Keskin Bıçak

Züleyha'nın Yusuf'a olan aşkı.. Tutku ve sevgi ile önüne geçilemeyen derin duygular. Keskin bir bıçak gibidir aşk. Aileleri eşleri bir arada tutan özdür.

Ailem köşesi, zehirliok ile yayın hayatına başlamış keskin bıçak sayfamızın devamıdır.

Bu bölüm, 2 Temmuz 2006 tarihinde yayın hayatına başlamıştır. Bugün aciz.net altında yayına devam etmektedir.



Aşkın böylesi de varmış

Kadın 32 yaşında güzel bir bayandı ve eşi oldukça yakışıklı bir deniz subayı idi. Bundan bir kaç ay önce yanlış bir teşhis sonucu gerçekleştirilen ameliyatla gözlerini kaybetmişti genç kadın ve asla göremeyecekti. Kocası ameliyattan sonra acı gerçeği öğrenince yıkılmış ve kendi kendine bir söz vermişti. Günler geçiyordu........

Kadın her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdiği kocasına yük olduğunu düşünüyordu. Eşinin bu içine kapanık, karamsar hali kocayı çok üzüyordu Birden aklına eşinin eski işi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasıl söyleyecekti, çünkü artık çok kırılgan ve neşesizdi. Bütün cesaretini toplayarak akşam karısına konuyu açtı. Karısı dehşetle gözlerini açtı: Ben bunu nasıl yaparım ben körüm, diye bağırdı. Kocası ona destek olacağını, her sabah kendisinin işe bırakacağını ve akşamları da iş çıkışında alacağını ve ona çok güvendiğini söyledi. Çünkü eşini tanıyordu ve bunu başarabileceğini biliyordu. Kadın büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü eşini çok seviyordu ve onu kırmak istemiyordu.

Gizlenen Aşklar

Bu yazı gerçek bir aşk hikayesini anlatmaktadır ve yazıların hepsi aşık delikanlının günlüğünden alınmıştır :

10. sınıf

İngilizce dersinde yanımda bir kız oturuyordu onun için 'benim en iyi arkadaşım' diyordum... ama ben onun ipek gibi saçlarına bakıp onun benim olmasını istiyordum... Ama o bana benim ona baktığım gözle bakmıyordu bunu biliyordum, dersten sonra kalktı ve geçen gün sınıfta olmadığı için o günün notlarını istedi ona notları verirken bana teşekkür etti ve yanağımdan öptü. Onu sadece arkadaş olarak istemediğimi bilmesini istiyordum, onu çok seviyordum ama söyleyemiyordum nedenini bilmiyorum ama çok utanıyordum...

11. sınıf

Sevmek, Neyi Sevdiğini Fark Etmektir.

İnsan o ki, O’ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icabı, O’ndan başkasını bilemez bilginin icabı..

Işık ki tek kaynaktan dağılır. Işığa yakın olan aydınlık,uzakta kalan karanlıktır.
Her şeyin O’ndan olması ve ışığın tek kaynaktan dağılıyor olması,O’ndan başkasının bilinme ve sevilme ihtimalini tümden yok eder.

Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz.Ve insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda O’ndan başkasını sevdiğini zannedebilir.

Bir çiçeği,bir kuşu,
Denizi,yağmuru,
Gökyüzünü,yazıyı,
Yazıyı yazanı,kalemi tutanı
Bir yaratılmışı hasılı

Söz gelimi Leyla Mecnun’u, Şirin Ferhad’ı, Züleyha Yusuf’u sevdiğini zannedebilir.

Oysa sevmek en fazla, neyi sevdiğini fark etmektir demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir.
Çünkü ışığın kaynağı tektir.Ve aydınlığın kim kendinden menkul olduğunu iddia edebilir?

Hallerin dilinde AŞK!

Sesini duydugunuz anda avuclariniz terlemeye
kalbiniz
deli
gibi carpmaya
basliyorsa...
Bu ask degil HOSLANMAKtir

Sevdiğin Kadar Sevilirsin

Yerin seni çektiği kadar ağırsın, kanatların çırpındığı kadar hafif...
Kalbinin attığı kadar canlısın, gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin, nefret ettiklerin kadar da kötü..
Ne renk olursa kaşın gözün, karşındakinin gördüğüdür rengin...
Yaşadıklarını kar sayma, Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa, SEVDİĞİN KADARDIR ÖMRÜN...
Gülebildiğin kadar mutlusun, üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin...
Sakın bitti sanma her şeyi, SEVDİĞİN KADAR SEVİLECEKSİN...

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın...
Bir gün yalan söyleyeceksen bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın...

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret ve
SEVGİLİNE HASRET KALDIĞIN KADAR ONA YAKINSIN...
Unutma
yağmurun yağdığı kadar ıslaksın, güneşin seni ısıttığı kadar sıcak..

Mutluluğunuz Başkalarının Mutsuzluğu Olmamalı...

Bir ülke varmış eskiden. Ve bu ülkede hiç ama hiç kırmızı gül yokmuş, bütün güller beyaz renkteymiş. Bir de birbirini çok seven bir kız ve bir delikanlı varmış... Birbirlerine çok yakışıyorlarmıs. Kız çok güzel delikanlı ise çok yakışıklıymıs. Delikanlı bu kız için her şeyi yaparmıs. Kız ise bir şart koymuş ortaya:

"Bana kırmızı renkte bir gül getirirsen seninle evlenirim".

Sevgiyi örseleyen tehlike: Evde pandomim!

Hayalleri vardı evlilik üzerine. Kırmızı panjurlu olmasa da şirin, sıcak bir yuvası olacak, hafta sonlarında çocuklarını bahçesi olmayan apartmanın birkaç sokak arkasındaki çocuk parkına götüreceklerdi.

Çocuklar koşup oynarken o kocasıyla el ele onları seyredecekti. Hâlâ devam eden sevgilerini, aşklarını birbirlerine tekrar tekrar ilan ettikten sonra çocukları ve gelecekle ilgili uzun sohbetlere dalacaklardı.

Evlilik Ebedî Bir İhtiyaçtır

Aile yuvasını bir yük kabul eden, tek başına bağımsız yaşamayı mutluluk sanan bir tanıdık, eşini boşamış, iki çocuğunu bir kenara atmış ve toplumun içine dalmıştı. Bu şekilde kendisine kimse karışmayacak, özgür kalacak ve hayatın tadını çıkaracaktı.

Ama bu hayali, sandığından da çabuk yıkıldı.

Aile yuvasının sıcaklığı gitmiş, toplum hayatının buz gibi havasıyla karşılaşmıştı.

İnsanların sahte dostluklarını çabuk fark etti. Çünkü parasının azaldığı yerde, dostları, kıymeti ve itibarı da azalıyordu.

Dışarının ihanetleri, eşinin dırdırından çok daha çekilmezdi. Uykusunu bölen çocuk sesleri, her gün gecelediği bar ve pavyonların soğuk çığlıklarından daha insaflıydı.

Aile fertleri yokluktan, parasızlıktan anlarlardı. Ama aç gözlü insanlar bu konuda çok merhametsizdi.

Problemli Çocuklarınızla İlişkileriniz Nasıl Olmalı?

Problemli bir çocuğa karşı şu üç davranış geliştirilmelidir: Çocuğunuzu iyi tanıyın, ona güven verin ve problemin kaynağını tespit edin. Bundan sonra çözüm çok kolay olacaktır. L. COLE

Her aile kendi çocuğuyla az çok problemler yaşar. Problemli çocuklar zamanında izlenip gerekli tedbir alınmazsa, problemler büyür, zaman zaman da hem aileyi hem de çocuğu sıkıntıya sokar.

Problemli çocuklar karşısında bazı aileler geniş bir hoşgörü sunarlar. Problemin bu şekilde halledileceğini düşünürler. Bazı aileler de sıkı bir disiplinle netice almak isterler. Bu iki yaklaşımın da sakıncaları vardır.

Peki, problemli çocuklarla ilişkiler nasıl sürdürülmeli ve neler yapılmalıdır?

Gül bahçesi...

Bir gezginin yolu günün birinde bir bahçeye varmış.
O bahçede yalnız gül yetişirmiş.Birbirinden narin ve zarif güller.
O güller kadar zarif ve latif bir hatun kapı önünde duruyormuş.
GEZGİN hatuna hayranlık ve saygı ile yaklaşip kendisini takdim etmiş. Ve hatundan adını bağışlamasını istemiş.

HATUN: bana SEVGİ derler.

GEZGİN: Sevgi hatun burada yalnız mı oturuyorsunuz?

SEVGİ: hayır eşimle beraber oturuyoruz. Ona İLİM derler.
Şu anda bahçede çalisiyor. Bıkmaz yorulmaz bir kişidir.

GEZGİN: Bahçeyi dolaşmama izin var mı?

SEVGİ: Hay hay...lütfen ayakkabılarınızı çikarinda SAYGI dediğimiz şu mestleri giyiniz.
Onlar öylece konuşurken İLİM çikagelmis. Bahçeyi birlikte dolaşmaya başlamışlar.
SEVGİ önde İLİM ve GEZGİN arkada yürüyorlarmış.
Her gülün bir adı varmış. MUTLULUK, HOŞGÖRÜ, SABIR, KANAAT,
ADALET, İRADE,ŞEFKAT, MERHAMET, AKIL, HİKMET, KUDRET,
SAMİMİYET, TEVAZU, FAZİLET VE...
bu kadar çesitte ve bu kadar yoğunlukta güzellik bu kadar bakım ve özen,
böylesine bir düzen karşisında heyecanlanan ve hayrete düşen gezgin bahçıvan ilim efendiye sormuş:

Bunda da Bir Hayır Vardır

Bir zamanlar Afrika da ki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister başkasının,ister iyi olsun ister kötü,her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi: "Bunda da bir hayır var!"

Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın baş parmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi: "Bunda da bir hayır var!"

Kral acı ve öfkeyle bağırdı:
"Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu? "Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı.

Bir Dostluğun Öyküsü

Ahmet ve Nihat adinda iki arkadas varmis. Ayni okulda okuyorlarmis.Ahmet istanbulda yasayan, evi, arabasi yeterince parasi olan biriymis. Nihat memleketten Istanbul'a gelmis zor sartlar altinda yasayarak okuyormus.Bunlar zamanla daha da iyi arkadas olmuslar. Ahmet Nihatin durumuna uzuluyor yardim yollari ariyormus. Nihati evine almis. Yedirmis icirmis. Cebine para koymus. Ustunu giydirmis. Kendine aldigi yeni kiyafetlerini bile ona vermis. Artik beraber gul gibi yasayip gidiyorlarmis. Bir gun Ahmet camdan disari bakiyormus. Karsidan gelen uzun suredir hayran oldugu ve yakinda acilmak istedigi kizi gormus. Ve sonra arkadan Nihat'in onu takip ettigini. Nihat eve gelmis ve Ahmet'e o kizdan cok hoslandigini aralarini yapipyapamayacagini sormus.Ahmet kendisinin de ondan hoslandigini soyleyememis.Arkadasinin uzulmesini istememis cunku. Aralarini yapmis. Derken zamanla okul bitmis. Nihat bir sure sonra Kayseriye vali olmus. Evi arabasi, yati,

Evliliği Yürütmek İçin

TÜRKİYE’DE ‘evlilik okulu’ adı altında hizmet veren özel veya resmî bir eğitim kurumu biliyor musunuz? Ben bilmiyorum, en azından duymadım. Bazı üniversite hocalarının özel çabalarıyla ‘ana baba okulu’ adı altında halka açık kurslar düzenlendiğini biliyorum, ancak gençleri evliliğe hazırlayan bir ‘evlilik okulu’ bilmiyorum.

Amerika’da ve Avrupa ülkelerinin çoğunda değişik isimler altında hizmet veren evlilik ve ana baba okulları oldukça yaygın. Evlenmeye niyetli nişanlı veya sözlü gençler önce bir ‘evlilik okulu’nun kurslarına katılıyorlar. Burada evli çiftlere aile olmanın getireceği sorumluluklar, karşı cinsin psikolojisi, ‘ben’ kişiliği ile ‘biz’ kişiliğini ayıran sınırlar, eşler arası uyum, ailede iş bölümü, ortaya çıkan anlaşmazlık problemlerinin çözümü, arkadaş-akraba-komşu ve iş ilişkileri, ev ekonomisi gibi temel konular anlatılıyor. Amerika’da master yaptığım yıllarda sık sık bu okulları ziyaret etme ve derslerine katılma fırsatı bulmuştum.

Sevmek mi sevilmek mi ?

Arkadaşımı beklerken boş masa bulamamış bir amca, benim masama oturdu. Sohbet etmeyi çok sevdiği anlaşılıyordu. O konuşuyor ben yorum yapıyordum. Emekli öğretmenmiş.
Anılarını anlattı...
Sonra gözümün içine bakarak:

- kizim sevmek mi istersin sevilmek mi? dedi.
Ne cevap vereceğimi bilemedim.
- İkisini istesem çok şey mi istemiş olurum?
- İkisi sunulmadı. Sana sadece birini seçme hakkı veriliyor.
Düşünüyorum düşünüyorum cevapsızım. Sevilmek, evet çok güzel. Sen sevmedikten sonra o seni sevse ne olur?
Ya sevmek? Eğer karşındakinin seni sevmediğini anlarsan, o da acı verir.
Ben karşımdakinin beni sevmediğini öğrendiğimdeki acıyı tatmak pahasına da olsa sevmeyi seçtim.

- Evet, cevabım SEVMEK. Bu sorunun cevabını siz de verecek misiniz?

Seviyor gibi seviyorum…

Ben seni dünyanın ilk günü gibi…
Hayatımın son günü gibi seviyorum…
Uçurumlardan düşer gibi…
Zamanın en geniş anında değil…
En bulunmaz,en dar zaman da gibi seviyorum…
Bir şeye ulaştığın an gibi değil…
Bir şeylerin senden kaçtığı,ulaşılmaz olduğu anında gibi seviyorum…
Çöllerde kalmış mecnun gibi…
Mecnun’un yüreğine hapsolmuş Leyla gibi seviyorum…
Gecelerin en koyu anı gibi…
Güneşin en yakıcı olduğu zamanı gibi seviyorum…
Boğazımda kocaman bir düğüm var gibi…
Sensiz nefes alamıyor gibi…
Dizlerimde derman kalmamış…
Tonlarca yük altında sana koşar gibi seviyorum…
Aşkını hiçbir şeye değişmeyen Bilal’i Habeşi gibi seviyorum…
Karşında durup sevgimi haykıracak gibi değil…
Susup,gözlerine bakarak…
Gözlerimle sevgimi söyleyecek gibi seviyorum…
Yalandan binlerce kez seviyorum der gibi değil…
Sevmediğimde doğruyu bir kerede diyecek gibi seviyorum…
Seni dünlerde,seni bugünlerde,seni yarınlarda gibi değil…
Anı yaşar gibi seviyorum…
Kızıl denizlerde yelkenli ile rüzgarda gider gibi seviyorum…
Dağların ulaşılan etekleri gibi değil…