Sevgili

Yâr'e Dîl-teşne

Durup dinlediğim sessizliğindi önce...


İncinmiş yanlarından tanımıştım seni.


İç’im yanmıştı kapının arkasına çömelip ellerinin başının arasına aldığında


Sözcüklerine bağladım tebessümü Yâr...



Yürünesi yollar kapanası olduğunda kanadı yitik turnalar gördüm rüyamda...


Korkular sobeledi ömrümü çıkmazlarda...


Akordu bozuldu ömrümün...



Sustu(n).... zayii oldum...



Ellerimi cebime koydum, hüzün bulaştı parmaklarıma...


Poyrazın zulmune takıldı uçurtmalarım...


Yüreğim(n)e takıldı ayaklarım.


Düş’tüm; dizleri kanadı kısa pantolonlu çocukluğumun...



Cân’ımı yaktı masallar...



İltica ettiği ülkeden sınırdışı edilmiş olmanın hüznü ile açtım ellerimi Yıldızların Sahibine...


Bir yaş düştü iç’ime...


Ardından bir kelam dilime....



La Tâknatu ... La Tâknatu minAllah...



Düş’tüm kuyuların dibine... ama hiç düşmedim zifiri karanlık ümitsizliğe Yâr ...



Susuyorum

Yangın yeri gözlerinden düşen kıvılcımlarla tutuştu yüreğim…

Önce ağlayan, sonra çığlık çığlık susan bir ben çıktı karşına…

Ellerimde titrek harfler dolanıyor…

Parmak uçlarım buz kesmiş…

Nefesim öyle yetersiz ki; ısıtamıyorum ellerimi…

Yüzümde geceden kalma gözyaşlarımın izleri geziniyor…

Her biri derin bir boşluk oluşturmuş…

Ellerimi üzerinde gezindirirken parmaklarım kanamaya başlıyor…

Her yanı kan kokusu sarıyor sevgili…

Aşkım kan ağlıyor…

Ben kan susuyorum…

Sen kan sunuyorsun…

SEN...

Sen deyince bildiğim bütün sözler uçuyor hafızamdan.
‘’Sen’’ diyorum gerisini getiremiyorum…
Bulamıyorum sen’den başka...
Sen’den öncesi de yok sonrası da…
Yalnızca belleğimde sen…
‘’Sen’’diyorum ve susuyorum…
Söylenebilecek tüm sözler korkup kaçıyor sen’den…
Ya sen’den sonrasına yakışmazlarsa…
Evet!
Bilmiyorum sen’den başka bir sen…
Kalbimde sen…
Ruhumda sen…
Dilimde sen…
Duamda sen…
Her yer böylesi sen’ken neden?
Neden sensizim ben?
Neden?

Kimse bilmeyecek...

Ömrüm artacak seni sevdikçe
Baharlardan koparılmış
Bir gülüşün olacak ince
Kimse bilmeyecek

Bütün saadeti evinde bulduğunu
Benim bildiğim kadar
Senin kalbini, ruhunu
Kimse bilmeyecek

Birlikte tutacak dişimiz, başımız
Bölüşeceğiz ağrılarını dünyanın
Böyle akacak hayat savaşımız
Kimse bilmeyecek

Bizden iyilik öğrenecek insanlar
Duygudan, düşünceden büyüteceğiz çocuklarımızı
İçmizden akacak zamanlar
Kimse bilmeyecek...

Oğuz Kazım Atok

Ey kalbim!..

Senin olduğun her yeri sevebiliyorum mesela
yüzümde açan sebepsiz gülmelerin sebebi olabiliyor varlığın
yokluğun gözlerimin içine,bakışlarıma kadar yerleşiyor
neye baksam buruk olabiliyorum yokluğundan
halbu ki hayata geniş anlamlar yüklemiştim ben
aşmıştım bir çok şeyi
yaşadımsa bir acıyı
tekrar çekmem aynısını demiştim
yandıysa canım bir kez uzanan ellerden
bir başka el dokunamaz kalbime aynı acıyla demiştim
bir varlığa ve bir yokluğa sığdırmamıştım ne gözyaşlarımı,ne gülüşlerimi..
kalbimin efendisi olmayı seçmişken,
böyle savunmasız teslim olmamıştım,
yürek ki şefkate muhtaç
yürek ki sevilmeye aç
ey kalbim!
bu kadar mı yalnız kaldın,
yalnızlığı kula mahsus olmayan bu yerde,
sonsuzluk sahibi,sahibin varken,
sen nasıl böyle teslim oldun?
ey kalbim!...

özlem t.

Çekiyorum sevgimin tetiğini

Çekiyorum sevgimin tetiğini
Kalbimi namlunun ucuna hedef gösterip
O korktuğun sevgimle vuruyorum kendimi
Sen önce vurdun sonra acıdın bu can'a

Matem rengi kelimelerle oynar oldu ellerim
Her yeri sis kaplamış
Uzaklığın gözlerimin önünde erirken çarelerim git gide tükeniyor
Vuslatının eşiğinde sefalete sürükleniyorum sanki

Ruhuma düşen cemrelerin tükendiğinden olsa gerek soğudu içim
Bir bahar esintisi, ufkuma doğacak güneş, seyrime düşen meltem zannetmiştim
Oysa şimdi buz kapladı yüreğimi
Zamana sığındım titreyen yetim bir çocuk masumluğunda
Aslını görmeyen gölge cahilliğinde kaldım karanlıklarda

Yaralarıma parmaklarımı bastırdım görünmesin diye
Ama ellerimden taştı kandamlaları
Bakışların tuz gibiydi yar kanadı yaralarım
Saklanmadım
Boğazımı dikenli tellerin yırttığını umursamadan yuttum bakışlarını

Yelkenleri suya indi gönlümün
Dimağımda kuru gürültülerden bozma suskunluğum
Sen “benden ne istiyorsun” dedikçe lal kesildi dilim
Hiçbir şey istemedim senden

"Leylanın Gazeli"

Ey beni çılgın eden: benden bu kaçış hali nedir?
Niye sormazsınki, bu çılgın gönlümün ahvali nedir?

Eger bana halk icinde ilgi göstermezsen mazursun:
Ama tenhada da yüz vermezsin, bu korku nedir?

Halimi bilmediğin için bana açmıyorsan, anlarım;
Ya halimi bilip de kasten bilmezden gelmek nedir?

Bülbülün gayreti gül arzusu yolundadır derler;
Ama gülü gördüğünde meyletmez, peki bu dava nedir?

O peri yüzlü, ben rüsvaya hic etmez iltifat...
Ey Fuzuli! Bilmem ki, ben rüsvanın suçu nedir?

FUZULİ

Ya Aklın Başka Yerdeydi, Ya Yüreğin...

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
Seni seviyorum sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.
Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

Bilmezsin...

Gecelerden gecelere sızar karanlığım

düşler uyanır göğsümde

bedenim tarumar olur

iniltilerimden sarsılır yer,gök

leyl susuşlarıyla mühülenir dilim

mazlum bakışım ezilir yokluğunun ortasında

çehremde gülüşlerim eskir

zemheriye döner alnımdaki kader yazgısı

savrulup dururum sert boralarda

izinsiz gezinirim kentinin sokaklarında

namlunun ucunda ben

vurulan Sen olursun

kan tutar aşkımı

azgın ırmaklar gibi dökülür yaşlarım

nisan yağmurları engel olmuyor;

bu ayın ayrılık kokusunu dindirmeye

Acıların Açtığı

Gurbet gömlek gömlek… Yalnızlık katmer katmer… Avuç içleri açıkta, yürek yağmalanıyor… Gönül hüzünle örtülü…

Yalnızlık denizinde yüzmeyi bilmiyorsan, öğrenmekten başka çaren var mı? Yakın kim? Sevgili ne kadar sayar? Aşk ne işe yarar?

Kalp kaynamadan hikmet taamları nasıl pişer? Öyle acı ateşler vardır ki ancak kalp bilir tadını. Kim nasıl tarif edebilir onu? Kelimeler kaybolur, sözler sükût eder, sazlar kırılır acıdan…

Sen varsındır, bir de senle beraber kederin… Kelimesiz ve sessiz konuşursun kederinle… Kimse duymaz, kimse görmez seni… Gecenin koynunda iniltilerle inliyorsundur…

Kesret kanatır yaralarını… Kalabalıkların kabullenişi kandırıcıdır… Araftasındır… Kaçmak istersin de kaçamazsın Kaf dağlarının ardına…

Yollar kıvrılır durur önünde… Düğüm düğüm döner uzayıp giden günler… Bir ağaç ararsın gövdesine yaslanacağın, gölgesinde serinleyeceğin… Sıcak rüzgâr kumuyla vurur yüzüne…

Sevda Sohbetleri-1

Dedim ki "ben sana vurgunum
Gündüzüm seninle
Gecem seninle"

Dedi ki "benden ne istersin ki?
Gecende varsam
Gündüzünde varsam senin için
Aşk senin
Sevda senin
Ne dilersen yaşa"

Dedim ki "bir sevdalı bakışına durur bu yüreğim
Kendine katmak ister bir gülümseyen bakisini"

Dedi ki "sevda ise yaşamak istediğin
Nedir benden beklediğin
Sevdayı mi yaşamak dileğin
Ben miyim almak istediğin"

Dedim ki "ben bir ateşim
Ateşimi büyüten bir sevdalı sözün"

Sevdamız Bir Umutlu İmkansızlık

Zemheri sogugundayim yarim
Sensizligin pencesindeyim
Bir adim otesindeyim ellerinin
Bir anlik zamandir sesinin uzakligi
Ellerim uzansa yakalayamaz ellerini
Yurek verir de kendini duyamaz sesini
Bir baska dunyadasin sevgili
Seyran olmussun gozlerime yar
Seyrederim seni uzaklardan
Umutlu bir imkansizlikla beklerim
Istekli bir beklentisizlikle severim
Nasil anlatsam yarim derdimi
Haykiririm ismini
Dag duyar
Tas duyar
Gok duyar
Bilirim hissedersin sen de yarim
Duyamazsin ama beni
Bilirsin uzaklardayim ben
Yureginde yasatirsin sevgili beni
Gozyaslarin akar sessizce
Bilirsin hissederim gozyaslarini
Ama tutamam ellerimle
Silemem gozyaslarini dudaklarimla
Bilirsin sevgili
Mesafeler degildir bizi ayiran
Bir kus olur ucardim yine sana
Bir ruzgar olur eserdim senden yana
Yagmur olur yagardim sana
Gunes kavurmaz yuregimi
Bilirsin collleri asardim da gelirdim sana
Bilirsin mesafe tanimaz bu sevda
Bilirsin imkansizliklardir bizi ayiran
Sen ve yuregin kalirsiniz basbasa
Ne yere koyacagini sasirirsin sevdani
Kimle konusacagini bilemezsin
Bilirsin duslerine girer de dinlerdim seni

Seviyor gibi seviyorum…

Ben seni dünyanın ilk günü gibi…
Hayatımın son günü gibi seviyorum…
Uçurumlardan düşer gibi…
Zamanın en geniş anında değil…
En bulunmaz,en dar zaman da gibi seviyorum…
Bir şeye ulaştığın an gibi değil…
Bir şeylerin senden kaçtığı,ulaşılmaz olduğu anında gibi seviyorum…
Çöllerde kalmış mecnun gibi…
Mecnun’un yüreğine hapsolmuş Leyla gibi seviyorum…
Gecelerin en koyu anı gibi…
Güneşin en yakıcı olduğu zamanı gibi seviyorum…
Boğazımda kocaman bir düğüm var gibi…
Sensiz nefes alamıyor gibi…
Dizlerimde derman kalmamış…
Tonlarca yük altında sana koşar gibi seviyorum…
Aşkını hiçbir şeye değişmeyen Bilal’i Habeşi gibi seviyorum…
Karşında durup sevgimi haykıracak gibi değil…
Susup,gözlerine bakarak…
Gözlerimle sevgimi söyleyecek gibi seviyorum…
Yalandan binlerce kez seviyorum der gibi değil…
Sevmediğimde doğruyu bir kerede diyecek gibi seviyorum…
Seni dünlerde,seni bugünlerde,seni yarınlarda gibi değil…
Anı yaşar gibi seviyorum…
Kızıl denizlerde yelkenli ile rüzgarda gider gibi seviyorum…
Dağların ulaşılan etekleri gibi değil…

Ey kalbimdeki dinmeyen sızı…

Ey kalbimdeki dinmeyen sızı…

Gözlerimden akan sıcacık gözyaşı…

Ey hasret ülkemin ateş-i aşkı. Ey aşk! Ey sevgili..!

***

Hiç elinizdeki kalem çâresiz kaldı mı?

Ya lisânınızda kelimelerin tükendiği oldu mu?

Ya da hiç yüreğiniz yandı mı?

Anlayabildiniz mi hiç Züleyhâ'yı?

İçinizde hissettiniz mi Mecnûn'un hissettiklerini?

Gül goncası, iki cihan serverini kıskandığı için takdir edebildiniz mi hiç Hazret-i Aişe'yi?

Hacer'in teslimiyetini seyretti mi rûhunuz hayranlıkla?!.

Rahime Hatun gibi yaralarını şefkatinizle hiç silebildiniz mi?

Hazret-i Hatice'yi örnek alıp, bütün varlığınızı serebildiniz mi ayakları altına?

Desteklediniz mi, hiç kimsenin desteklemediği en zor günlerinde, sevginizden rızık olarak verebildiniz mi?

Cenâb-ı Hakk'ın kâinattaki her şeye koyduğu muhabbet kânunu karşısında ezildiniz mi?

Lâtif olan Allâh'ın kullarına olan sevgisinin büyüklüğünü hiç hissettiniz mi?

Üşüdüğüm zaman...

Üşüdüğüm zaman...
Üşüdüğüm zaman kimin hayaline sokuluyorum zannediyorsun?
Kimin... kimin parmaklarını hissediyorum arasında saçlarımın? ..

Üşüdüğüm zaman...
Üşüdüğüm zaman, katı bir mum gibiyken yani;
Tam ortamdan geçen ipin ucunda kim yanıyor titreyerek?
Kim eriyor içimde,
Kim taşıyor benden ve kiimm sıcak gözyaşı damlaları halinde süzülüyor bedenimden? ..

Üşüdüğüm zaman...
Üşüdüğüm zaman bir yandan hayalini bulup ona sokulmaya çalışırken; bir yandan da hayal olup senin bulabileceğin yerlerde dolaşmadığımı mı zannediyorsun?..
Ve sana... Ve sanaa; başını yaslayabileceğin bir omuz getirmediğimi mi zannediyorsun?..

Üşüdüğüm zaman...
Üşüdüğüm zaman senin de bir yerlerde üşüdüğünü...
Ve sen, tam ortamdan geçen ipin ucunda titreyerek yanarken; ben de senin içinde “çattııırrçutur” yandığımı bilmediğimi mi zannediyorsun?..

Üşüdüğüm zaman...
Üşüdüğüm zaman, kimin hayaline sokuluyorum zannediyorsun?.