Ümit

BIRAKTIM umudun YAKASINI ...



söyle bir düsündüm hayatimi
bir serit gibi önümden gecmedi
parca parca anilar
eksik var

HANI nerde mutlulugun yankisi ?

HANI nerde güler yüzlerin selami ?

YOK iste...

unuttuklarimami karistilar
nereye kayboldular
hatirlamiyorum

gerige baktigimda bir avuc dolu hüzün
kaynasamadigim hatiralar sararken etrafimi
bir kac isik dilsiz hayallerime atarak
baktim kuyu ayni kuyu

Yâr'e Dîl-teşne

Durup dinlediğim sessizliğindi önce...


İncinmiş yanlarından tanımıştım seni.


İç’im yanmıştı kapının arkasına çömelip ellerinin başının arasına aldığında


Sözcüklerine bağladım tebessümü Yâr...



Yürünesi yollar kapanası olduğunda kanadı yitik turnalar gördüm rüyamda...


Korkular sobeledi ömrümü çıkmazlarda...


Akordu bozuldu ömrümün...



Sustu(n).... zayii oldum...



Ellerimi cebime koydum, hüzün bulaştı parmaklarıma...


Poyrazın zulmune takıldı uçurtmalarım...


Yüreğim(n)e takıldı ayaklarım.


Düş’tüm; dizleri kanadı kısa pantolonlu çocukluğumun...



Cân’ımı yaktı masallar...



İltica ettiği ülkeden sınırdışı edilmiş olmanın hüznü ile açtım ellerimi Yıldızların Sahibine...


Bir yaş düştü iç’ime...


Ardından bir kelam dilime....



La Tâknatu ... La Tâknatu minAllah...



Düş’tüm kuyuların dibine... ama hiç düşmedim zifiri karanlık ümitsizliğe Yâr ...



Pes etmeyin

Yaşı küçük çocuk ya da çocuklarla bir babanın yaşamını sürdürmesi tabiî ki kolay değil. Öneriler ne kadar çok olursa olsun, uygulamak her zaman için zordur. Önerileri hemen uygulamaya geçirmek ve başarılı olmak mucize gibi bir şeydir. Kimi zaman duygularınız yapmanız gerekenlere engel olur, kimi zaman yaptıklarınız düşüncelerinize ters gelir ve çoğu zaman da ilk denemelerde başarısız olursunuz.

Bir daha denemekten çekinmeyin, bir daha uygulayın, bir daha yeniden başlayın. Asla umutsuzluğa düşmeyin, kendinizi beceriksiz olarak nitelemeyin. İçinde bulunduğunuz durumun kolay olmadığı gerçeğini hatırlayın ama pes etmemeye de kararlı olun.

SANA SEVGİM'İ BİR ÖMÜR MUHAFAZA EDERİM YETER Kİ SANA OLAN NEFRET'İMDEN KURTULAYIM...

Çok garip geliyor şu an ,aslında hep bildiğim o gerçek; HİÇ SEVMEDİĞİN BENİ….Özünde hep bildiğim ve sıklıkla kendi kendime ve hatta sana tekrarladığım bir şeydi aslında ama şu an bunu kanıtlayan tüm tavırların daha doğrusu tavırsızlıkların,içimde gizliden gizliye daima taşıdığım yanılma ihtimalimin umudunu tamamen yok ettiği için olsa gerek,garip geliyor..

Şimdilik avuçlarıma alamıyorum gül'ü

/şimdilik avuçlarıma alamıyorum gülü,
dikenlerini avuçlayabiliyorum.
razı oluyorum can’ımın yanmasına;
can’ımı yakıyorum avuçlarımı sıkarak…/

ey benim sîne-i nurum,
ey benim nûr-u aynım,
ey benim sabrı cemîl’im,
ey avuçlarımı dikenlerine rağmen kendine toprak bildiğim gül’üm,
şimdilerde yakubî bir soluktur içime çektiğim,
dilimin kıyısına dokunan, bir baba yüreğinin niyazı kadar beyaz;
“artık bana güzel bir sabır yakışır!”
dilim, yusuf’umu besleyen bir dua için dokunur söze.
bir yusuf kuyumda ağlar, arşta yükselirken adı
bir yusuf nazarımdaki kıymetini bilmez, eza olurken ahvali sol yanıma…
bir yusuf, yusufluğunu bilmez;
ve ben korkarım bir hasetlik canına dokunur yusuf’un diye…
ben korkarım karanlık eza olur yüreğe diye…

ey benim derûnumdaki sevda,
yarınlarıma dair hüsn-ü zannım,
hatrına niyaza dokunur dilim her dem,
hatrına yüreğim buruk heyecanlar yaşar doğan günle,
hatrına boyun bükerim sevgili’ye,
hatırı sayılır olurum diye yar nazarında..

Arkada Bıraktığın Şeyleri Düşünme

Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!Şimdiye kadar kazanmış olduklarını, bundan sonra kazanabileceklerini, vazgeçemeyeceklerini, yıllarca koruduklarını, daha yıllarca muhafaza etmek istediklerini...
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
Herkesin yaşamak istediği bir kişisel hayatı vardır ve onu yaşayabilmesi için arkada bıraktığı şeyleri düşünmemesi gerekir. Bilmelidir ki o birçok şeyi istediği zaman bütün evren ona yardımcı olur. Herkes yüreğinin sesini dinlemeyi ve yüreğinin diliyle konuşmasını öğrenmek zorundadır.
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!
Bulduğun ve arkada bıraktığın için seni tedirgin eden aşk önünü kesmesin. Kişisel hayatını gerçekleştirmeni engellemesin. Yeter ki bulduğun ve arkada bıraktığın aşk ''saf madde''den yapılmış olsun. Üzerinden bin yıl geçmiş bile olsa, orada, o biçimde, senin bıraktığın haliyle duruyor olacaktır. Çürümeden, bozulmadan... Ve sen, nasılsa günün birinde oraya döneceksin.
Arkada bıraktığın şeyleri düşünme!

Sıkı Tut Yüreğini

Düşmek; bazen bir daha kalkamamaktır.

Bazen de, daha iyi kalkmak toparlanmak, eskisinden daha diri olmaktır ruh için.Elbet beden düşecek toprağa tıpkı bir yaprak gibi.

Bir kıvılcım gibi söner bedenler.Elbet bedenler toprak olur.
Ya düşen yürekse ve ruhumuzsa ne olur?

Yaşamın pırıltılarında esir ettiğimiz sımsıkı tutamadığımız yüreğimiz ne olur,ah yürekler ne olur?

Tutabilmek hayatı ve tutunabilmek biryerlere... Sımsıkı tut yüreğini ki tutundum diyebildiğin birşeyin olsun. Her insanın en çok aşina olduğu kadar bir o kadar uzak olduğu menzil değilmidir yüreğimiz ?

Simuzer

Büyük çinar bir kiyidaydi, küçük çinar öbür kiyida. Aralarinda bir irmak akardi. Birbirlerine bir irmak kadar yakin, ama bir irmak kadar da uzaktilar.

Büyük çinar olgundu, ergindi, deneyimliydi, adi Zer'di. Küçük çinar ise, tazeydi, canliydi, adi Sim'di. Ikisini ayiran irmagin ismini Firak koymuslardi.

Çevrede baska agaç yoktu sanki. Onlar sadece birbirlerini görür, sever, özler ve isterlerdi. Baharda süslenir, yazda yapraklanir, güzün sararir, kisin soyunurlardi.

Filizlenip yapraklanmalari kavusma arzusundandi, sararip solmalari ayrilik acisindan. Kar, firtina, ayaz oldumu, Zer, Sim için üzülür, Sim de Zer için kaygilanirdi.

Tek dilekleri vardi: Kavusmak! Ayaklari yoktu ki kossunlar birbirlerine, kanatlari yoktu ki uçsunlar. Hiç olmazsa birisi irmagi geçebilseydi! Hayir, imkansizdi bu.

"Yanyana olsak!" derdi Zer.

"Cancana yasasak!" derdi Sim.

Günes etrafi aydinlatmaya basladimi neselenir, battimi üzülürlerdi. Gerçi karanlik da engel olamiyordu onlara. Sabahlara kadar hayaller kuruyor, rüyalar görüyorlardi.

Sürüp giden

Gül de çevirdi yaprağını
Arkası boş
Yazık geç kaldım

II
Ah! Benim kırılgan korkularım
O denli hiçbir şeyle doluyum ki
Savaş yetimi çocuklar gibi
Savrulup gideceğim birazdan

III
Seni böyle arkanı dönüp gittiğinde seviyorum
Suların ayak izlerine basarak
dönsen, yürünecek ne çok yolun var
Dönsem
Her şey altüst olacak

IV
Gözlerin bir şeyler anımsatıyor bana
Şüphem yok! Gece bastırdı
F tipi bir hücrede yüreğim
Asi iklimlere başladı başlayacak
Yasak koyma güneşime

Uçurum

Birgün Jack adında bir adam dik bir yamacın kenarından yürüyordu. Farketmeden kenara çok yaklaştığı bir sırada ayağı kaydı ve aşağı yuvarlanmaya başladı. Düşerken kayaların arasından sarkmış bir dalı yakalayıverdi. Korkmuş bir şekilde aşağı baktı, uçurum nerden baksan 1000 mt. derinliğinde vardı. O dalda sonsuza dek asılı duramazdı, yukarı çıkma şansı ise hiç yoktu.

Ve Jack yoldan geçen biri duyar ümidiyle bağırmaya başladı.

'İmdaat! İmdaaat! Yukarıda kimse var mıı? İmdaaat, yardım edin...' Saatlerce bağırmasına rağmen kimse onu duymamıştı.

Tam vazgeçmek üzereydi ki bir ses duydu.

'Jack! Beni duyuyor musun Jack?' {48}

'Evet, evet, duyuyorum. Burada, aşağıdayım.'

'Seni görebiliyorum Jack. İyi misin?' 'Evet, ama.. Sen kimsin, neredesin?'

'Ben senin Rabbinim Jack. Ben heryerdeyim.'

'Rabbim!? Yani Allah mı?'

'Evet Jack'

Ya Aklın Başka Yerdeydi, Ya Yüreğin...

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
Seni seviyorum sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

Cariyenin Padişaha Olan Aşkı

Yavuz Sultan Selim Han, Mısırı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir.

Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor.

Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görür ve Ona âşık olur. Lâkin umutsuz bir aşk. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife-i Rûy-i Zemin, diğer tarafta basit bir cariye... Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir.

Sevdamız Bir Umutlu İmkansızlık

Zemheri sogugundayim yarim
Sensizligin pencesindeyim
Bir adim otesindeyim ellerinin
Bir anlik zamandir sesinin uzakligi
Ellerim uzansa yakalayamaz ellerini
Yurek verir de kendini duyamaz sesini
Bir baska dunyadasin sevgili
Seyran olmussun gozlerime yar
Seyrederim seni uzaklardan
Umutlu bir imkansizlikla beklerim
Istekli bir beklentisizlikle severim
Nasil anlatsam yarim derdimi
Haykiririm ismini
Dag duyar
Tas duyar
Gok duyar
Bilirim hissedersin sen de yarim
Duyamazsin ama beni
Bilirsin uzaklardayim ben
Yureginde yasatirsin sevgili beni
Gozyaslarin akar sessizce
Bilirsin hissederim gozyaslarini
Ama tutamam ellerimle
Silemem gozyaslarini dudaklarimla
Bilirsin sevgili
Mesafeler degildir bizi ayiran
Bir kus olur ucardim yine sana
Bir ruzgar olur eserdim senden yana
Yagmur olur yagardim sana
Gunes kavurmaz yuregimi
Bilirsin collleri asardim da gelirdim sana
Bilirsin mesafe tanimaz bu sevda
Bilirsin imkansizliklardir bizi ayiran
Sen ve yuregin kalirsiniz basbasa
Ne yere koyacagini sasirirsin sevdani
Kimle konusacagini bilemezsin
Bilirsin duslerine girer de dinlerdim seni

Susmak Sevmektir Adını Haykıramadığın Kişiyi

Susmak kabullenmektir habersiz geleni;
Bazen acı çekmektir,
Haklılığını bile bile boyun bükmektir,
Kelimelere küsmektir üzmemek için sevdiğini…

Susmak dinlemektir alabildiğine hırçın düşünceleri;
Bazen göz yaşlarını saklamaktır,
Hüznü sessizliğe zincirlemektir,
Göstermemek için toprağa düşeni…

Susmak sevmektir adını haykıramadığın kişiyi,
Bazen ödün vermektir,
Hicranıyla yüreği dağlamaktır,
Gitmesin diye sıkı sıkı örtmektir yüreğini…

Susmak hapsetmektir aşamadığın çaresizliği;
Bazen geleceği beklemektir,
Hatıralar uğruna sineye çekmektir,
Dostluk adına çiğnemektir gururunu…

Susmak ölmektir yaşamak adına hayatı;
Bazen kaçıp gitmektir,
Hayatla kaderi birleştirmektir,
Teslim olup kaybetmektir...

Sus gönlüm...susabilirsen tabii...

Sus gönlüm. Çok dile getirme. Sen dile getirdikçe gönlün daha da coşuyor, daha meraklanıyor ve beklemek daha da zorlaşıyor.

Sus gönlüm. Çok laf etme. Az söyle ki işimiz olgunlaşsın. Az söyle ki Hakka karşı yanlış kelam çıkmasın.

Sus gönlüm. Bir elif miktarı sus. Az kaldı bahara. Dayan gönlüm. Denizin içinde meydana gelen görünmeyen dalgalar gibi yüreğin biliyorum. Beklemekten başka çare olsaydı, seni durdurmazdım... İnan bana... Ama yok. Başka çare yok. Unutma ki ilaç bile beklemeden tesir etmez, çiçek bile vakti gelmeden önce açmaz...

Sus gönlüm. Bu kışın bahara dönünceye kadar. Bu gece gündüz oluncaya kadar. Uzak yollar yakınlaşıncaya kadar. Bu sıkıntının ardından ferahlık gelinceye kadar. Ve yüzümüz vuslat gözyaşlarıyla ıslanıncaya kadar sus...

Sus gönlüm. Seni senden daha iyi bilen Rabbinin hükmü vuk'u buluncaya kadar. Senin nasibin sana ulaşıncaya kadar, ulaşmayanlarınsa senin nasibin olmadığını anlayana kadar sus...