı bana bir şekilde yardım etmek ve beni kötülüklerden korumaktı. Ama o zamanlar laf ebeliğimle yağ gibi su yüzüne çıkmayı çok iyi becerirdim. Bir insan serkeşliğini yaşamak istiyorsa, maalesef nasihat işlemiyor. O gün anneme konu komşuyu umursamadığımı, onların fikirleriyle değil, kendi fikirlerimle yaşayacağımı, çünkü benim de kendimce doğrularım ve bir kişiliğim olduğunu söyledim. Annem komşularla beni vazgeçirmek istiyordu ama, konu komşuyu umursamadığımı bildirince sunduğu fikri çürütmüş oldum.
Zaten o kısa etekle konu komşunun bulunduğu mahalleden çıktığım anda komşu diye bir sorunum kalmıyor. Haliyle benim mantığım daha doğru oluyordu ve ben de asiliğimi böylece yaşama yolu açmış oluyordum kendime.
Evde benim için çırpınan biri beni ilgilendirmiyordu. Ne acı... Ama "Allah'tan Kork!" uyarıları gönlüme işlemiş olsaydı dağ başına da çıksam fare deliğine de girsem hakikat her yerde hakikatti ve uymak zorundaydım. Çünkü Onun mülkündeyiz, nerede ne yaptığımız Ona gizli değil.
Demek ki çocuğunuz öne sürdüğünüz doğruları kendi doğrularıyla anında çürütebilir ve vazgeçiremezsiniz. Ama hakikatleri çürütmeye kimsenin gücü yetemez. Şu satırları şuraya yazmazsam vicdanım rahatlamayacaktır. Kızı serkeşliğini yaşarken, anne de kızına bir şey olacak diye yaralı bir serçe, gibi titrer, çırpınırdı. Hakikati bilirdi de anlatamaz, dinletemezdi. Beni uçurumların kenarından alıp, aydınlığa çıkaran Rabbime hamd ediyorum. Evde sevgi bulamadığımı öne sürerek dışarıda sevgi arayışına çıkardım, asıl sevginin kaynağı olan evimdekiler bana dua orduları gönderirdi ki, bana bir şey olmasın diye. Minnettarım... Ve artık mutluyum...
Hepimizin insan olarak görevi hakikatleri hayatımızda yaşayıp onlara da vermek. ..
Genç, Ben kimim, ne yapıyorum, nereden gelip, nereye gidiyorum?" sorularını sormaya başladığı zaman, sizler de bu soruların cevabını bilen ve yaşayışınızla gösterebilen insanlar olmalısınız.
Şu da önemli bir nokta: Hakikati öğreteceğim diye baskıcı bir politika uygulamak, korkutmak, onların daha çok uzaklaşmalarına yol açar. Bir bakarsınız, çocuğunuz kapıyı çekip gitmiş... Evde baskılar, denetimler gören genç, o evden kurtulmanın yollarını arar. Ve bazen de kurtulayım derken evdekinden daha beter durumlara düşer ve hayatı zindan olur.
Çocuklarınızın sizi sürekli gözlemlediğini, sizin hakkınızda her geçen gün yeni fikirler edindiğini ve o fikirler doğrultusunda hareket ettiğini unutmayın. Sizin çocuğunuz olmasından öte, sizin kızınız, sizin oğlunuz olmasından öte, evinizde fikirleri, duygulan, ruhu, nefsi ve gönlüyle doyurulmayı bekleyen bir insan, küçük bir kâinat, en önemlisi Rabbini arayan bir kul olduğunu unutmayın.
İnsan dünyadaki bulunuş maksadını, nereden gelip, nereye gittiğini, kendisinin nasıl bir varlık olduğunu, kendi içindeki latifelerini, ruh, nefis, gönül gibi olgularını ancak imanla anlayabilir. İnsanda iman olmadığı takdirde imanın yerini doldurabilecek hiçbir düşünce yoktur. İman olmayınca yerine getirilmeye çalışılan fikirler başıboşluk, bunalımlar ve anarşiden başka bir şey olamaz. Nitekim çağımız insanının, içine düştüğü bunalımlar, isyankârlıklar, sonu gelmeyen arayışlar ve yanlış fiillere yönelişler, inancın hayata tam manâsıyla geçirilmeyişinin bir neticesidir.
Çoğumuz aradığımız şeyin ne olduğunu artık bulduk ve yaşamanın mutluluğu içindeyiz. O aradığımız huzuru içimizdeki imânın gün yüzüne çıkmasında ve inancımızın gereği olan ibadetlerimizde bulduk. Yaşadığımız onca boşlukların, kırılan gönüllerimizin, yanlış olgulara ve yanlış insanlara değer vermekten gelen pişmanlığımızın yaralarını, alnımızdan Öpen seccademiz sardı. Biz gençler madem ki artık aradığımız huzuru bulduk ve doyasıya yaşıyoruz.
O halde şu an hâlâ arayış içinde olan bunalımlı gençlerimize, onların çırpınan yüreklerine Allah'a iman hakikatini bildirmek de bizim boynumuzun borcu olsun. Dileğimiz bütün gençlerimize değer verilmesi, imanla ibadetle bezenmiş bir ömür sürmeleri ve artık huzurlu olmalarıdır. Rabbimizi unutmadığımız ve Ondan uzaklaşmadığımız sürece, Onu yanımızda hissettiğimiz sürece huzurluyuz.
Uzak yerlerde küçük çocuklar üşür
Boncuk boncuk gözlerinde yaş.
Çarıklar yırtık, çarıklar param parça
Ayaklarda telâş...
Uzak yerlerde küçük çocuklar dilenir
Mendilinin kenarında taş,
Kar yağmış minicik avuçlarına
Donmakta yavaş yavaş...
Uzak yerlerde küçük çocuklar ölür,
Derdi kalbime sırdaş...
Konular
- Her çocuk potansiyel bir dahidir
- Kurallara uymak ya da aşırı kuralcılık
- Tüm öğrencilerle nasıl ilgilenebilirim saçmalığı
- Otorite mi sindirme mücadelesi mi
- Sınıf dış hayatın kopyasıdır
- Suçlu sadece suçu işleyen değildir
- Çocuklar tüm gün zaten okulda
- Başarısız öğrenci yoktur, başarısız öğretmen vardır
- Zengin çocuğu şımarıktır felsefesi
- Öğretmende kemikleşen önyargı duygusu
- Öğretmenin ailevi sorunları okula yansır
- Öğretmen sürekli okuyup kendisini geliştirmeli
- Öğrenci veya veliyi suçlamak öğretmenin acziyetidir
- Sığ öğretmenler kendisini gösterir
- Öğretmen, öğrenci ve veli sorunları
- Öğretmen çözüm üretmeli seçenek sunmalı
- Sorunlu öğrenciler birbirinden uzaklaştırılmalı mı
- Öğretmen veli ile işbirliği yapmak zorunda
- Öğretmene rüşvet vermek caiz midir?
- Veliden kaçan öğretmen modeli
- Öğretmenin çocuklarının başarısı var mı
- Eşinin mesleği ve başarısı öğretmene de yansır
- Çocuğun yetenekleri keşfedilmeli
- Dahi çocuk nasıl keşfedilir
- Emekli öğretmenin özel okulda ders vermesi
- Psikolojik şiddet uygulayan öğretmenler
- Öğretmenin ağzından çıkan kelimeler
- Velilere eşit mesafede olmak zorunda
- Veliler ve öğretmenler için eğitim programları
- Aşk ve hayal kırıklığı