Inanç
“Mutluluk, paraya tahvil edilemeyen değerlerde saklıdır”
Dünyada yapılan mutluluk araştırmalarının hemen hepsinin söylediği bir şey var: İnsan barınmasına, giyinmesine yetecek kadar kazandıktan sonra onun üstüne ekleme ona ilave mutluluk olarak dönmüyor. Mutluluk olarak geri dönen şey sadece paraya tahvil edilemeyen değerlerde saklı.
Dini Sorular-1
Ben bir MÜSLÜMAN’IM ELHAMDÜLİLLAH
Rabbim : ALLAH ( Celle Celaluhu )
Dinim : İSLAM
Kitabım : KUR’AN-I KERİM
Peygamberim : Hz. MUHAMMED MUSTAFA ( Sallellahu teala aleyhi ve sellem )
Amelde HANEFİ mezhebindenim
SORULAR VE CEVAPLAR
S 1: Din neye denir?
C 1: Din:Akıl sahibi insanları kendi istekleri ile dünya ve ahirette iyiliğe ve mutluluğa ulaştıran ilahi bir kanundur.
S 2: İslâm dininin gayesi nedir ?
C 2: İslâm dininin gayesi: Hükümlerine uygun hareket edenlere dünya ve ahiret saadetini kazandırmaktır.
S 3: İmanı tarif edermisiniz ?
C 3: İman: Peygamber Efendimizin Allah'ü Teâlâ tarafından getirmiş olduğu hususların doğruluğuna kalb ile inanmak ve bunu dil ile söylemektir.
S 4: Kelime -i Şehadet ve Kelime -i Tevhid -i okuyunuz ve manasını söyleyiniz.
C 4: Kelime -i Şahadet:"Eşhedü ellâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Rasulüh"
Manası:" Ben şahadet ederim ki Allah' tan başka ilah yoktur , ve yine şehadet ederim ki Hz.Muhammed (S.A.V) onun kulu ve Resülüdür."
Kelime -i Tevhid:"Lâ ilâhe illallah Muhammedur Rasulullah
Geç kalmaktan çok korkalım!
Geçen sene ziyaretime gelen yaşlı anne - babanın hıçkırıkları hâlâ kulağımda... Kendileri Fransa’dan kesin dönüş yaptıktan sonra, orada kalan 20-25 yaşlarındaki kızlarıyla oğullarının Hıristiyan oldukları, hatta misyonerlik yaptıkları haberi üzerine yıkılmıştı zavallılar. “Ne olur bize yardımcı olun, çocuklarımı kurtaralım” diye yalvarıyorlardı. Kendilerine sordum, “ Onlara İslamiyeti hiç anlatmadınız mı, güzel dinimizi öğretmediniz mi?” “
Kafaları karışmasın, derslerinden kalmasınlar diye anlatmadık, sonra anlatırız diye düşündük” cevabını vermişlerdi. Kendilerine, göndermeleri için kaynak kitaplar, kasetler vs. tavsiye ettim; fakat, dönüş zor görünüyordu. Çünkü çok geç kalınmıştı. Atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti. Okuldaki bir misyoner öğretmen avına düşürmüştü inanç boşluğundaki gençleri...
Gençler nasıl Satanist oldular?
Bir sabah işe gelince, Kadıköy’den bir Bey aradı: “ Sizinle bir konuyu görüşmek istiyorum” dedi. “ Buyurun!” deyince, “ Telefonla zor olur, mümkünse, sizi ziyaret edip, yüz yüze görüşmek istiyorum” dedi. “ Öğleden sonra bekliyorum” diyerek telefonu kapattım. Öğleden sonra geldi. Giyiminden, tavırlarından hali vakti hayli yerinde biri olduğu anlaşılıyordu. Kısa bir hal hatır sormasından sonra hemen konuya girdi: “Yıllar sonra bir oğlumuz oldu. Doğumundan itibaren üzerinde titremeye başladım. Maddi durumun da iyi olduğu için, oğlumdan hiç bir şeyi esirgemedim. İlk okul çağına gelince de en iyi okullarda okutmaya başladım.
“Eti de benim, kemiği de...”
Ziyaretine gittiğim arkadaşın öfkeli sesi, dükkânının dış kapısından bile duyuluyordu:
- Senin adam olacağın yok. Tamircinin yanına vereyim de gör gününü... İçeri girdiğimde, bu sözleri, ortaokul ikinci sınıfa giden oğluna söylediğini gördüm. Kendisine sordum:
- Hayrola, ne bu şiddet bu celâl Ali Bey?
- Hiç sorma, bunların yedikleri önünde, yemedikleri arkalarında; buna rağmen doğru dürüst okula bile gitmiyorlar. Öğretmeni aradı, dün okula gitmemiş. Onun için kızdım. Böyle devam ederse tamircinin yanına vereceğim. Para nasıl kazanılıyormuş öğrensin.
- Ali bey, sen hangi zamanda olduğumuzu unuttun her hâlde. Sorarım sana, gözün arkada kalmadan, “Eti senin, kemiği benim” deyip çırak olarak verebileceğin bir yer kaldı mı? “Eti de, kemiği de benim” devri başladı artık. Sen 30 yıl öncesine takılıp kalmışsın.
- Neden kalmasın? Sen çok kötümsersin!
- Sen kendinden pay biç. Yanında çalışan çocuklarla gereği gibi ilgilenebiliyor musun? Tabiî ki ilgilenemiyorsun. Sen neysen başkaları da öyle... Bunun üzerine arkadaş, içtenlikle sordu:
Farkımız çocuklara nakledilmeli
Ayakta kalmak, hayatı idame ettirebilmek için farkı muhafaza etmek şarttır. Peki fark nedir? Fark, orijinalliktir, diğerlerinden ayıran özelliklerdir. Bir cemiyeti, cemaati, inancı, hatta devleti bu farklılıklar ayakta tutar. Bunun için çocuklarımıza, Müslüman olduğumuz, diğer milletlerden farkımız anlatılmalı, hafızalarına nakşedilmelidir.
Farkı çocuklarına nakletmeyen, orijinalliğini muhafaza edemeyen toplumlar dağılır; tarihe karışır. Bunun geçmişte sayısız örnekleri vardır. Osmanlıyı altı asır sapa sağlam ayakta tutan, dünya imparatorluğu haline getiren orijinalliği idi; diğer devletlerden farkı idi.
Bu orijinallik Batı hayranı enteller tarafından bozulunca, asli unsurlar bir bir yok olup, devlette sarsıntı başladı. Sözde aydınların körü körüne, her şeyi ile Batılaşma gayreti, devletin sonunu hazırladı. Son yıllarda, Bosna-Hesek’in başına gelenler de, farkı muhafaza edememekten dolayıdır.
Bardak boş kalmaz!
Görünüşte basit gibi de görünse bazı olaylar iz bırakıyor hafızada... Fizik öğretmenimiz birgün derse girdiğinde çantasından çıkardığı su bardağını masanın üzerine koymuştu. Biz bardağı ne yapacak diye merakla beklerken, defteri imzaladıktan sonra boş bardağı gösterip sordu:
- Çocuklar bu gördüğünüz bardak dolu mu, boş mu? Biz hep bir ağızdan bağırdık:
- Boş öğretmenim!
- Bilemediniz çocuklar, hiçbir şey boş kalmaz. Şu anda bardak hava ile dolu. Su koyduğunuz zaman da hava çıkar su ile dolar!...
Bu fizik kuralı sadece madde için değil; insanın ruhî yapısı için de geçerlidir. Öyle veya böyle bir şeye inanmak zorundadır insan, boş kalamaz. Ateistler bile inançsız değildir aslında, kendilerine göre bir inançları vardır. Bugün çekilen sıkıntıların sebebi, insanın sadece madde olarak görülmesi ve mana tarafının ihmal edilmesidir... Allahü teâlâ, insanı madde ve mana olarak dengelemiş. Bu denge bozulunca, felâketler birbirini izliyor...
Çocuk terbiyesinin esasları
İslâm dîninde çocuk terbiyesinin esasları şunlardır:
1. Din: Pedagoji, yâni çocuk terbiyesi İslâm dîninde çok kıymetli bir ilimdir. İslâm dîninde çocuk terbiyesinden maksat, çocuğun Allahü teâlânın râzı olduğu, kulların beğendiği, devletine, vatanına, milletine, âilesine, cemiyete ve insanlığa faydalı bir insan olarak yetişmesidir. Bunların tahakkuku için çocuk, çeşitli güzel vasıflarla donatılmalıdır. İslâm âlimlerinin büyüklerinden olan İmâm-ı Gazâlî hazretleri çocuk terbiyesi hakkında eserlerinde şunları yazmaktadır:
“Evlâd, ana, baba elinde bir emânettir. Büyük bir nîmettir. Nîmetin kıymeti bilinmezse elden gider. Çocukların temiz kalpleri, kıymetli bir cevher gibidir. Mum gibi her şekli alabilir. Küçükken hiçbir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun meyvesi hâsıl olur.”
Müslüman kadın Gayri müslim ile evlenebilir mi?
Gazetemizin manşetten verdiği bir haber dikkatimi çekti. Almanlar'ın meşhur DER SPIEGEL dergisine göre İslamiyet bütün dünyada hızla yayılıyor. Dergi bu konuya beş sayfa yer vermiş. Bu haberleri ve gelişmeleri görünce, insan ister istemez şunu bir kere daha söylüyor:
Gerçekten İslamiyet, ne büyük ve ne muazzam bir din. Aslını muhafaza eden, orijinalliği bozulmamış tek din. Böyle olmasaydı çoktan yok olurdu. Çünkü, son ikiyüz yıldır, bozulması, yok edilmesi için her yol denendi. Yapılan bunca sinsi planlara rağmen hâlâ dimdik ayakta. Büyüklüğünü gerçek din olduğunu göstemesi bakımından bu bile başlı başına ispat.
Hiçbir din, tarih boyunca bu kadar saldırıya, iftiraya uğramadı. Dün olduğu gibi, bugün de içeride, dışarıda yıkım faaliyetleri bütün hızıyla devam ediyor. Alman eski Başbakanı Kohl'ün oğlu ile İşadamı Kemal Sözen'in kızının evlenme merasimi de, dini nikaha, İslama saldırıya vesile yapıldı. Her kafadan bir ses geldi.
Eş seçiminde aranılacak özellikler
Evliliğin huzur içinde geçmesinde eşlerin inancanın, yaşayışının örf ve adetinin önemi büyüktür. Bunun için eş seçiminde çok tiziz davranmalı, kılı kırk yarmalıdır. Aksi takdirde, ileride ayrılıklara; çocukların ve ailenin perişanlığına sebep olur. Ayrılık olmasa bile bütün hayat sıkıntı, üzüntü içinde geçer. Evlilikte aranacak belli başlı özellikler şunlardır:
1- Eşler düzgün bir inanca, Ehli sünnet inancına sahip olmalıdır.
2- Eşler dindar olmalı, inandığı gibi yaşamalı. Beş vakit namazını kılmalı, haramlardan kaçmalı, farzları eksiksiz yerine getirmeli. Kadın dinimizin emrettği gibi örtülü olmalı. Resulullah efendimiz:
"Bir kimse, bir kadını malı, güzelliği için almış olsa, hem malından, hem de güzelliğinden mahrum kalır", buyurmuştur. Salih, dindar kimse ile evlenirken fakirlikten korkmamalı. Çünkü Allahü teâlâ, “Eğer fakir iseler, Allah onları, (evlenmeleri sayesinde) fazlı ile zengin yapar” buyuruyor. (Nur 32)
Lutfunla uzun bir ömür yaşadım
Sevgili kızım, genç kız, fazla göze çarpmıyacak tarzda temiz ve ciddî bir kıyâfette görünmelidir. Kendini beğendirmek için, fazla süslenmek, ahlâk hakkında şüphe uyandırır.
Erkeklere kendini beğendirmek için, kızın bazı uzvlarını, göğsünü veya bacaklarını teşhîr etmesi, düşük bir ahlâkın belirtisidir. Kendisinin ve âilesinin şeref ve haysiyyetini düşünen bir kızın, ciddî giyinmesi şarttır.
Bir kız mümkün mertebe beden hatlarını belirsiz bir hâlde gösterecek tarzda giyinmesi, onun bir ciddî ev kızı olduğuna delîl sayılır. (Müslüman kızı nasıl giyinmelidir? Bunun cevabı, Seadet-i Ebediye’ninbirinci kısm, ellisekizinci maddede yazılıdır.)
Yapmacıksız olarak mütevâzi, iddiâsız ve terbiyeli bir tavr, genç kıza en yakışan bir davranıştır. Bir genç kızın etrâfındaki insanları hiçe sayan saygısız ve küstah davranışları terbiyesizlik alâmetidir. İyi ahlâklı ve normal bir kız, bir erkeğe dikkatle ve alâka ile bakmaz.
Bir ihtiyarın kızına nasihatı
Sevgili kızım, dünyadaki bütün insanlar mesûd olmak ister. Fakat, mesûd olan, pek azdır. Neden bu böyledir? Çünkü, saadetin neden ibâret olduğu bilinmiyor. Asıl iş, saadetin ne olduğunu bilimektedir. Saadet, yalnız dünya saadetinden ibâret değildir. Aksine, asıl saadet âhıret saadetini elde etmektir. Âhıret saadeti nasıl elde edilir? Âhıret saadeti için Allahü teâlânın emirlerine yâni Kur'an-ı kerime ve Peygamberimizin sözlerine itaat etmek lâzımdır.
Allahü teâlânın emirleri arasında: Öldükten sonra tekrar dirilimek, yâni âhırete inanmak da vardır. Cenâb-ı Hak âhıretin nihâyetsiz olduğunu, ebedî olduğunu bize bildiriyor. Dünya hayatı ise, sayılı günlerden ibârettir. O hâlde, saadet iki başlı demektir. Biri âhıret saadeti, öteki dünya saadeti. Bu iki saadetten hangisi önemlidir?
Tesettür sadece başı örtmekten ibaret değildir
Zamanın şartlarına göre değişim şart. Fakat bu değişimde ölçü kaçırılırsa, ortalık curcunaya döner ve toplumu ayakta tutan değerleri yok olma noktasına getirir. Hele bir de değişmeyecek şeyleri değiştirmeye zorlarsanız kendinizi inkar etmiş, bir nevi “harakiri” yapmış olursunuz.
Her nedense iki asırdır, gelişimi, değişimi hep yanlış uyguluyoruz veya uygulatıyorlar. Batı, değişimde teknolojiye yönelirken biz dine, manevi değerlere yöneldik. Onlar dinlerine hiç dokunmazken biz teknolojiyi bir tarafa bırakıp nasıl yaparız da dini değiştiririz, hep bunun planı, projesi ile uğraştık.
Çünkü kasıtlı olarak geri kalmanın müsebbibi olarak din gösterildi. Bu kadar yanlış zorlamanın çarpık neticeleri de artık alınmaya başlandı. Manevi değerlerimiz, dinimiz, her kesim tarafından tartışılmaya, sorgulanmaya başlandı.
Feminist entellektüellerin marifetleri!
“Hidayete kavuşmuş(!)” Müslüman entel bayanların ortak özelliklerinden biri, 1400 yıllık geçmişi, birikimi bir kenara itip akıllarınca, doğrudan Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere ulaşıp buradan neticeye varmak. Çünkü bunlara göre, asırlardır, âlimler genellikle erkek oldukları için dini yanlış anlattılar; kadınların aleyhine hüküm verdiler.
Bunun için de, dini baştan alıp kadınların lehine yeniden yorumlamak, lazım diyorlar. Bu düşünceleri ya bilgi eksikliğinden veya birilerinin kasıtlı olarak onları yönlendirmesinden ileri geliyor. İnanıyorum ki çoğunun bundan haberleri bile yok. Bunun için de hem kendilerine hem de topluma zarar veriyorlar.
Mesela, “Entelektüel ve siyasi kişilik olarak Hz.Aişe” (M.Canan Ceylan) kitabında, Hz.Aişe validemizin “Siyasi kişiliği” nin anlatıldığı kitapta işlenen konular, İslam büyüklerinin bildirdiklerine tamamen ters şeyler:
Müslüman (!) feminist kadınlar
İnsanın haddini bilmesi üstün bir meziyettir. Haddini bilmek gibi üstün irfan olamaz. Hadis-i şerifte, "Haddini bilene ne mutlu!” buyurulmuştur. Hatta bazıları bunun önemini bildirmek için, "İslâmın şartı beş, altıncısı ise haddini bilmektir" diye de bir latife ederler.
İnsanın haddini bilmemesi büyük bir noksanlıktır. Böylesine üstün bir meziyetten mahrum olanlar kendine de toplumada büyük zarar verirler. Kimin başına ne gelmiş ise haddini bilmediğinden dolayı gelmiştir.
Bunun için, kişi, sınırını iyi bilmeli, çapına göre hareket etmeli, boyundan büyük işlere girişmemelidir. Burnunu her yere sokmamalıdır. Bilmediği konuda ahkam kesmemeli; "Ne oldum delisi" olmamalıdır.
Güç ve kapasitesinin üzerinde işlere talip olan herkes sonunda hem rezil hem de perişan olmuştur. Son yıllarda, manken, şarkıcı, artist, müzisyen... pek çok entel bayanın,”Hidayete kavuşma” gerekçesiyle tesettüre girip İslamı savunduklarını(!) görüyoruz.