Deneme

Sevgi Kâinatın Mayasında Vardır...

Sevgi kâinatın mayasında vardır. Her şey sevgi ile açar. Toprağın bağrına düşen tohum sevgi güneşiyle filizlenir. Sevgi hayat suyumuzdur, kurumuş dudaklarımıza can katar. Sinesini açan anne sevgiyle kucaklar yavrusunu, sevgi emer, sevgi soluklar yavru, sonra gülücükler gönderir çevreye. Sevgi hoş gösterir her şeyi. İnsanca bakmanın ilk durağıdır sevgi. Cananı arzulama, candan vazgeçme halidir sevgi. “Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun” fikrinin reftareleşmesidir sevgi. “Güzel görme, güzel düşünme” idealinin kanaviçeleşmesi; renk renk her şeye hayat üfleme hassasiyetidir.


Gözyaşıdır bazen sevgi. Anlatılamayanı boncuk boncuk hâl diliyle izhar etme keyfiyeti: “Sevgiden bakırlar altınlaşır, sevgiden dertler şifa bulur. Sevgiden tortular saflaşır, sevgiden ölüler dirilir, şahlar kul olur.”

Öyle Bir Gitmelisin ki Benden...

Yine seni anlatan yazılar yazmaya başladım. Canım acıyor… Hissetmediğim duygular yaşamaya çalışmaktan bıktım.. Zaten beceremiyorum da. Ne oradayım ne de burada. Hep gülümsemeye çalışıyorum. Ancak gözlerimde hep aynı hüzün. Anlamsız sorular ve anlamsız düşünceler kafamda.. Çevresindeki herkesi mutlu etmeye çalışırken biten bir ben var ortada... Mevsimler değişiyor. Zaman akıp gidiyor. Her geçen günde ben benden gidiyorum.. Biraz daha yok oluyorum.. Bitiyorum..

Biliyor musun bu sefer farklı olan bir şey var.. Sana kal demiyorum.. Sana git diyorum.. Gitmeni istiyorum.. Ben bu haldeyken seni mutlu edemem.. Ben bu haldeyken sana yetemem.. Hep inandığım şeyler yalanmış işte gördük.. ''Sevmek her şeye yetmiyormuş..''Sen söylemiştin bu sözü veda ederken hatırladınmı?İki insan beraberken her şeyin üstesinden gelemiyormuş..

Şimdi git.. Giderken arkana bile bakmanı istemiyorum. Gitti mi öyle bir gitmelisin ki ne dönebileceğini düşünmeliyim, ne de senden kalanlarla yetinmeye çalışmalıyım..

Öyle bir gitmelisin ki benden......

Evliliğin düşmanları

Eleştiri
"Sen hep böylesin. Zaten bir gün bile olsun beni dinlemedin. Hep bağırıyorsun. Beceriksizsin. Filanın eşinden ibret al. Beni üzmekten zevk alıyorsun" şeklindeki ifadeler, eşi suçlayıcı, yargılayıcı ve kırıcı eleştirilerdir. Oysa iletişimde "ben" dilini kullandığımızda eşimize şöyle diyebiliriz: "Ben bu sözünden veya davranışından dolayı çok üzüldüm, hayal kırıklığı yaşadım." Bu ifade daha yumuşak olduğundan, ayrıca kişide oluşturduğu duyguyu da olaya yansıttığından eşi olumlu yönde etkileyebilir.

Genelleme
"Hep böylesin. Böyle yaparsın. Zaten senden başkası da beklenmez. Bencilsin. Hiç değişmiyorsun. Bu huyunu annenden, babandan kapmışsın. Bir gün de iyi yanını göremeyecek miyim?" tarzındaki ifadeler, eşi bir kalıba sokan ve damgalayan ifadelerdir. Mantıksal olarak düşündüğümüzde, madem ki eşiniz söylediğiniz gibi "hep öyle", yıllardır değişmiyor; peki siz ne oranda değiştiniz? İşe kendinizi değiştirmekle başlayın.


Aklını okumak

"Hayat"

Öyle bir hayat yaşadım ki Cenneti de gördüm cehennemi de. Öyle bir aşk yaşadım ki Tutkuyu da gördüm pes etmeyi de. Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde Hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki "söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki,
Son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundanmış anladım
Kendi kalbine bakamayanın yaşamı bulanıktır,
kendi yüreğine bakabilme cesareti gösteren gönlünün muradını keşfedendir.
Dışarıya bakan rüya görür, hayal dünyasında kaybolur.
içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder.

Sitem

SEN GITTIGINDEN BERI, GERI DONMEDIGIN O YOLCULUGA
COK SEY DEGISTI BURALARDA, ARTIK KIMSE BAKMIYOR KIMSENIN YUZUNE
VE KIMSE SORMUYOR "IYI MISIN?"DIYE
HERKES YALNIZ VE MUTSUZ VE TELASLI, ZORLA YASANAN BIR HAYATTAKI
ZORLAMA SEVDALAR GIBI.

MEVSIMLER BILE DEGISTI SEN GIDELI, SONBAHAR SICAK GECIYOR SIMDILERDE
BIR DAMLA BAHAR YAGMURU YOK, GOKYUZUNDE.
SAHI GOKYUZU,ESKIDEN MAVIYDI DEGIL MI?
ONUN BILE RENGI DEGISTI.

GUNES HALA DOGUDAN MI DOGUYOR BILMIYORUM

SADECE AKSAMLARI KIZILLIGINA BURUNUP BATTIGINI GORUYORUM.
O DA YALNIZ, VE BELKI DE BATIDAN DOGACAGI GUNU BEKLEMEDE, YORGUN VE BIKKIN.

BU ARALAR NE COK KISI GIDIYOR HAYATIMDAN
SENSE GIDENLERIN BASINI CEKTIN. YAZIK, HOSGITTIN AMA HIC "HOSGELMEDIN".
ONCEDEN BOYLE MI YAPARDIN? KISA SURELIYDI GITMELERIN.
GORUYORSUN ISTE HAKLIYIM
SEN GIDELI SEN BILE DEGISTIN.

Her hayale giden bir yol vardır

Bir dağın tepesinde yere düşmek üzere olan bir yaprak içindeki hayalini haykırmış.

[b]"ben denizlere ulaşmak istiyorum.Bir gün denize ulaşacağım ve hayalimi yaşayacağım."[/b]

Yaprağın üzerinde bulunduğu ağacın hemen dibinde yatıveren bir kütük boğukbir sesle;
[b]"ben de "[/b] demiş.Ben de denize ulaşmak istiyorum.

Fakat yaprak ona küçümseyen ve alaycı bir ifade ile

[b]"sen asla denize ulaşamazsın.Çünkü beni denize ulaştıracak rüzgar şimdi çıkar gelir. Bir çırpıda orada olurum. Ancak sen ağır ve hantalsın.Sonsuza dek burada kalacaksın." [/b]

Gerçekten de bir rüzgar çıkmış.

Kuzeyden güneye doğru esen rüzgar bir süre sonra güneyden batıya doğru esmiş.

Tam doğru istikamette iken birden güneyde olan denizin tersine doğru havalanmış.

Bir tepeden diğer tepeye, bir vadiden diğer vadiye sürüklenip durmuş.

En son bir çamura saplanıp kalmış.

Kütük ise yakınındaki akarsuyun denize gittiğini biliyormuş.

Kendini suların kollarına bırakmış ve gitmiş.

Akarsuyun kenarında bir çamura saplanıp kalmış yaprağı görünce ona şunu demiş;

Leyla Bir Yudum Su

Gaflet devam etmektedir. Zehirli bal kaşıkla değil, petek petek yenir. Gaflet içinde gaflet; "Gel ey Leyla, gel ey candan yakın canan uzaklaşma, / Senin derdinle canlardan geçen Mecnun'la uğraşma" yazdırmıştır defterin sırlı bir yerine.


Çile mevsimidir lâleler için... Soğuk, lâlenin kalbini yakmalı ki, içinde gizlenen esmâ aşkını nazarlara döksün... Çilesiz ruhlar ham yapılıdır, gelene sevinmez, gidene de üzülmez. Lâle kırağı görmeli ki, açsın. "Lâlenin çilesi de yalnızlıktır toprak altında." diyerek, bir yandan karı, diğer yandan donmuş toprağı eşeleyip içine tohum yerleştirenler, gözyaşı dökerken bunu mırıldanırlar. Ama anlaşılmaz bir dua daha vardır oracıkta dillenen; ancak bu ne duyulur, ne de hissedilir.

Eller açılıp, nefse tatlı gelenlerin terkedilme zamanı gelmiştir. Toprağın altındaki lâleler, üstündekilerin açılmasını beklerken bilinmez bir hisle kavrulmaktadır.

Bakış açısı...

Dr.Paul Ruskin, öğrencilerine, yaşlanmanın psikolojik etkilerini
öğretirken onlara şu olayı okur:


"Hasta ne konuşuyor, ne söylenenleri anlıyor.
Bazen saatlerce
anlaşılmaz şeyler geveliyor.
Zaman, yer veya kişi kavramı yok.
Sadece kendi adı söylendiğinde tepki veriyor.
Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir çaba sarf ediyor,
ne de bakım yapılırken yardımcı
oluyor.
Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor.
Dişleri yok,yiyeceklerinin püre halinde verilmesi gerekiyor. Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde, yürüyemiyor ve uykusu düzensiz. Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor. Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor."

Bu olayı okuduktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle birinin bakımını
isteyip istemediklerini sorar.

Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylerler. Ruskin kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması
gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar.

Öğrendik ki...

Arkadaslarimizin degisebilecegini kabul edersek, arkadas
degistirmek zorunda kalmayiz.

Ögrendik ki... En sevdigimiz kisi bile bizi bir kez kirabilir, ama o
her zaman affedilmeyi hak eder.

Ögrendik ki... Gerçek dostluk ve gerçek ask, araya mesafeler bile girse
büyümeye devam eder.

Ögrendik ki... Bir saniyede yaptiginiz birsey size hayat boyu kirik
bir kalp birakabilir.

Ögrendik ki... Olmak istedigimiz gibi biri olmak bazen hayat boyu
sürebilir.

Ögrendik ki... Sevdiklerimizin yanindan ayrilirken son sözlerimiz
güzel seyler olmali, belki de bu onlari son görüsümüzdür.

Ögrendik ki... Yaptiklarimizin sorumlulugu bize aittir, nasil
hissedersek hissedelim.

Ögrendik ki... Biz davranislarimizi kontrol etmezsek davranislarimiz
bizi kontrol etmeye baslar.

Ögrendik ki... Bir iliski ne kadar atesli sekilde baslasa da, tutku gün
geçtikce söner. Birbirine gerçekten bagli olanlar, kalplerindeki sevgi
asla sönmeyenlerdir.

Ögrendik ki... Kahramanlar, dogru seyi dogru zamanda ve sonuçlarini
düsünmeden yapanlardir.

Ögrendik ki... Adalet parayla saglanmaz.

Ögrendik ki... En iyi arkadaslarimiz, birlikte hiçbirsey yapmadan da

...Şakaklarımdan Akıyor Hasretinin Alazları...

Gecenin karanlığına yüreğimi asıp sana yazıyorum. Yüreğimi sana kanatlandırıp seni düşlüyorum kırık dökük hayallerimde.. Uzakları aşındıran kelimelerimi satırlara serip seni soluyorum mürekkebimle. Yine yokluğun düşüyor hecelerime, yine yokluğun bir hançer gibi deliyor hücrelerimi..


Ne yapsam, ne etsem fayda etmiyor. Sensizlikte kanayan dudaklarımı nehirlerde yıkasam da silinir mi yokluğunun acılarını ?. Zaman sanki hasretinde durmuş.. Herşey hasrete prangalı…

Şakaklarımdan akıyor hasretinin alazları. Ayak uçlarıma düşen kangren geceyi kaldırıp yokluğunu yumrukluyorum sıvasız duvarlarda. Pervasızca yüzüme vuran yalnızlığın rüzgarları siliyor hasretinin kanla karışık terini…Olmuyor…Sensiz olmuyor işte. Hasretinde sesi kısılmış bir rüzgar gibiyim ..


Yutkunuyorum acının kanlı gözyaşlarını…Yapamıyorum, ne yapsam uyutamıyorum sensizliğin suskun kelimelerini…Ne zaman saçlarımı okşasa rüzgar, ılık nefesin biliyorum. Ne zaman gecenin koynunu serinleten ılık bir meltem esse yüreğime doğru, senin kokun diye ciğerlerimde soluyorum meltemleri.

Sanal Hayatlar

Kolay hayat ister olduk kolay... Sevgimizi, aşkımızı bile kolay yaşamak istiyoruz.. Bizi yormasın, zorlamasın, başımıza bela olmasın... İstediğimiz zaman olsun, onun dışında yok olsun.. Bir kumandanın ucunda olsun herşey, bir bilgisayarın düğmesinde, bir telefonun tuşlarında... Ulaşmak, yaşatmak, canlandırmak, hissetmek için çaba harcamayalım...

Sanal dünya giriverdi hayatımıza tam da bu günlerde, çok da işimize geldi. Sanal alemin, sanal insanları olduk hemen. Duygularımızdan korkar olduk... Hissetmek yok... Herşey bir yalan... Sanal alem değeri yok...

Düşünemedik ki kablonun diğer ucunda gerçek insanlar oturuyor...

dokunmaya
hissetmeye
göz göze gelmeye korkar olduk...
bir bilgisayar, bir msn, bir kamera herşey tamam...
İnsan başka ne isterki...

Böylesi daha güzel, sanal bir gerçeklikte sorumluluk duygusu yok, bağlanma yok, hesap vermek yok deyiverdik... Canın isterse varsın, istemezse yok... Ne güzel, tam bu çağın insanına göre...

Hayal Kırıklıkları

Hepimizin hayatında hayal kırıklıkları vardır... Yaşadığımız büyük hayal kırıklıkları... O korkunç gerçekle yüzleştiğimiz anlar… En çok da ilişkilerimizde yaşadığımız hayal kırıklıkları acıtır canımızı…

Ulaşmaya çalıştığın şeyin aslında o şey olmadığını, yıllarını boşa verdiğini anlamak gibi...

Bir şarkıyı söylerken birden artık o şarkıyı kimsenin hatırlamadığını anlamak gibi...

Hayaline dokunup onunla sevişememek gibi...

Bir gece uyanıp yanındaki adama tüylerin ürpererek bakmak gibi...

Ya da sen ona çok alıştığını farkettiğinde onun ‘büyü bitti’ demesi gibi...

Bir adım atabilsen herşey değişeceğini çözdüğün anda artık yürüyemediğini anlamak gibi...

Aniden herkesin içinde birine aşık olduğunu belli eden bir laf ettiğinde herkesle birlikte onunda gülmesi gibi...

Ya da hayatının aşkının gözünün ucunda bir damla olarak durması gibi..

Aşık olduğuna pişman olmak ama bir türlü tüketememek gibi...

Ya da yıllardır baktığın aynanın camının kırık olduğunu anlamak gibi...

Yüreğim yanmadı hiç bu kadar..."

Hiç sevmedim kimseyi senin kadar....
Yüreğim yanmadı hiç bu kadar..."

Bir el bazen neleri ayakta tutabiliyor hiç düşündünüz mü

ve neleri yıkabiliyor tek başına ?

Bir eli tutmak bir insanı hayata bağlamakla eş değerde olabiliyorsa

eğer bunun adı aşktır.

Böyle bir eli tutmak hayatı bulmaktır belki de....

Hiç sevmedim seni sevdiğim kadar dersin birine ve sonra onun arkasına dönüp gitmesini izlemek

ne zordur. Bir eliyle hayata bağlamak bir eliyle o verdiği hayatı geri almak gibi...


Bazen mecburu ayrılıklar mecburi acılar yaratır.

Bile bile kapıyı aralık bırakırsın ve tüm yalnızlığın ve hüznün içeri dolmasına izin verirsin.

Buna rağmen aklının bir köşesinde sonsuzluk vardır. Bitmedik , bitemez , bitmeyecek...


Bir ömrü bir aşka adamaktır bu belki ve elbette yürek ister ayrıysan.

Dönüş yolları geçilemeyecek kadar darsa bile bir umut koyup sol yanına beklersin hayatının

ışığının o derin karanlıktan gelmesini. Zaman geçtikçe göremez olursun hiçbir şeyi gözlerinin

İşte...

Sensiz geçirdiğim bir gece daha oluyor.

İçimde yine hüzün, yine yalnızlığın buruk acısı,

yine büyük özlemin içimi kemiriyor bu gecede.
İstemiyorum gece olmasını...
Korkuyorum sensiz karanlıktan, her geceki gibi yine sensiz hayallerim

, yine bu ızdırap, yine bu yüreğimin çığlığı, yine bu derin çığ....
Ne zaman son bulacak bu bekleyiş, ne zaman bitecek..

Sevmiyorum geceleri...
Bu ıssız sokaklar yalnızlığımı kamçılıyor, sensizliği yaşatıyor bana.

Ürkek bir çocuk gibi kapkara gökyüzüne bakıyorum endişeyle,

durduramıyorum bu ızdırabı, üşüyor yüreğim sensizlikten.
Nefret ediyorum gecelerden....
Öylece bakıyorum bomboş gözlerle etrafa, yoksun yine...

Rüzgar esiyor delice, saçlarımla oyun oynuyor, yüzüme vuruyor bir tokat gibi gecenin ayazı
Olmasın artık gece...
Bilmeyim günlerin nasıl geçtiğini, özlemi yaşamasın bedenim.

Gözlerim görmesin karanlığı, hissetmeyim sensizliğin nasıl bir duygu olduğunu.
Bıktım gecelerden....
Beynimi yiyip bitiren bu hasret yazılarını yazmayım artık,

Eğer

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
Arkalarında doldurulması
Mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
En güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
Yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
İnsan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
Hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
Kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
Öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
Kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
Son çay yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
Meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.