Ayrılık

Elveda Birtanem...

Sabah uyandığın da midesinde bir yanma hissetti yanmanın nedeni akşam
yedikleri değil uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi.
Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti, aslında
bunda geç bile kalmıştı. Bitmeli dedi içinden her gün; bu tatsız uyanış
bitmeli. İçinde bir muhakeme başlamıştı, kendi kendine söyleniyordu..

"Ona da haksızlık etmek istemiyorum belki hatalı olan benim....
Bulunmaz,Hint kumaşı değilim ya, görünüş olarak hımm yakışıklı
çocuk denilecek biri hiç değilim.... Ama yaptım çok çalıştım bitmesin diye
kendimle mantığımla çok kavga ettim olmadı...."
Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekile giriyordu.
Süratle giyinerek dışarı çıktı, bugüne kadar hiç bekletmemişti onu
şimdi de bekletmemeliydi.İstanbul soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu.

Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor
onlar bile ağlıyor halimize. Birkaç saatlik yolculuktan
sonra Kadıköy iskelesine geldi her zamanki gibi yine ilk kendisi gelmişti,

Ihlamurlar Altında

Kar tanesi gibi nazlı
Kuş kanadı gibi kırık
Yar tenine haram değdi
Zamansız bu ayrılık

Kar tanesi gibi nazlı
Kuş kanadı gibi kırık
Yar tenine haram değdi
Zamansız bu ayrılık

Kalbimi gömdüm toprağa
Ihlamurlar kan ağladı
Nasıl bir vedadır bu yar
Gözyaşın gözümden damladı

Nasıl bir vedadır bu yar
Gözyaşın gözümden damladı

Dillerim lâl dokunmayın
Aşkı bende,sokulmayın
Başımı bana eğdirdi
Bu yarayı kanatmayın
Başımı yere eğdirdi
Bu yarayı kanatmayın

El yastığı yaban gelmez mi
İçin benim kadar üzülmez mi
Her dünyada ahım peşinde
Aşkın bana hesap vermez mi

El yastığı yaban gelmez mi
İçin benim kadar üzülmez mi
Her dünya da ahım peşinde
Aşkın bana hesap vermez mi...

Yak Bütün Ben Nehirleri

Demir parmaklıkların ardında, esarete gün bağlayan sararmış kelimelerdeydim. Susturmak istedim susmalarımı. Suskunlaşan gözlerimin harfsizliğiyle daldım cümle deryalarına. Her yanımı dingin bir lügat kokusu kapladı apansız. Sevgili! Seni susuşlarım değseydi kanatlı mavilerin tüllenişine, yaralanırdı tekmil kelimesiz çırpınışlarım. Dinlemedim seni! Oysa sen beni ne çok çağlardın, sendeki ırmak bilerek. Dinmezdin...

Bense; kirpikleri kangren satır aralarına bırakıp gözlerini, gittim. Parmaklarımın soyulmuşluğuna yürümeden, peyderpey bulutların göz ıslaklığıyla düştüm peşinden. Anla beni! Düşlerimi sende tehir etmekten, düşüm olmuştu düştüğüm dış'lar. Yataklık yapamazdım artık, bendeki kör aşkın lal soluğuna. Gitmeliydim! Gitmelerin uçurumluğunda seni düşmek bile olsa yar'lıktan, gitmeliydim. Bağışla beni.

Gözlerin

Ve gözlerin aklıma gelir
Ve sözlerin
Gidişin gitmiyor gözümün önünden
Ve izleri derin

İlk değilsin bu senin bildiğin
Ve yine biliyorsun sen en son sevdiğim

Şimdi uzaklardasın
Ben çamlar arasında bir hastane odasında
Ciğerimde bir ince hastalık
İçimde kapanmak bilmeyen bir yara

Biliyorum dönmeyeceksin
Hatta arkana bile bakmaksızın
Gün gelir belki bir yuva kurarsın
Oğlun olursa benim adımı koyar mısın?

Gittin
Dağ gibi sevdamı devirip ardında
Gittin
Allahaısmarladık bile demedin
Sazlar çalınır Çamlıca' nın bahçelerinde
O şarkıyı bir daha hiç söyleyemedim
Şimdi elimde bir bardak çay
Ve dudağımda buruk tebessüm
Kendi kendimi üzmemeye söz verdim
Ve ben seni hayatımın bir musalla taşının
en yakın yerinde sevdim

Mavi Bir Ölüm

Yine sana sesleneceğim

Senin kim olduğunu hiç bilmeden

Senin kim olduğunu en çok bilerek

İsyankar zambakların çılgın nilüferlerin

Dört nala açan kiraz çiçeklerinin

Dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım

Sarı bir hüzün kızıl bir gurur

Ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana

...........

Sana oklardan değil yaydan bahsedeceğim

Gülün dikeninden değil

Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım

Topraktan söz açacağım

Akan su gelmeyecek kelimelerime

Suyu şefkatle kucaklayan sessiz taşların canını yakan damlaları dillendireceğim

............

Yine sana sesleneceğim

Senin kim olduğunu hiç bilmeden

Bilmek istemeden

.........

Alaattin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi

Ve ne dilersem dilememi isteseydi

Hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim

Bir şeyden vazgeçmeyi isterdim sadece

Hayatta bir şeyden vazgeçmem lutfedilseydi

Bedeli her şeyim olsa bile

Vakti Geldi Sevgili/Gidiyorum

Gidiyorum sevgili
Üzerime dar gelen
Tüm kostümleri çıkartarak
Geldiğim kadar çırılçıplak
Gidiyorum

Bazen istemesen de
Kıyılıyor aşklara
Cılız bir mum ışığının
İsli alevinden düşmek
Kızgın bir damla gibi
Ve donan o damlada
Kıvrılıp kalmak tek başına
Yapayalnız
Ve cansız

Gidiyorum sevgili
Geceyi göğsünden
Günü gözlerinden kurşunlayarak
Ardımda sevdaya dair tek bir iz bırakmadan
Faili meçhul ayrılıklar dosyasına
Bir yenisini ekleyerek
Gidiyorum

Elimi ellerinin sıcağına uzatmadan
Bir veda busesi dahi kondurmadan
Gözlerimi gözlerinle
Sözlerimi sözlerinle buluşturmadan
Tıpkı bir kaçak gibi
Gidiyorum

Sakın korkuyorum sanma sevgili
Yakalanmak ve hapis olmak bir yüreğe
İsteğim özgürlük değil
İstediğim yürekte
Mahkum olmayışımadır isyanım
Ve artık bu onuru da
Yaşamalı yıkılmışlıklarım

Şimdi dudaklarımı son kez değdirirken
Senli sevgi şiirlerime

Boşver Beni Boşver Unut Gitsin

Yüreğimle baktım gözlerine bekledim sadece “Hayır, gitmiyorum!!!” demeni o an oyle istedimki…

Hoşçakal

Gidiyorum buralardan yalınayak ve üzgün
önümdeki uçurumlara aldırmadan
varsın hayallerim kurduğum yerde kalsın
o gerçekleşmeyen hayallerim.
ardımda yaralı bir yürek
kederli bir ömür
ve yoksul anılar bırakarak
çekip gidiyorum sevdiğim
hoşçakal gönlümün nazlısı, bağrımın sızısı
hoşçakal

gidiyorum başım önümde, gözümde nem
duramam artık ey aşk, ey sevdiğim
hüzne ve kedere boğulduğum bu şehirde
duramam
hiç bir anı kabul etmiyor beni
bedenim buz gibi soğuk
yüreğim param parça keder
kış kadar soğuk ellerim
ardımda yoksul bir sevda
ve bana ait ne varsa
bırakıp gidiyorum sevdiğim
hoşça kal anımın yazısı, kaderimin küskünü
hoşçakal

bütün yaprakları dökülmüş
dalları kırılmış bir ağaç gibi hıçkırarak
ve bırakarak ardımdan sırtımı yasladığım
çınar ağacını yaslı
meçhule giden acılar yüklü bir gemide

Söz verdim unutacağım

SÖZ VERDİM UNUTACAĞIM

gidisin ecelim olsa da var git
sanma ki diz cöküp yalvaracağım
varsın da kalmasın senden bir ümit
sanma ki ardından ağlıyacağım

yalnız sen değilsin vefasız cıkan
yalnız ben değilim askta aldanan
anlamsız dönüpte arkana bakman
sanmaki dur diye haykıracağım

bilmedin askımı artık hic bilme
sevmedin ben gibi artık hic sevme
istemem pismanlık duyup da dönme
söz verdim kendime unutacağım...

(alıntı)

Hazin bir "yanlış evlilik" romanı

Fikret ve Gamze için her şey ne güzel başlamıştır. Başlangıçta birbirlerine zıt gitmelerine rağmen, Gamze’nin Fikret’e verdiği bir buket gül önce kalplerini, sonra yuvalarını birleştirmiştir.

Ama Fikret’in asker arkadaşı Alper’in aracılığıyla hayatını değiştirmesi, Gamze’yi olumsuz etkileyince büyü bozulur âdeta. Gamze böyle bir değişime hazır değildir, eski günlerini özler, evden ve Fikret’ten soğur, öyle ki çocuğuyla bile ilgilenmez. Sonuçta kaçınılmaz son gelir: Ayrılık.

Her zaman buluştukları korulukta biraraya gelirler ama konuşmaları bu sefer oldukça farklıdır.

Hercai

Yine gözüm yollarda neredesin
Gündüzüm gece oldu kederdeyim ah
Bilemezsin kaç gece gelir diye bekledim
Gelmeyince derdime yenileri ekledim

Gel yarim ol, sevdalım ol
Sultanım ol, ferman?m ol
Dertlerimin dermanı ol
Hercai?

Dolu dolu sevdalar gözlerimde
Gönlümde dolanirsin hep o halinle ah
Uçusuyor saçlarin yaralanmis kalbime
Yine sensin tek çare su zavalli halime !

Gidiyorum

Beni güzel hatırla!
Bunlar son satırlar...
Farzetki, bir rüzgardım, esip geçtim hayatından
Ya da bir yağmur sel oldum sokağında
Sonra toprak çekti suyu...
Kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
Uyandın ve ben bittim..

Beni güzel hatırla!
Dizlerimde uyuduğunu düşün,
Saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı,
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
Boynundan öptüğüm dakikaları...
Birazdan kapını çalabileceğim kişi olduğumu düşün
Saşırtmayı severim biliyorsun.
Bu da sana son sürprizim olsun.
Şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla.
GİDİYORUM..

Kusursuz Aşk

Artık gitme demicem..!
Zaten iyice hazırsın bu sefer.
Herşeyi yanında götür.
Anılarımızı, umutlarımızı, sevgimi de al belki lazım olur...


Tek kelime etmesem diyorum ama etmeliyim.
Sana bilmediğin birşeyden bahsetmeliyim..!

Kendimden, evet onca zaman tanıdığını sandığın benden.
Hırcın yanımı gördün daha cok,
Oysa öyle uysal bi cocukmusumki
Neydi beni zaman zaman poyraz yapan.
Sanırım düşünmedim.

Birini ayrı tutsam da renklerin hepsini sevdim.
Mevsimleri de ...

Aslında cok sey var sevdigim.
Kavgalar ve savaslar dısında.

Birde niye olursa olsun vedalaşma anları.
İsterdimki uyumlu halimi yaşasaydın daima.
Ama bana hep vurgun saatlerimde geldin.
Yada sen vurdun.

Uzaklara bakardım uysal cocuklugumda.
İçimde dolmayan derin boşlugunda,
Denizden gelicek bir gemi bekledim durdum,
Sonra yıldızlara baktım yıllarca ve Sen sandıgım bir yıldıza...

Kadınlar, erkekler, cocuklar, sehirler tanıdım.

Hoşça-Kal

Biraz daha kalırsam yanında, vazgeçeceğim.

Kırık dökük düşlerin beslediği bir
yoksulluktan geliyorum. Bir başkasının gözlerini
görüyorum gözbebeklerinde. Bir başkasının
sesinin tınısı çalınıyor kulaklarıma, sen, benim
en sevdiğim şarkıyı söylerken. Anlıyorum, bir
başka yürek değmiş yüreğine. Yeni nefesleri
solumak için çoktan yola çıkmış nefesin.

Söylemediklerini biliyorum. Anlıyorum
içindeki yeni yetme sevinçleri. Sen artık bu
denli ezik yaşamak istemiyorsun yanımda. Bu
denli soğuk geceler üşütüyor artık seni. Ne
ekmeğin emeği, ne de benim
puslu geçmişim tutabilir seni yanımda.

Hissediyorum gideceksin, bu kenti hiç
sevmedin sen. Bunca yıllık ömründe hiçbir yeri
sevmedin memleketin kadar, belki de sevemedin,
sevmeyi denemedin. O yüreği neden sevdiğini
seziyorum. Sen onun düşlerinde kendi memleketini
buldun.

Eğer benim düşlerimi tanımış olsaydın,

Artık Ağlamam Lazım

Hani her şeyimi hisseden
Hani benim yarınımdın sen
Yalan söyleyende sen
Kızıyorsam sevgimdendir hep sevgimden
Şimdi artık git istersen