Şiir

"Dön"

denize karşı bir bankta oturmuştu yalnızlık..
çağırsa gelir miydi peşinden onu en çok seven?
sevgi emekti hani?
gelmeliydi..affetmeliydi..yanarsa pişmanlıktan,
kendi karanlığında kaybolursa insan,
ne verilen selamı anlar ne de bi ışık görür gönül gözü..
o çok sevendir tek çare!
yalnızlık acı sözün özü...

aklıma düştün yine yine bu gece,
andım aslında seni her gün her gece!
yalnızca bir heceydi aşk,yetmezdi bize,
cümlelerden ibaret şiirdik senle..
yanıp tutuştum döndüm deliye,
neden bırakıp gittin niye bu çile?
yanıp tutuştum döndüm deliye
niye bu ayrılık niye bu çile?




dön gel hadi gel,sensiz dünya bana dar!
nerde şimdi bende büyük umutlar,
dön gel hadi gel sensiz dünya bana dar!



özledim seni yine yine bu gece,
gönül yerinde durmuyor hasret gelince..
ihtimal yok mu sanki dönüp gelmene?
ne imkansız engeller aşmıştık senle..




dön gel hadi gel,sensiz dünya bana dar!
nerde şimdi bende büyük umutlar,
dön gel hadi gel sensiz dünya bana dar!

"Aşk Denen Tek Hece Hâlâ Sende"

Ne işim var bu saatte burada
Belki gelirsin diyemi bekliyorum seni
Gelmeyeceğini bilerek beklemek, sanki
Öleceğini bilerek kurşundan kaçmak gibi
O metalin soğuğunu hissetmek teninde
Son kez nefes almak istersin ya hani...

Gecenin ayazı çok soğuk
Gözyaşımsa beni ısıtmak istercesine sıcak
Yanaklarımda izler oluşturmuş akan yaşlar
Hissediyorum, geçtiği yerler hala ıslak
Ve ben gecenin dört buçuğunda ağlarken
Aklımda sen varsın, yanımda da hayalin...

Zor bir karara vardım, seni düşünerek
Ben vazgeçtim senden, o güzel gözlerinden
Belki de üzdüm seni, kırdım istemeden
Hem kendime hem de sana ağladım bu gece
Ama hâlâ sende, bana ait olan, aşk denen tek hece.
Ben senden vazgeçtim, sen beni istemeyince...



"Aşk Denen Tek Hece Hâlâ Sende
Her Ne Kadar Vazgeçtim Desem de..."

Eğer sana yâr olayım diyorsan!?

Eğer sana yâr olayım diyorsan
Beş vakit farzını kıl kara gözlüm
Sen de benim gibi binamaz isen
Var git cehennemde yan kara gözlüm

Müslümanlık kıldan bir ince yoldur
Eğer ki sorarsan nimeti boldur
Sabah namazında nefsini öldür
Yönünü cennete dön kara gözlüm

Bir temizce abdest aldığın zaman
Dininin kadrini bildiğin zaman
Öğle namazını kıldığın zaman
Bütün tamam olur din kara gözlüm

Geçirme elinden gençlik fırsatın
Çıkarma kalbinden mahşer firkatin
Terk eyleme ikindinin sünnetin
Bir bölük bırakma bin kara gözlüm

Gönlünü yüceden uçurma sakın
Elinden devleti kaçırma sakın
Akşam namazını geçirme sakın
Dünya güzelisin sen kara gözlüm

(Ruhsati) korkumda olduğun zaman
Yalnız kabire girdiğin zaman
Yatsu namazını kıldığın zaman
Sana kurban olsun can kara gözlüm

Bilirim yine kifayetsiz kalır

Söyleyecek söz var mıdır su dünyada
Onu anlatmaya..

Kifayetsizdir her hece ilmik ilmik bağlar beni
Belki bir gül yaprağıdır içimde, onu söyleyen
Kirli ellerim, ziftten kara kalbim, çelimsiz bakışlarım…
Yıllarca onunla onsuz gecen yıllarım.

İçimdeki aşk denizinin damlalarıdır su satırlarda biriken
Ne hoştur Onu söylemek, ne hoştur Onu anlatmak
Kararan birkaç satir…

Ey Muhammed ne yücesin ki, anlatamıyorum seni
Su titreyen yüreğimle, su unutan...

Arar dururum yıllardır seni anlatacak bir söz
Sözler derki, yoktur onu anlatacak bir söz.

Toplasam da gülleri çeksem içime bir solukta
Üflesem bahar rüzgarı gibi sen koksan hecelerimde sen koksan
Bilirim yine kifayetsiz kalır Ey Muhammed.

İbrahim Cemil

Aydınlık

Hicbir vakit tam karanlik degil gece
Kendimde denemisim ben
Kulak ver dinle
Her acinin sonunda acik bir pencere vardir
Aydinlik bir pencere
Hayal edilecek bir sey vardir
Yerine getirilecek istek
Doyurulacak aclik
Cömert bir yürek
Uzanmis acik bir el
Canli canli bakan gozler vardir
Bir yasam vardir yasam
Bolusulmeye hazir.

Paul ELUARD

Başka Türlü Birşey

Başka türlü birşey benim istediğim
Ne ağaca benzer ne de buluta
Burası gibi değil gideceğim memleket
Denizi ayrı deniz havası ayrı hava

Nerde gördüklerim nerde o beklediğim
Rengi başka tadı başka

Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
Yaşadığından uzun
Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
Ağacın yüksekliğince dalın yüksekliğince rüzgarda
Ve bir yeni ömür vardığım çimen yeşilliğince

Elhan-ı Şita

ir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar
gibi kar
geçen eyyâm-ı nevbaharı arar...
ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
ey kebûterlerin neşideleri,
o baharın bu işte ferdâsı
kapladı bir derin sükûta yeri
karlar
ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
ey uçarken düşüp ölen kelebek
bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
gibi kar
seni solgun hadîkalarda arar.
sen açarken çiçekler üstünde
ufacık bir çiçekli yelpâze,
nâ'şun üstünde şimdi ey mürde
başladı parça parça pervâze
karlar
ki semâdan düşer düşer ağlar!
uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
küçücük, ser-sefîd baykuşlar
gibi kar
sizi dallarda, lânelerde arar.
gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
yuvalarda -yetîm-i bî-efgân!-
son kalan mâi tüyleri kovalar
karlar
ki havada uçar uçar ağlar.
destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter...
dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek!-
bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid...

Bizim Hikayemizi Biz Yazarız! ...

Ha sonbahar gelmiş;
Sarısını hüznümden, serinliğini yüreğimden damıtıp...
Ha gündüze küsmüşüm...
Boynumun büküklüğüne bahanem çok!
Gözyaşı ustasıyım; işsiz...
Ve yalnız...
(Sonra seni düşündüm... Bir an! Ey sevgili! “Ahir zaman” deyip geçiştirmek çok zor! Ne kılıcımda kan izi var. Ne muhabbetin dindiriyor acımı. Bu hal nedir?)

Şiir aramayın enkazımda...
Ha sonbahar gelmiş; ha gündüze küsmüşüm...
‘Aşk yâresi’ anlatmaz hâlimi,
Aşk bendim!
(Adını koyamadığımız bu işte: Bin kere düşüp, bin kere kalktık ayağa... Çokça haykırıp, çokça sindik... Aynada suretimiz yok şimdi...)

Şimdi bir musalla taşından seyrediyorum gökyüzünü...
Akşam sonrası, alacakaranlık.
Çıplak dalların arasından; koyu bulutlar...
Hiçbir şeyin vakti değil; avlu bomboş...
Sözün bittiği yerdeyim yani...
Yani herşey nafile...
(Biliyorum; son nefesten önce ölünmez. Biliyorum; hâlâ buradayız. Biliyorum; bu miras bizim...)

Gözyaşı ustasıyım; işsiz...
Ve yalnız...
Acımı ezan dindirir!

Bugün seninle son günüm

son defa senin icin gözyaslarima boguluyorum bugün
icim aciyor, yalanla dogru kardes olmus
saglar sollar birlesiyor
yollumu kesiyor

bu yüzden son defa senin icin
inancim beni yalniz birakmadigi icin
yanildim, yalanmis dememek icin
hatiralari bozmadan son kez aliyorum kalemi elime
sanadir bu satirlarim, sen dinlemesende
tanimadan güvendim, sen bilmezsin
hergün yollunu gözledim hayallere dalip
bir adim atmani, simdi yarin diyerek
virgüller sakladim sana
gizlice, kimse duymasin seni yüregimde
bagiriyordun cünkü, yüregim aciyordu
nerde ismin ciksa ayaklanirdim
sen olmadigini biliyordum aslinda
yinede seni anlatan, sana yakin durana yakin olmak istedim

son ayaklanisim bugün
sana küsmemek icin
hislerime yenilip kuslara inandigim icin
seni sana karartmamak icin
zaten ne haddime
simdi ne zaman cigliklar duysam yüregim acir

yüregime söz hakki verdigim son gün bugün
üc kelimenle yiktin bilmeden sana varan yollari
susturdugum kuskularima yanit verdin
korkularimi üzerime saldin
simdi ne zaman kuslar görsem inancim solar

kalbimin senin icin son carpisi bugün...

BUGÜN SENINLE SON GÜNÜM!

Sorgucular

Kimileri hep suçluyor
Kimileri sorguluyor
Yaralı yüreğime kara çalıyor.

İhanet zincirini tutan utansın
Dönüp arkasına bakan utansın
Dost diye bağrıma bastığım insanlar
Arkamı dönünce vuran utansın

Durmadan hep soruyorlar
Aç bırakıp gülüyorlar
Emekleyen yüreğime usta diyorlar

Usta değil acemi bir işçiyim ben
Onurlu bir kavganın neferiyim ben
Dostun dostu, düşmanımın eveliyim ben
Bilip de söylemeyen diller utansın.

Anlatmalıymış Meğer

Dün gece seni gördüm yine
Bembeyaz bir yağmur içinde
Bir rüya değil sanki
Gülüyordun gözlerime

Her damla bir keder
Gözlerimde yaş oldun
Yetti bundan fazlası ölüm
Gelme artık gecelerime

O günlerden bir rüzgar eser
Ümitlerin seni terkeder
Senden o bakışlarını gizler
Kapkaranlık bir keder

Hayatta paylaşmaya değer
Bildiğin bir sır varsa eğer

Ey İstanbul

Zaman ayrılığı vurur…
dipsiz bir sevda yokuşunda…
yanımda kal..bırakma yaban sevdalara…
düşü olmayan acı sonsuzluğa…


Geceye inat yokluğunda…
bir bedel ki sürgünlerde sensizliğim…
sonu yok…dönüşü yok…
bedeli bensizlik olsun ihanetinin…


Dün gece bizim deniz fenerinin altında oturdum…
gökyüzü, deniz ve de ben…
her akşam seni bekliyoruz!
Ne olur dön sevgilim…sensiz yaşayamam!


gitme ruhum…
sen yokken hicran düşer bu şehre…
gitme sevgim…
sen yokken tutsak düşerim bir isyan gecesine…
ölürüm…
sen yokken…


birtanem!
sabahı bekledim saatlerce…ama ya sonra?
Sen yoksun ya şimdi…korktum!
Belki sabah olmaz diye…olsa da sen yoksun diye…


kent vurur şehir ışıkları söz vermiş bir aşka…
bilmem…bilemem…
ferin aydınlatır mı içimi bir daha…
kaybolursun puslu rüyaların ardında…
gurura yokuş sevdalarda…



Birileri ağlıyordu hesapsız gidişime…annem ağlıyordu…
senle süslenmiş sokaklardan geçerken ben ağlıyordum…
ama olsun…dedim ya birtanem!..
geriye bir hiç kalsa da benden, andım olsun yazgıma!..

İçimde ölen biri

Bana birşeyler anlat
Canım çok sıkılıyor
Bana birşeyler anlat
İçim içimden geçiyor.

Yanımdasın susuyorsun
Susuyor konuşmuyorsun
Bakıyor görmüyorsun
Dokunsan donacağım
İçimde intihar korkusu var
Bir gülsen ağlayacağım
Bir gülsen kendimi bulacağım.

Depremler oluyor beynimde
Dışarda siren sesi var
Her yanımda susmuş insanlar
İçimde ölen biri var.

Vay, vay, vay, vay, vay...

Hadi birşeyler söyle
Çocuk gözlerim dolsun
İçinden git diyorsun
Duyuyorum gülüm
Gideceğim, son olsun
İçimde soluyorsun
İki can var içimde
Korkular salıyorsun üstüme korkular
Her an başka biçimde.

Yanımdasın susuyorsun
Susuyor konuşmuyorsun
Bakıyor görmüyorsun
Dokunsan donacağım
İçimde intihar korkusu var
Bir gülsen ağlayacağım
Bir gülsen kendimi bulacağım.

İçimde soluyorsun
İki can var içimde
Korkular salıyorsun üstüme korkular
Her an başka biçimde.

Depremler oluyor beynimde
Dışarda siren sesi var
Her yanımda susmuş insanlar
İçimde ölen biri var.

Vay, vay, vay, vay, vay...

Kapanmaz Yaram Zaman İçinde (Zigon Sehpa)

Bugün ordaydım,
Aynı yerde, aynı evde.
Aynı kapıdan girdim içeri,
Tesadüf bu ya,
Aynı anahtar kalmış bende.
Sandalyede yeleğini unutmuşsun,
Masada kahkahanı, mutfakta bardağını,
Salonda duruşunu unutmuşsun,
Sonra yan odada hıçkırığını,
Koridorda gözyaşlarını.
Kapıda çarpıp çıkışını unutmuşsun.

Bir çiçeğin zehri düşmüş, zigon sehpaya,
Bir rujunun rengi düşmüş, oval aynaya,
O kavgadan arta kalan kırık vazoyla,
İkimizin kalbi düşmüş tozlu balkona.
(Şarkı:Ağlama yar,bir gün gelir bu hasret biter..
Döneceğim,ağlama
Bekle beni,ağlama)

Duvardaki resminde gülüşün kalmış,
Son içtiğin fincanda dudak izlerin,
Portmantonun yanında gidişin,
Kapıda bıraktığın ayak izlerin kalmış.

Yastığının üstünde saçını buldum,
Posta kutusunda mektuplarını,
En son dinlediğin şarkını buldum,
O hicazda kalmış gözyaşlarını.

Yazan böyle yazmış demek ki,
Nasıl da anlam buldu sen olmayınca:

“Neyleyim köşkü neyleyim sarayı,
İçin de salınan YAR olmayınca…”

Sen Leyla’ydın,Ben de Mecnun çöller içinde

Sensiz İki Gün

Nere gizlendimse aşikâr oldu,
Hedefte gördüler sensiz iki gün.
Dertler avcı oldu, ben şikâr oldum,
İnsafsız vurdular sensiz iki gün.
Gözlerde avcıya yaranmak hazzı,
Zevkten dört köşeydi hepsinin ağzı,
Üstüme atıldı yüzlerce tazı,
Başımda durdular sensiz iki gün.
Ayağıma prangalar taktılar,
Gözlerimi dağladılar, yaktılar,
İki koldan, bir anlımdan çaktılar,
Çarmıha gerdiler sensiz iki gün.
Kâle almadılar dileklerimi,
Yarasalar emdi iliklerimi,
Bükülmez sandığın bileklerimi,
Kırk yerden kırdılar sensiz iki gün.