Anne Ve Baba

Anne-Babanın Çocuğunun Gelişmesiyle İlgili Övgü Mesajları: I-II

VAROLMA (I. DOĞUMUNDAN 6 AYA KADAR)

- Yaşadığın için çok mutluyum.
- Sen buraya aitsin.
- Senin gereksinimlerin benim için çok önemli.
- Senin sen olmandan mutluluk duyuyorum.
- Dilediğin hızda büyüyebilir ve gelişebilirsin.
- Kendine ait olan tüm duyguları duyumsayabilirsin.
- Seni seviyorum ve sana isteyerek bakıyorum.

ARAŞTIRMAK VE YAPMAK (II. 6. AYDAN 18. AYA KADAR)

- Araştırabilirsin, deneyebilirsin. Seni destekleyeceğim ve koruyacağım.
- Araştırırken tüm duygularını kullanabilirsin.
- Yapmak istediğin şeyi istediğin kadar yapabilirsin.
- Her şeyle ilgilenebilirsin.
- Senin girişimlerini, büyümeni ve öğrenmeni seyretmekten keyif alıyorum.
- Seni sessiz olduğun zaman da, hareketli olduğun zaman da seviyorum.

Çocuğa Karşı Anne Babanın İlk Görevleri Nelerdir?

1- Anne ve babanın evladına karşı şefkatli, evladın da anne ve babalarına itaatli ve saygılı davranması, ailede temel prensiptir.

2- Çocuk konuşmaya başlayınca, konuştuğu dilin düzgün ve doğru olarak kullanılmasını öğretmek ,az ve öz konuşmanın güzelliğini aşılamak, kaba ve çirkin söz söylemenin kötülüğünü anlatmak, peşinden imanın esaslarını telkin etmek, Kur'an-ı Kerim'i yavaş yavaş öğretmek, cami ve mescitleri sevdirmek, ileri yaşlarda namaz kılmaya, oruç tutmaya teşvik etmek, bir anne ve babanın başlıca görevlerindendir.

3- Çocuk sahibi olmak bir nimettir. Allah'ın bir lütfu ve iyiliğidir. Çocukla müjdelenen insanın, bu nimet ve iyiliğe şükretmesi gerekir.

4- Erkek olunca sevinmeye, kız olunca üzülmeye gerek yoktur. Bu islami bir anlayış değildir. Kız ve erkek arasında ayırım yapmak, üstünlük göstermek, kız çocuklarını hor görmek, hatta diri diri toprağa gömmek, erkekler doğduğu, kızlar da öldüğü zaman anne ve babayı tebrik etmek, cahiliyet devrine yani İslamiyet gelmeden önceki çağlara ait bir düşüncedir.

Bebekle İletişim Nasıl Kurulur?

Bebeğinizle nasıl iletişim ve "ortak bağ" kurabilirsiniz?

-Evvela kendiniz karı-koca olarak aranızda "sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı" bir "iletişim" kurduğunuzda, bebeğinizle de "özellikle" sevgide odaklaşan bir "iletişim" kurabilmeniz söz konusu olacaktır. Yani aile ortamında bebeniğizle iletişim kurabilmenizin sırrı "sevgide ve ona ait duyarlılığınızda" yatmaktadır. Bu inceliği bilin.

-Bebeğinizi doyurma, bakımlı kılma, sevgisini gözlemleme gibi durumları gözönünde bulundurarak "ana-baba-çocuk" üçlüsünün duyum, his, duygu ve duyarlık gibi hassasiyetlerini ciddi manada korumak gerekir.

-Bebekle ana rahmindeyken başlar, altı yaşına kadar devam eder "iletişim".

-Bebeğinizin ağlamaları, ona dokunmanız, onu sevmeniz, onu okşamanız, onunla ilgilenmeniz, onun gözlerine bakmanız, onun hareketleriyle ilgilenmeniz gibi, hal ve tavırlarınız, onunla kurmanız gerekli olan "iletişim" alanına girer.

Çocuk ve çocuk yetiştirilmesi üzerine meşhurlar ne dediler?

"Ebeveynliğin, bir dizi yürekli ve basit işler gerektiğini anımsadım. Çocuklarımız için, elimizden gelenin en iyisini zevk ve şefkatle yaptığımız anlarda, onları sevmeyi tekrar öğreniriz. Bu arada hem çocuklarımızın, hem de biz ebeveynlerin ihtiyaçları ve becerileri değişir durur." ..............................................-Mary Lou Rozdilsky-

"Çocuk yetiştirmek her ana-baba için olağanüstü bir deneyimdir. Çocuğunuzun gözlerinin içine bakın ve orada kendi içinizdeki çocuğu görmeye çalışın. Bunu yapmak için hiçbir zaman geç değil. Orada içinizdeki çocuk hâlâ sevgi, ilgi, şefkat ve bakım bekliyor. Onunla ilgilenip, çocuk olmanın keyfini ve güzelliğini yeniden yaşayabilirseniz, çocuğunuzla birlikte ve bu kez "eksizksiz" büyüdüğünü farkedeceksiniz." ...........................................-Klinik Psikolog: Emel Sağlamtunç-

"Çocukluk mantığın uykusudur.".........................................-Thomas Fuller-

Giriş

Çocuk, çevrenin eseridir. Bu çevre; başta anne-baba olmak üzere aile, akraba, arkadaş, komşu, sokak, mahalle, okul, çarşı-pazar, iş, yazılı, sözlü ve görüntülü yayın organlarına kadar genişletilebilir.

Çünkü insanoğlu, hele de çocuklar çevrelerinde olup bitenlerden mutlaka tesir alırlar. Sayılamayacak kadar çok olan bu faktörlerin etkisi ile çocukta bir şahsiyet oluşur.

Bu sebeple çocuğun iyi yetişmesi için yakın ve uzak çevrenin elden geldiği kadar iyi düzenlenmesi gerekir. Burada en büyük görev anne-babaya düşmektedir.

Çocuk, aldığı tesirleri taklitle işe başlar. Gördüklerini, duyduklarını, iyi-kötü ayırma yapmadan, süzgeçten geçirmeden taklit eder. Taklit ettiği ilk insanlar da anne-baba ve evdeki diğer yakınlardır. Bu sebeple bu devrede çocuğa bir şeyler anlatmaktan ziyade güzel örnek olmak, iyi davranışlar göstermek gerekir.

Takdim

Günümüzde aileler artık az çocuk sahibi oluyor. Eskinin o kalabalık aileleri gitti, yerine
anne-baba ve bir veya iki çocuktan oluşan çekirdek aileler geldi.

Çekirdek ailelerin yaygınlaşmasıyla büyük anne ve babalar, torunlarıyla birlikte değiller.

Bu yüzden onların çocuk yetiştirilmesindeki tecrübeleri anne-babalara yardımcı olmuyor.

Bunların yanında çocukların apartman dairelerine sıkıştıkları, arkadaşsız büyüdükleri,
televizyon gibi kitle iletişim araçlarından etkilendikleri hesaba katılırsa çocuğun üzerine daha bir düşen anne-babanın nasıl bir paniğe kapıldığı ve çocuk eğitimi konusunda bilgilenmenin ne kadar önemli hale geldiği herhalde anlaşılır.

İşte Ahmet Yüter'in bu eserleri konudaki boşluğu doldurmaya aday. Çünkü Yüter Hoca
genç bir ilim adamı. Aynı zamanda bir cemiyet insanı. Camiyi akademileştirmiş bir Hoca.

Ahmet Yüter hepsinden önemlisi gönül adamı. O, kalpleri kazanan bir insan. Okuyan,
yazan bir ehl-i ilim.

Yüter Hoca kendisini âdeta çocuklara adamış. Daha önce çocuklarla ilgili kitaplarından

Akılları bozulmasın diye diye..

Almanya’dan arayan yaşlı bir teyze ağlamaktan konuşamıyordu. Kendine gelmesi için telefonda bekledim. Biraz rahatladıktan sonra anlatmaya başladı. Evladım yirmi senedir, Almanya’dayız.

Karı-koca gece gündüz çalışarak çocuklarımızın iyi bir öğrenim görmesini sağladık. Oğlum 27, kızım 25 yaşında okullarını bitirdiler. İşe başladılar. Keyfimize diyecek yoktu artık. Yirmi sene çok sıkıntı çekmiştik fakat sonunda çocuklarımızın geleceğini sağlama almıştık. Mutluyduk. Fakat bu mutluluğumuz uzun sürmedi,ancak bir sene sürdü. Bir haftadır gözümü kırpmadım, iki gözüm iki çeşme, durmadan ağlıyorum. Çünkü, geçen hafta işten dönen çocuklarım, “Biz Hıristyan olduk” haberiniz olsun dediler. Biz şiddetli tepki gösterince de evi terk ettiler. Şimdi misyonerlerin kaldığı bir evde kalıyorlar. Bu olay bizi yıktı. Ne olur bize yardımcı ol, çocuklarımı nasıl dinimize döndürebilirim?”

Geç kalmaktan çok korkalım!

Geçen sene ziyaretime gelen yaşlı anne - babanın hıçkırıkları hâlâ kulağımda... Kendileri Fransa’dan kesin dönüş yaptıktan sonra, orada kalan 20-25 yaşlarındaki kızlarıyla oğullarının Hıristiyan oldukları, hatta misyonerlik yaptıkları haberi üzerine yıkılmıştı zavallılar. “Ne olur bize yardımcı olun, çocuklarımı kurtaralım” diye yalvarıyorlardı. Kendilerine sordum, “ Onlara İslamiyeti hiç anlatmadınız mı, güzel dinimizi öğretmediniz mi?” “

Kafaları karışmasın, derslerinden kalmasınlar diye anlatmadık, sonra anlatırız diye düşündük” cevabını vermişlerdi. Kendilerine, göndermeleri için kaynak kitaplar, kasetler vs. tavsiye ettim; fakat, dönüş zor görünüyordu. Çünkü çok geç kalınmıştı. Atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti. Okuldaki bir misyoner öğretmen avına düşürmüştü inanç boşluğundaki gençleri...

İstikbal gençlerdedir!

Şair ne demiş: Sahipsiz olan memleketin batması haktır/ Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır. Vatana sahip çıkmak önce gençlere sahip çıkmakla başlar. Bu da, vatanını, milletini, devletini seven gençler yetiştirmekle olur. Eğer gençlere sahip çıkılmaz, örf - adetlerimize, ananelerimize, milli kültürümüze uygun yetiştirilmezse, boşluk meydana gelir. Meydana gelen bu boşluğu da birileri doldurur... Hiçbir kap boş kalmaz.

Nasreddin Hoca’nın yaptığı gibi, testiyi kırmadan önce, tedbiri almak gerekir. Testi kırıldıktan sonra, ah, vah etmek testiyi geri getirmez. Bugün bazı gençlerimiz, yanlış yollara sapmışsa, şunun bunun maşası olmuşsa, kabahat sadece onların değil; fert fert hepimizin bunda payı vardır. Gençlerimize sahip çıkmanın en verimli devresi de fırtınaların estiği üniversite çağıdır.

Çocuk eğitiminde altın kurallar

Çocuğun kişiliğinin oluşumu, kendisine saygısının gelişmesi büyük ölçüde ana-babasının kişilik yapısına bağlıdır. Ana-babasının davranışlarını kendine model alan çocuk istenen ve istenmeyen davranışların çoğunu onlardan öğrenir.

Çocukların üzerinde önemle durulmalı, davranışların aşırılığa kaçmaması için özen gösterilmelidir. Saldırgan öfke patlamaları, korku ve endişeleri yatıştırılmalıdır. Bu da çocuğun doğuştan istek ve eğitimlerini tanımak, hoşlanmadığı durumları göz önünde tutmakla olur.

Çocuğun tabii yetenekleri desteklenmeli, tedirginlik kaynakları giderilmelidir. Böyle bir çocuk yetiştirme, hem beden, ruh için iyidir. Erken eğitimle, alışkanlıklar ve davranışlar kişiliğe yerleşir. Çocuğun yetişmesinde önemli etkisi olan bu altın kurallar şunlar:

1- Çocuğunuzu utandırmayın; utandırılan çocuk kendine güvensiz, toplum içinde de tepkisiz bir kişi olur. Büyüdüğünde maksadını anlatamaz. Ömür boyu bunun ezikliğini hisseder.

Zamanımız ilgi, sevgi devri

İnsanın alışkanlıklarından vazgeçmesi kolay değildir. Hele bu alışkanlık, asırlardır devam ede gelen, bir alışkanlık, bir davranış şekli ise, durum daha da zorlaşır.

Aile içi eğitimden, çocuklarımıza karşı davranış şeklimizden bahsediyorum. Asırlardır süre gelen bu davranış şeklimiz; otoriter, mesafeli bir metot idi. Bu zamana kadar iyi neticeler de alındı bu metoddan. Ancak, zamanımızda herşey çok hızlı değiştiğinden istenilen netice tam olarak alınamıyor artık.

Zorlamalar, katı prensipler geri tepiyor. Baskı altında belli bir kalıba sokulan gençler, delikanlılık çağına girince, tam tersine bir kalıpla çıkıyor karşımıza. O zamana kadar zorlamalar ile namazını kılan, kılık kıyafetine dikkat eden gençler bir çırpıda bu değerlerden sıyrılıyorlar çoğu zaman. Bu da gösteriyor ki, artık metodumuzu değiştirmemiz, kendimizi yenilememiz gerekiyor.

Çocuklarımız niçin bizim gibi değil?

Son yıllarda herkes aynı şeyden şikayetçi, deniyor ki: Çocuklar ımız bize niçin benzemiyor, niçin bizim gibi yaşamıyor. Aile itibarımızı, şerefimizi on paralık ediyorlar; namaz yok niyaz yok; manevi değerlerimize ilgisizlik, ilgisi olsa da bizim gibi değil; pejmurde bir hayat sürüyorlar. Hatta hali vakti yerinde olanlar, bu şikayetlerini daha ileri safhaya götürüyor; sebebini öğrenmek için psikiyatri doktorlarına gidiyor. Şikayetlerini anlatıp: “ “Psikolojisi mi bozuk? Tedavi mi gerekir” diye soruyorlar. Kendilerine, “Çocuğunun senin gibi olması için ne yaptın?” diye sorulduğunda, yıllardır Batı’dan aldığı telkinlerle hemen şunu söylüyorlar:“

Ben o konuda çocuklarımı serbest bıraktım. Nasıl olsa bize uyar, bize benzer diye düşündüm. Baskı ters tepebilir inancı ile yönlendirmeye girmedim. Sadece, yazın bir ara Kur’an kursuna göndermiştim. Onun dışında kendi haline bıraktım.”

Zaman size uymazsa...

Bugün de, anne- babalara çocukların iyi yetişmesi, iyi eğitilmesi ile ilgili birkaç sözüm olacak. İslam tarihinden bir anektodla konuya girmek istiyorum: Çocuklarının hallerinden şikayetçi olan bazı kimseler
Hz. Ali’ye gelip sorarlar:

” Çocuklarımızı babalarımızdan gördüğümüz şekilde yetiştirmeye çalışıyoruz. Fakat istediğimiz netice alamıyoruz. Ne yapalım?” Hz. Ali bunlara şöyle cevap verir:

“Eskide ısrarlı olmayın! Zamanın şartlarına göre eğitin çocuklarınızı. Dünya işlerinde zaman size uymazsa, siz zamana uyun!...”

Kısa ve öz olan bu sözde eğitimle ilgili çok güzel mesajlar var bizlere... Bunun için bizim zamanımızda şöyleydi böyleydi diyerek çocuklarımızı kendimizden, dolayısıyla değerlerinizden uzaklaştırmamalıyız.

Bir okuyucumun derleyip gönderdiği çocuk eğitimi ile ilgili şu bilgilerden her anne-babanın kendilerine az veya çok ders çıkartacaklarını ümit ediyorum: Anne-baba olmanın kolay olmadığını hiçbir zaman unutmayalım.

Çocuk terbiyesinin esasları

İslâm dîninde çocuk terbiyesinin esasları şunlardır:

1. Din: Pedagoji, yâni çocuk terbiyesi İslâm dîninde çok kıymetli bir ilimdir. İslâm dîninde çocuk terbiyesinden maksat, çocuğun Allahü teâlânın râzı olduğu, kulların beğendiği, devletine, vatanına, milletine, âilesine, cemiyete ve insanlığa faydalı bir insan olarak yetişmesidir. Bunların tahakkuku için çocuk, çeşitli güzel vasıflarla donatılmalıdır. İslâm âlimlerinin büyüklerinden olan İmâm-ı Gazâlî hazretleri çocuk terbiyesi hakkında eserlerinde şunları yazmaktadır:

“Evlâd, ana, baba elinde bir emânettir. Büyük bir nîmettir. Nîmetin kıymeti bilinmezse elden gider. Çocukların temiz kalpleri, kıymetli bir cevher gibidir. Mum gibi her şekli alabilir. Küçükken hiçbir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun meyvesi hâsıl olur.”

İslâm tâlim ve terbiye sistemi

İnsanlığın dünyâ ve âhiret saâdetini kazanmaları için Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm vâsıtasıyla gönderilen son gerçek ilâhî din olan İslamiyetin de tâlim ve terbiye sistemi vardır. Bu sistem, koyduğu temel inançları, getirdiği tefekkür biçimi, geliştirdiği ahlâkî ve güzel sanat ürünleri, verdiği ilim zihniyeti ve eserleri, müfredatı, teşkilâtı ve usûlleri îtibârıyla tamâmen orijinaldir. Çünkü, bu sistem, doğrudan doğruya yüce ve mukaddes kitabımız

Kur’ân-ı kerîm’den, sevgili Peygamberimizin hayat ve tecrübelerinden, O’nun izinden giden yüace Sahâbî kadrosunun ve hakîkî din âlimleri olan Ehl-i sünnet büyüklerinin tespit ve tatbikatından kaynaklanmış bulunmaktadır. İslâm terbiye sistemi, hazret-i Muhammed’in yirmi iki yıldan fazla süren peygamberlik hayâtı boyunca başarılan verimli uygulamalarıyla gelişmiştir.

Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem ferdî, sosyal ve hususî hayâtı, arkadaşları ve yakınları tarafından, bütün ayrıntılarıyla tâkip edilmiş ve nakil olunmuştur.