Sevgi anneden, güven babadan
Arkadaşlarına ya da öğretmenine "En güzel anne benim annem" ya da "En güçlü baba benim babam" demeyen çocuk var mıdır? Kaç çocuk, "Benim annem senin annenden daha güzel", "Benim babam senin babam döver" cümlesini gururla söylememiştir? Çocuğun iç dünyasında güzel anne tanımlaması gi duygusunu, güçlü baba tanımlaması da güven duygusunu simgeler. Daha sonraları en güzel yemek yapan anne, en güze giyinen anne, en hızlı araba kullanan baba, topu en uzağa atan baba, uçurtmayı en yükseğe çıkaran baba gözlemleri çocuğu anne-babasında pekiştirdiği sevgi ve güven duygularının daha geliştirilmiş saptamaları olarak karşımıza çıkar.
Annenin sevgi ve şefkati, babanın gücü ve koruyuculuk çocuğun kişilik gelişimde çok önemli bir rol oynarken, çocuk aynı zamanda bu iki duygunun rehberliğinde hayatı anlamlandırmaya, tanımaya ve bu iki duyguyu kendi kişilinde oluşturup büyütmeye başlar. Tüm bu duygu alışverişi sırasında çocuk sevildiğim ve güvenildiğini de hissetme gereksinimi duyar. Bütün psikolojik rahatsızlıkların temelinde, sevgi ve güven duygusunun eksikliğinin yattığını biliyor muydunuz?
Anne-baba olmanın belki de en çok sorumluluk isteyen yanı, çocuğa sevgi ve güven duygusunu hissettirebilmek. Elbette her anne-baba çocuğunu sever ve onu korur. Peki, o zaman neden bazı çocuklar anne-babası tarafından sevilmediğini ya da az sevildiğini düşünüyor? O halde, neden bazı çocuklar kendisine güvenmiyor? Üstelik bu iki yoğun duygunun eksikliği öylesine büyük hasar oluşturabiliyor ki, yetişkin insanlar olduklarında da bu eksikliğin izlerini taşıyabiliyorlar.
Sevgi sözcükleri ne kadar az kullanılıyor!
Söyleşilerimde dinleyicilere sorarım: "Bugün çocuğuna ´seni çok seviyorum´ diyenler?" Salonda önce derin bir sessizlik olur, sonra yavaşça parmaklar kalkar. O derin sessizliğin anlamı şudur: "Niye bunu soruyor ki? Konumuzla ne ilişkisi var şimdi bu sorunun?"
Genelde bu tip söyleşilere anneler katılır, onların görevi ya çocuğu yetiştirmek! Anneler de zaten bu sorumluluktan yorgun düşmüş ve birkaç püf noktası bilgi edinme peşindeyken, bu kadın şimdi tutmuş "Çocuğunuza bugün ´seni çok seviyorum´ dediniz mi" diye sormaktadır. Çoğu kez parmak kaldıranların sayı kaldırmayanlara göre çok daha az olur. İşte çocuğun gerçeği budur, anne-babasından "Seni seviyorum" cümlesini ve sevgi sözcüklerini çok az duyar. Hatta hiç duymayan çocuklar da
- Bunu yetişkin danışanlarımdan biliyorum. Bireysel psiko-terapi seanslarında annelerinden ya da babalarından hiç "seni seviyorum" cümlesini duymadığını söyleyen öyle çok danışanım var ki. Otuz yaşlarında bir bey babasından nefret ettiğini söylemişti. Onun yüzünü görmek istemediğini, hatta ölse çok sevineceğini ifade etmişti. Ona "Babanı hiç mi sevmiyorsun? diye sorduğumda ise, hiç sevmediğini, zaten babasının da onu sevmediğini, bu yaşına kadar bir kere olsun ona sevdiğini söylemediğini anlatmıştı. Daha sonra bu babayla görüştüğümde oğlunu çok sevdiğini ama erkek çocuğa sevginin belli edilmemesi gerektiğine dair düşüncelerini dile getirmişti. Bir başka anne, çocuklarını çok sevdiğini ancak çocukları onları sevdiğini zaten bildikleri için bunu söylemeye gerek olmadığını ifade etmisti.
Sadece "Seni seviyorum" değil, pek çok sevgi ifadesi ola sözcüğü de kullanmıyoruz.
• bugün ne güzel olmuşsun
• böyle davranmanı çok seviyorum
• giysin sana çok yakışmış
• ne güzel gülüyorsun
• yaptığın resim harika
• odan ne kadar düzenli, bu düzenini çok seviyorum, hep böyle ol
• bu konudaki düşüncelerini takdir ediyorum
• arkadaşların seni ne çok seviyor vb.
Bu türden cümleleri gün içinde kaç kez kullanıyorsunuz?
Çocuğunuz bebekken ona söylediğiniz sevgi sözcükleri daha çok. Sanki büyüdükçe bu sözcüklere ihtiyacı yok, gibi bir düşüncemiz var. Son derece hatalı bir önyargı bu. Oysa çocuk büyüdükçe nasıl daha çok yemeğe, daha çok giysiye ihtiyacı oluyor, aynı zamanda sevildiğini de daha çok duymak istiyor. Duygusal ihtiyaçlar da fiziksel ihtiyaçlar kadar önemlidir ve onlarla paralel işler.
Çocuk belki tembellik ediyor ve odasını toplamıyor, özellikle de ergenlik döneminde çok sık rastlanan bu davranışa annenin tepkileri, çocuğun odasını toplamak ve onu odasını toplamadığı için sürekli eleştirmektir. Akşam baba eve gelince o da aynı tarzı devam ettirir:
- Anneni çok yoruyorsun, koca adam (kız) oldun, hâlâ odanı toplanıyorsun.
Ve diğer eleştiriler:
- Pasaklısın, pissin, dağınıksın, kime çekmişsin acaba, bizim ailede böyle pasaklı biri yok.
Çocuk bu eleştirilerden bıkıp odasını toplamaya kalktığında ise şu tepkilerle karşılaşır:
- Ne beceriksizsin oğlum (kızım), bu oda böyle mi toplanır? Aman istemiyorum bırak bir daha toplama, ben toplarım.
Çocuğu yaptığı ufak-tefek iyi davranışlarda bile motive edin ve onun bu davranışını onayladığınızı sevgi sözcükleri kurarak ifade edin.
Annenin sevgi ve şefkati, babanın gücü ve koruyuculuk çocuğun kişilik gelişimde çok önemli bir rol oynarken, çocuk aynı zamanda bu iki duygunun rehberliğinde hayatı anlamlandırmaya, tanımaya ve bu iki duyguyu kendi kişilinde oluşturup büyütmeye başlar. Tüm bu duygu alışverişi sırasında çocuk sevildiğim ve güvenildiğini de hissetme gereksinimi duyar. Bütün psikolojik rahatsızlıkların temelinde, sevgi ve güven duygusunun eksikliğinin yattığını biliyor muydunuz?
Anne-baba olmanın belki de en çok sorumluluk isteyen yanı, çocuğa sevgi ve güven duygusunu hissettirebilmek. Elbette her anne-baba çocuğunu sever ve onu korur. Peki, o zaman neden bazı çocuklar anne-babası tarafından sevilmediğini ya da az sevildiğini düşünüyor? O halde, neden bazı çocuklar kendisine güvenmiyor? Üstelik bu iki yoğun duygunun eksikliği öylesine büyük hasar oluşturabiliyor ki, yetişkin insanlar olduklarında da bu eksikliğin izlerini taşıyabiliyorlar.
Sevgi sözcükleri ne kadar az kullanılıyor!
Söyleşilerimde dinleyicilere sorarım: "Bugün çocuğuna ´seni çok seviyorum´ diyenler?" Salonda önce derin bir sessizlik olur, sonra yavaşça parmaklar kalkar. O derin sessizliğin anlamı şudur: "Niye bunu soruyor ki? Konumuzla ne ilişkisi var şimdi bu sorunun?"
Genelde bu tip söyleşilere anneler katılır, onların görevi ya çocuğu yetiştirmek! Anneler de zaten bu sorumluluktan yorgun düşmüş ve birkaç püf noktası bilgi edinme peşindeyken, bu kadın şimdi tutmuş "Çocuğunuza bugün ´seni çok seviyorum´ dediniz mi" diye sormaktadır. Çoğu kez parmak kaldıranların sayı kaldırmayanlara göre çok daha az olur. İşte çocuğun gerçeği budur, anne-babasından "Seni seviyorum" cümlesini ve sevgi sözcüklerini çok az duyar. Hatta hiç duymayan çocuklar da
- Bunu yetişkin danışanlarımdan biliyorum. Bireysel psiko-terapi seanslarında annelerinden ya da babalarından hiç "seni seviyorum" cümlesini duymadığını söyleyen öyle çok danışanım var ki. Otuz yaşlarında bir bey babasından nefret ettiğini söylemişti. Onun yüzünü görmek istemediğini, hatta ölse çok sevineceğini ifade etmişti. Ona "Babanı hiç mi sevmiyorsun? diye sorduğumda ise, hiç sevmediğini, zaten babasının da onu sevmediğini, bu yaşına kadar bir kere olsun ona sevdiğini söylemediğini anlatmıştı. Daha sonra bu babayla görüştüğümde oğlunu çok sevdiğini ama erkek çocuğa sevginin belli edilmemesi gerektiğine dair düşüncelerini dile getirmişti. Bir başka anne, çocuklarını çok sevdiğini ancak çocukları onları sevdiğini zaten bildikleri için bunu söylemeye gerek olmadığını ifade etmisti.
Sadece "Seni seviyorum" değil, pek çok sevgi ifadesi ola sözcüğü de kullanmıyoruz.
• bugün ne güzel olmuşsun
• böyle davranmanı çok seviyorum
• giysin sana çok yakışmış
• ne güzel gülüyorsun
• yaptığın resim harika
• odan ne kadar düzenli, bu düzenini çok seviyorum, hep böyle ol
• bu konudaki düşüncelerini takdir ediyorum
• arkadaşların seni ne çok seviyor vb.
Bu türden cümleleri gün içinde kaç kez kullanıyorsunuz?
Çocuğunuz bebekken ona söylediğiniz sevgi sözcükleri daha çok. Sanki büyüdükçe bu sözcüklere ihtiyacı yok, gibi bir düşüncemiz var. Son derece hatalı bir önyargı bu. Oysa çocuk büyüdükçe nasıl daha çok yemeğe, daha çok giysiye ihtiyacı oluyor, aynı zamanda sevildiğini de daha çok duymak istiyor. Duygusal ihtiyaçlar da fiziksel ihtiyaçlar kadar önemlidir ve onlarla paralel işler.
Çocuk belki tembellik ediyor ve odasını toplamıyor, özellikle de ergenlik döneminde çok sık rastlanan bu davranışa annenin tepkileri, çocuğun odasını toplamak ve onu odasını toplamadığı için sürekli eleştirmektir. Akşam baba eve gelince o da aynı tarzı devam ettirir:
- Anneni çok yoruyorsun, koca adam (kız) oldun, hâlâ odanı toplanıyorsun.
Ve diğer eleştiriler:
- Pasaklısın, pissin, dağınıksın, kime çekmişsin acaba, bizim ailede böyle pasaklı biri yok.
Çocuk bu eleştirilerden bıkıp odasını toplamaya kalktığında ise şu tepkilerle karşılaşır:
- Ne beceriksizsin oğlum (kızım), bu oda böyle mi toplanır? Aman istemiyorum bırak bir daha toplama, ben toplarım.
Çocuğu yaptığı ufak-tefek iyi davranışlarda bile motive edin ve onun bu davranışını onayladığınızı sevgi sözcükleri kurarak ifade edin.
Konular
- Her çocuk potansiyel bir dahidir
- Kurallara uymak ya da aşırı kuralcılık
- Tüm öğrencilerle nasıl ilgilenebilirim saçmalığı
- Otorite mi sindirme mücadelesi mi
- Sınıf dış hayatın kopyasıdır
- Suçlu sadece suçu işleyen değildir
- Çocuklar tüm gün zaten okulda
- Başarısız öğrenci yoktur, başarısız öğretmen vardır
- Zengin çocuğu şımarıktır felsefesi
- Öğretmende kemikleşen önyargı duygusu
- Öğretmenin ailevi sorunları okula yansır
- Öğretmen sürekli okuyup kendisini geliştirmeli
- Öğrenci veya veliyi suçlamak öğretmenin acziyetidir
- Sığ öğretmenler kendisini gösterir
- Öğretmen, öğrenci ve veli sorunları
- Öğretmen çözüm üretmeli seçenek sunmalı
- Sorunlu öğrenciler birbirinden uzaklaştırılmalı mı
- Öğretmen veli ile işbirliği yapmak zorunda
- Öğretmene rüşvet vermek caiz midir?
- Veliden kaçan öğretmen modeli
- Öğretmenin çocuklarının başarısı var mı
- Eşinin mesleği ve başarısı öğretmene de yansır
- Çocuğun yetenekleri keşfedilmeli
- Dahi çocuk nasıl keşfedilir
- Emekli öğretmenin özel okulda ders vermesi
- Psikolojik şiddet uygulayan öğretmenler
- Öğretmenin ağzından çıkan kelimeler
- Velilere eşit mesafede olmak zorunda
- Veliler ve öğretmenler için eğitim programları
- Aşk ve hayal kırıklığı