Baba

Evliliğiniz ve babalığınız

Erkekler baba olmaya can atarlar. Baba olmak onlar için erkekliğin bir kanıtı ve aynı zamanda soyun devamı anlamına gelir. Her ne kadar 2000´li yılları yaşıyor olsak da ve her ne kadar cinsiyet ayırımı yapmıyoruz desek de, halen pek çok babanın gönlünde erkek çocuk yatar. Çünkü soyu erkek çocuğu devam ettirir düşüncesi beyinlerine yerleşmiştir.

Bu yıl (2003) bebeğinin cinsiyetini öğrendiğinde hayal kırılığına uğrayan bir baba tanıyorum. Kendisi en iyi okullarda okumuş, yurtdışında görev yapmış, konuşmaları ve düşünceleri oldukça çağdaş bir genç erkek olmasına karşın, çocuğunun kız Bacağını öğrendiğinde, "Neden erkek değil ki? Keşke erkek ol-Saydı" demesi beni çok şaşırtmıştı. Çağdaşlaşıyoruz diyoruz ama zihinlerin içi medeniyete ulaşmadıkça, çağdaşlık sadece görüntüde kalıyor. Ne yazık!

Destekleyici ve paylaşımcı babalar

İnsanın kişilik özellikleri çeşit çeşit. İnsanda olması gereken en güzel özelliklerden biri de paylaşımcı ve destekleyici bir yapıya sahip olması. Eleştirmek, kurallar koymak, baskı yapmak, kızıp-bağırmak, yönetmek gibi eylemler kolay yapılabilen davranışlar arasında yer alırken, sevdiklerini desteklemek ve duyguları, düşünceleri paylaşmak ne yazık ki çok sık rastlanmayan ve insanın yapmakta zorlandığı davranışlar arasında yer almakta. Davranış bilimciler bunun nedenini, kişinin kendini kontrol etmesi ve bu kontrolün kolay olmaması olarak açıklıyorlar. Gerçekten de iç dünyamızı ve tepkilerimizi kontrol etmemiz çok da kolay değil. Ancak bunu başarabilen insanlar da yok değil.

Burada önemli faktörlerden birinin de, çocuklara saygı duymayı öğrenmemiş olmamız diye düşünüyorum. Çocuk büyütmeyi; onu devamlı kontrol etmek, onu yönlendirmek değil de, yönetmek, yasaklar koymak olarak niteliyoruz. Çocukları her an yanlış yapacak, potansiyel güvenilmez varlıklar olarak görüyoruz.

Sorun çözücü babalar

Sorunları doğru saptamak ve doğru çözümler üretebilmek, olumlu kişilik özellikleri arasında yer alır. Sorun çözücü kişiler kendi hayatlarında zorlanmadıkları gibi, başkalarının hayatlarını da kolaylaştırırlar. Ancak bu aşırı boyutlara ulaştığında ya da sürekli bir durum aldığında karşı tarafın kendisini geliştirmesini engeller.

Düşünün, her türlü sorununuza çözüm getiren bir insan var yanınızda ve başınız her sıkıştığında, her imdat dediğinizde yanınızda olacağını biliyorsunuz. Aslında oldukça hoş bir durum. Bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım: Bu kişi bir gün hayatınızdan çıktı gitti, kendinizi nasıl hissedersiniz? Sudan çıkmış bir balık gibi, değil mi? Neyi nasıl yapacağınızı bilemezsiniz, var olan sorunlarınızı göremediğiniz gibi, görseniz bile doğru çözümler üretmekte zorlanırsınız.

Aşırı hoşgörülü babalar

Hoşgörü çok önemli bir kişilik özelliği. Her insanda olması gereken ve insanlar arası iletişimi sağlıklı kılan hoşgörü, aşırı olduğu zaman ilişkilerdeki dengeleri bozabiliyor.

Aşırı hoşgörülü anneler kadar, aşırı hoşgörülü babalar da çocuğun kişilik gelişimini olumsuz yönde etkileyebiliyor. Her şeye evet diyen, çocuğunun her istediğini yerine getiren, çocuğuna sınırlar koyamayan, hatta çocuğa sınırlar koyduğu için eşine kızan babalar çocuklarına iyilik yaptıklarını sanıyorlar ama inanın, durum hiç de çocuğun olumlu gelişimi yönünde ilerlemiyor.

Aşırı hoşgörülü babaların çocukları şımarık, kural tanımayan, disiplinsiz, annelerinin sözlerini dinlemeyen, anneleriyle sürekli çatışma halinde olan, annelerini babalarına şikâyet etme cesaretini gösteren, akıllarına eseni yapan, kendilerini dünyanın merkezi zanneden ama büyüdükçe böyle olmadığını anlayıp hayal kırıklıklarıyla tanışan gençler oluyorlar.

Sorumluluk duygusu gelişmemiş babalar

Sorumluluklarımız bizi hayata taşıyan ve yaşamı anlamlandırmamıza neden olan kimi zaman pozitif, kimi zaman da negatif yüklerimizdir. Sorumluluk duygusu çocuğa daha çok küçükken aşılanması gereken bir duygudur. Çünkü çocuk tüm yaşamı boyunca bu duygusu sayesinde ya başarılı ve mutlu olacak ya da başarısız olup yakınlarını mutsuz edecektir.

Sorumluluk duygusu gelişmemiş pek çok baba olduğunu biliyoruz. Bu babaların kişilik yapılarım incelediğimizde, sorumluluk almayı sevmeyen, sorumluluktan kaçan, sorumluluklarını başkalarının üzerine atmayı alışkanlık edinen erkeklerle karşılaşıyoruz. Sorumluluk duygusundan yoksun olan babalar doğal olarak çocuklarıyla ilgili de hiçbir sorumluluğu almazlar. Çocuklarına ilişkin tüm sorumluğu eşlerine yüklerler.

Yeni doğan bebeklerinin bakımıyla ilgili hiçbir görev yükünmezler. Anne geceler boyu bebekle ilgilenirken onlar mışıl mışıl uyurlar ve bundan asla rahatsız olmazlar. Bebeğin mamasını yapmak, gazını çıkarmak ya da bebekle ilgilenmek onlara Çok uzak davranışlardır.

Aşırı koruyucu babalar

Genellikle kadınlara, annelere özgü sanılan bu kişilik özelliğine erkeklerde de rastlayabiliyoruz. Aşırı koruyucu anneler alışık olduğumuz için onları çok fazla yadırgamazken, aşırı koruyucu babalara rastladığımız zaman şaşırıyoruz. Bir baba çocuğuna koruyuculuğu bize ters geliyor. Gelenek ve göreneklerimizin de bunda etkisi olduğu kesin.

Aşırı koruyucu bir kişilik yapınız varsa korkularınızın esirisiniz demektir. Bizim toplumumuzda ise erkek cesur olur, gözü kara olur. Sanki erkekler için biçilmiş bir kişilik yapısı vardır, her erkek bu formata uymak zorundadır. Elbette böyle bir yorum söz konusu değil. İçlerinde korku duygusunu taşıyan çok erkek vardır ve bu erkekler baba olduklarında, aşırı koruyucu tavırlarıyla, yüreklerinde var olan potansiyel korkuyu şekilde açığa vurarlar.

Mükemmeliyetçi babalar

Mükemmeliyetçi kişilik yapısı ne kadar zordur. Kişi mükemmel olmak için hayatı boyunca nasıl da zorlanır!
Mükemmeliyetçi kişiler sadece kendilerinin değil, eşlerinin ve çocuklarının da mükemmel olması için çaba gösterirler. Bu kişilerin kendilerinin, eşlerinin ve çocuklarının mükemmel olmaları da onlara yeterli gelmez, işleri mükemmel, maaşları mükemmel, evleri mükemmel, oturdukları şehir ve semt mükemmel, arabaları mükemmel, eşyaları mükemmel, hatta komşuları bile mükemmel olmalıdır. Ne yazık! Her zaman her yerde mükemmeli arayacak ve bulamayacak olmaları ne yazık!

Mükemmeliyetçi erkekler yaşamlarındaki her kişinin, her durumun ve her konumun en olmasını isterler. En güzel, en bakımlı, en şık kadın kendi karısı olmalıdır. En güzel, en çalışkan,en başarılı çocuk kendi çocuğu olmalıdır. En iyi meslek, en yüklü maaş yine kendisinin ve en popüler insanlar dostları, komşuları olmalıdır. Mükemmeliyetçi insan enler arasında sıkışıp kalan ve asla kendisini özgür düşünmeye bırakamayan insandır.

Aşırı otoriter babalar

Belki sizin kişilik yapınız aşırı otoriter. Kurallarınız var ve bu kuralları asla esnetmiyorsunuz. Kendi kurallarınızın dışına çıkmıyor ye sizin kurallarınıza uymayanları da uyarıyorsunuz. Belki de bu yapınız yüzünden, sevdiğiniz insanlarla sorunlar yaşıyorsunuz. İş yaşamınızda size olumluluklar getiren aşın otoriter yapınız özel hayatınızda size zaman zaman mutsuzluk getirse de, siz prensiplerinizin dışına çıkmıyor, zaten çıkmak da istemiyorsunuz.

Kişilik yapınız sizin bütün yaşamınızı etkisi altına alır ve siz hayatınızı kişilik yapınızın eşliğinde yönlendirir ve yaşarsınız, işiniz, sosyal hayatınız, evliliğiniz kişiliğinizin şemsiyesinde şekillenir. Yaşamınızda kişiliğinizin doğrudan yansıdığı çok önemli bir alan daha vardır: baba olmak. Aşırı otoriter kişilik yapınız doğal olarak sizin baba olma rolünüzü ve çocuğunuzu da doğrudan etkileyecektir.

Babalık sendromu (baba olmayı reddetme)

Bazı erkekler bebekleri olduktan sonra değişik duygular hissederler. Sanki pabuçları dama atılmış gibi gelir onlara. Herkes bebekle ilgileniyordur ve onlara kalan ilgi çok azdır.

Bu erkekler içlerine kapanabilecekleri gibi, aşırı agresif (sinirli) tavırlarıyla da dikkat çekerler. Dünyaya gelen bebek sanki onların hayatını alt-üst etmiştir. Yaşamları tümüyle değişmiştir, Eşleri ellerinden alınmış gibidir. Artık birlikte ne eskisi gibi gezebiliyorlar, ne eskisi gibi sohbet edebiliyorlar, ne de eskisi gibi cima yapabiliyorlardır. Üstüne üstlük bir de günden güne büyüyen masraflar iyice sinir bozucudur ve gece sabaha kadar uykusuz kalmak da hayatlarım dayanılmaz bir hale getirmiştir.

Babalardan kişilikler

- Sanırım sert bir babayım. Oğluma zaman zaman çok fazla bağırıyorum, sonra da üzülüyorum.
3 yaşında erkek çocuk babası.
- Baba olmadan önce çocukları hiç sevmezdim. Ama kızım doğduktan sonra bütün çocukları sever oldum. Sanırım sevecen bir babayım.
6 yaşında kız çocuk babası.
- Çocuklara ceza verilmesi gerektiğine inanıyorum. Aksi halde terbiye olmazlar diye düşünüyorum.
9 veli yaşında iki erkek çocuk babası.
- İşten güçten dolayı çocuklarımı çok fazla göremiyorum. Ama her türlü ihtiyaçlarını da karşılıyorum.

14 ve 16 yaşlarında bir kız, bir erkek babası.
Baba olmak bir erkeğin hayatındaki en büyük sorumluluk diye düşünüyorum. Her erkek bu sorumluluğu kendi kişilik yapısına göre farklı farklı yerine getiriyor. Kimisi bu sorumluluğu Çok az yerine getirirken, kimisi de daha bebeği dünyaya gelmeden duygusal sorumluluk hissedebiliyor. Kimi erkekler ise babalık sendromu diye adlandırdığımız bir çeşit depresyon yaşayabiliyor. Kişilikleri nasıl olursa olsun, erkeklere baba olmayı Çocuklarının öğrettiği kesin.

Babalar sevgilerini söylemezler mi?

Beş yaşında sevimli mi sevimli bir kız çocuğu ve ailesiyle terapi çalışmaları sürdürüyordum. Küçük kız neşe dolu, durmadan bıcır bıcır konuşan, sürekli sorular soran, yüzünden gülücükler ve merak ifadesi eksik olmayan, afacan bir çocuktu. Sorun ise, geceleri anne-babasıyla yatmak istemesiydi. Anne-babası çalıştığı için onları çok az gördüğünü , özlediğini ve onlara doyamadığım, bu yüzden de onlarla birlikte uyumak istediğini söylüyordu. Yani bu isteği korktuğundan dolayı değildi.

Sürekli annesine, babasına sarılıp yanaklarına öpücükler konduruyor ve onları çok sevdiğini söylüyordu. Kızı ona her sevdiğini söylediğinde annesi de ona ´´Ben de seni çok seviyorum" diyordu ama babası aynı yanıtı vermiyor, ´´Güzel kızım tatlı kızım" demekle yetiniyordu. Hiç unutmuyorum, bir gün bana "Babalar sevdiklerini söylemezler mi?" diye sormuştu.

Ben de ona "Elbette söylerler" demiştim. "Ama babam hiç söylemiyor ki" derken, cıvıl cıvıl bakan gözleri hüzünle dolmuştu.

Çocuğunuz ergenlik döneminde...

İşte en fırtınalı döneme geldiniz: Ergenlik dönemi ya da diğeri adıyla adölesan dönemi. Halk arasında buluğ çağı da denilen bu dönem hem genç hem de anne-baba için çoğu kez hayatın işkenceye döndüğü bir süreç olarak yaşanabiliyor.

Çocuğunuz ilkokula başlıyor...

Gördüğünüz gibi, sorumluluktan kaçış yok. Baba olarak aslında ne kadar da çok sorumluluğunuz varmış değil mi? Çocuğu ilkokula başlayan babaların çoğu kendilerini biraz rahatlamış hisseder; ne de olsa çocuk artık büyümüş ve ilkokul çağına gelmiştir, bundan sonra her şey biraz daha rahat olacaktır, çc cuk artık söz dinliyor, doğru ve yanlışı daha net görebiliyordur Bundan sonra tek bir sorun vardır: Ders çalışması. Eh, o göre de nasılsa annesi üstlenecektir. Ama babalar bu noktada da yanılmaktadır. Çünkü çocuğun eğitim hayatından ve başarılı olup olmamasından yalnızca annesi sorumlu değildir. Böyle bir şey de olamaz zaten. Çocuğun okumayı öğrenmesi, ders çalışma sorumluluğunu edinmesi ve başarılı bir öğrenci olması hem annenin hem de babanın katkısıyla olur. Ayrıca aile içerisinde huzurlu ortam da çok önemlidir.

Çocuğunuz büyüyor...

İşten eve her dönüşünüzde minik bebeğiniz biraz daha farklı. O artık gözle görülür bir biçimde günden güne büyüyor. Bunu hissedebiliyor musunuz? Bebeğiniz sizi her geçen an daha farklı algılıyor ve size ihtiyacı daha da artıyor. Bunu görebiliyor musunuz? Eşiniz size onunla biraz ilgilenmenizi söylediğinde, eşinizin bu isteğini mantıklı mı buluyorsunuz, yoksa küçücük bir çocuğun size ne gibi bir ihtiyacı olabileceğini mi düşünüyorsunuz? Çocuğunuzla oynuyor ve onunla güzel zamanlar paylaşıyor musunuz; yoksa o annesinin eteğinin dibinde mutfakta dolaşırken, siz de ayaklarınızı uzatmış televizyonda akşam haberlerini mi izliyorsunuz?

Bebeğiniz yeni doğdu...

Kendinizi bambaşka hissediyorsunuz. Artık evde iki kişi değilsiniz. İşten eve dönerken sizi bir değil iki kişi bekliyor. Hem çok mutlusunuz hem de kafanız karmakarışık. Ev kalabalık; Kayınvalide, kayınpeder, durmadan eve gelip giden misafirler... Masraflar da çoğalıyor üstelik hiç kimse sizinle ilgilenmiyor. Herkes eşinizle ve bebekle ilgileniyor ve eşiniz de doğal olarak sizinle eskisi gibi ilgilenmiyor. Belki de en büyük boşluğu bu noktada hissediyorsunuz. Artık işten eve geldiğinizde sizi güler yüzle bekleyen karınızın yerini bebeğini emziren, yorgun, uykusuz, sinirli ve gergin bir kadın almış. Hiç kimse size "Nasılsın?" demiyor. Siz bebeğin ve evin ihtiyaçlarını karşılayan bir robot gibisiniz. Eşinizle baş başa kalmak için fırsat kolluyorsunuz ama boşuna. Eşinizin bebekle ilgilenmekten size ne zamanı, ne de enerjisi kalıyor.