Erkek
Kadınlar Erkeklerden Ne Bekler?
Kadınlar, bir araya geldiklerinde çoğu kez eşlerinden beklentilerini dile getirirler. Aşırı isteklerde bulunanlar olsa da genelde eşinden abartılı şeyler bekleyenlerin sayısı çok azdır.
Peki, kadınlar, eşlerinden neler bekliyor?
Erkekler; acaba bu beklentileri karşılayabiliyorlar mı?
Kadın kocasından evi silip süpürmesini beklemez; ama "Bir şey yapmıyormuş" muamelesi görmeyi de hazmedemez. Hiç olmazsa samimi bir şekilde:
"Hayatım bütün gün koşturup yoruluyorsun, Allah razı olsun" cümlelerini duymak ister, "sevgi" ve "şefkat" bekler.
Eşlerinin kapıdan girer girmez, "Yorgunluktan ölüyorum" sözleriyle selamsız sabahsız hemen TV'nin karşısına geçmelerini istemezler.
Hayattan uzaklaşmayın ve sosyal olun
Erkekler kendilerini her ne kadar güçlü sanıyor olurlarsa olsunlar, bu anlamda ne kadar inat ederlerse etsinler, bilim insanları kadınların duygusal dünyalarının daha güçlü olduğunu söylüyor. Kadınlar zorluklara ve acılara karşı, erkeklere göre daha dayanıklılar. Kadınlar sorunlar karşısında, erkeklere oranla daha pratik ve hızlı çözümler üretebiliyorlar. Eşini kaybeden kadınlar günlük yaşama ve şartlara, eşini kaybeden erkeklere göre daha çabuk uyum sağlayabiliyorlar.
Kendinize ve hayata güvenin
Eşlerinden ayrılan kişilerin en büyük sorunu güven sorunudur. "Bir evliliği bile yürütemedim" diye düşünen kişinin kendisine ve hayata olan güveni azalır.
Erkekler her ne kadar duygularını gizleyip belli etmeseler de onların da iç dünyalarında kendilerine, kadınlara ve hayata karşı güvensizlik besledikleri biliniyor.
Evliliğiniz herhangi bir nedenden ya da birçok faktörün birleşmesiyle sona ermiş olabilir. Şu bir gerçek ki, evliliğinizin bitişinden sadece siz sorumlu değilsiniz. Her ilişkide eşler o evliliğin iyi ya da kötü gitmesinden yüzde elli sorumludurlar. Hiçbir evlilikte, evliliğin bitişinden hiç kimse yüzde yüz sorumlu değildir. Akıl hastalıklarını ve madde bağımlılıklarını bu kategoriye almıyoruz tabiî ki.
"Çivi çiviyi söker"e inanmayın
Erkeklerin kadınlara oranla daha cesaretli olduklarını söyleyen davranış bilimciler, boşanan erkeklerin zaman kaybetmeden flört etmeye başladıklarını, olumsuz biten evlilik deneyimlerini ve eski eşlerini bir an önce unutmak amacıyla kendilerini dışarıya yönelttiklerini belirtiyorlar. Ancak erkekler bu davranışlarıyla kendilerini daha da çıkmaza sokabiliyorlar.Bir an önce kurulması gereken dengeli hayatlarını bir türlü oluşturamıyorlar.
Bir evliliği ya da eski eşi unutmak dengesiz bir hayat yaşayarak olmayacağı gibi, kişinin var olan dengelerini de alt üst eder. Erkeğin kendisine olan saygısını azaltabileceği gibi, sindeki kişilerin saygı ve sevgisini de yitirtebilir. İş yaşamı verimsizleşir, maddi olarak kayıpları başlar, dostlukları bitebilir kısacası kişi kendisini daha da olumsuz şartlarda bulabilir.
Psikologlardan ve psikoterapiden korkmayın
"Erkekler ağlamaz" yüklemesinin yanında, "erkekler psikoloğa gitmez" yüklemesi de artık yer alıyor. Nedense erkekler psikoloğa gitmeyi kendilerine yediremiyorlar. Psikiyatra gitmek onlara daha yakın gelirken, psikoloğ onlara öcü gibi gelebiliyor. Psikiyatr ilaçla tedavi ettiğinden olsa gerek, daha bir kabul görüyor erkeğin iç dünyasında. Psikolog ise, kişinin iç dünyasının derinine indiği için, bu durum erkeklerin hiç hoşuna gitmiyor.
Toplumumuzda siz erkeklere yüklenen katı, sert, güçlü, duyarsız yüklemeleri sizin tarafınızdan da pekiştiriliyor. Ben üzülmem, etkilenmem gibi duygu durumlarına kendinizi alıştırmaya çalışıyorsunuz ama gerçekler tabiî ki böyle değil. Siz de üzülüyor, siz de hayal kırıklığına uğruyor, siz de pişmanlıklar duyabiliyorsunuz. Duygulanıyor hatta belki gizliden gizliye birkaç gözyaşı da döküyorsunuz.
Baba olmaktan boşanamayacağınızı unutmayın
Eşinizle olan duygusal bağınız bitmiş ve evliliğiniz sona ermiş olabilir. Hayat gözünüze eskisinden daha zor ya da toz pembe görünebilir. Evliliğinizin bitişiyle birlikte, pek çok sorumluluğunuz da bitmiş olabilir ancak hayat boyu sürecek çok önemli bir sorumluluğunuzu göz ardı etmemeniz gerekiyor: baba olmanız.
Genellikle erkekler eşlerinden boşandıktan sonra, sanki çocuklarından da boşanmış gibi davranırlar. Boşanan eski eş aranmazken, bunun yanına çocuk da eklenir. Çocuk da aranıp sorulmaz. İhtiyaçları nelerdir, neye gereksinimi vardır ve en önemlisi, babasına olan duygusal ihtiyacı ne durumdadır, babasını özlemiş midir, ağlıyor mudur, babasının gidişiyle kendisini nasıl hissediyordur gibi sorular erkeğin ya aklına gelmez ya da aklına getirmek istemez.
Boşanmış baba olmak
Erkeklerin kişilik yapılarını incelediğimizde, duygularım kadınlar kadar dışa vurmadıklarını, duygusal dünyalarıyla kadınlar kadar yüzleşmediklerini görüyoruz. Erkekler duygusal anlamda zedelendiklerinde, hiç acı çekmiyormuş gibi davranabiliyorlar. Erkekler kadınlara göre daha az ağlıyorlar ya da hiç ağlamıyorlar. Bu yüzden kalp krizi geçiren insanlara baktığımızda büyük çoğunluğu erkekler oluşturuyor. Ve bu yüzden erkekler, kadınlar kadar uzun ömürlü olamıyorlar.
Kadın boşandığı zaman eve kapanıp yas tutarken, erkek kendisini dışarı atıp hiçbir olağanüstü durum yokmuş gibi davranabiliyor. Erkekler iş ve arkadaş çevrelerine boşandıklarını uzun süre söylemiyorlar. Kısacası erkekler acılarını, üzüntülerini, hayal kırıklıklarını paylaşmıyorlar ve hatta kendilerine bile zor itiraf ediyorlar.
Evliliğiniz ve babalığınız
Erkekler baba olmaya can atarlar. Baba olmak onlar için erkekliğin bir kanıtı ve aynı zamanda soyun devamı anlamına gelir. Her ne kadar 2000´li yılları yaşıyor olsak da ve her ne kadar cinsiyet ayırımı yapmıyoruz desek de, halen pek çok babanın gönlünde erkek çocuk yatar. Çünkü soyu erkek çocuğu devam ettirir düşüncesi beyinlerine yerleşmiştir.
Bu yıl (2003) bebeğinin cinsiyetini öğrendiğinde hayal kırılığına uğrayan bir baba tanıyorum. Kendisi en iyi okullarda okumuş, yurtdışında görev yapmış, konuşmaları ve düşünceleri oldukça çağdaş bir genç erkek olmasına karşın, çocuğunun kız Bacağını öğrendiğinde, "Neden erkek değil ki? Keşke erkek ol-Saydı" demesi beni çok şaşırtmıştı. Çağdaşlaşıyoruz diyoruz ama zihinlerin içi medeniyete ulaşmadıkça, çağdaşlık sadece görüntüde kalıyor. Ne yazık!
Annelik rolünde zorlanmak
Evlilik kadına ve erkeğe çeşitli sorumluluklar yüklerken evlilikteki rolünü benimsemeye çalışırken, günün birinde yaşamına yeni bir sorumluluk daha eklenir: Anne olmak.
Her kadın günün birinde anne olmak ister. Kadında içgüdü sel olan annelik sanıldığı kadar kolay bir sorumluluk değildir Bebeği sadece karnında taşımak,onu dünyaya getirmek, altını değiştirmek yetmez. Bebeğe zaman ayırmak gerekir, bu da annenin kendi zamanının büyük bir kısmını bebeğe adaması anlamına gelir. Evliliğin başında iki kişilik olan haya artık üç kişiyle paylaşılacak, üç kişiye göre yaşanacaktır. Bu ı yeni bir uyum süreci anlamına gelir.
SÜSLENME
Başkalarının gözüne hoş gelir düşüncesiyle insanın kendince güzel elbiseler giymesi, elbisesine veya vücuduna takılar takması, vücudunun bazı yerlerini boyaması veya saçını, sakalını, bıyığını daha güzel görünüme sokmak için şekil vermesi, kısaca "güzel" görünmek için her türlü nesneden yararlanması.
NİKÂH, SÜT, NAFAKA V.S. ILE ALÂKALI HÜKÜMLER
Başkası ile yaptığı zinadan hamile kalan kadını doğumdan önce, bir diğer kişinin nikâhlaması caizdir. Ancak doğumdan hemen sonra cinsel ilişki de bulunması caiz değildir.
Şahidler huzurunda mehir belirlemeksizin veya belirlenerek meselâ; Ahmet Efendi, Mehmet Efendiye, "Küçük kızım Zeyneb'i küçük oğlunuz Mustafa'ya verdim" dese oda "Aldım" dese nikâh gerçekleşmiş olur.
Zina ile kendinden hamile kalan kadını, doğum yapmadan önce nikâhlamak ve onunla cinsel ilişkide bulunmak caizdir.
Şer'an muteber olan ikrâh(baskı) ile nikah sahih olur. (Imam-ı Şafi'ye göre sahih değildir) Ancak karı ile koca olacak olanların denk olması gereklidır.
Evlendiği kadın evlendiği tarihten itibaren dört aydan -velev bir gün eksik dahi olsa- kısa bir müddet içerisinde uzuvları belli olmuş ölü bir çocuk dünyaya getirse nikâh fasid olur. Dört ay ve sonrasında dünyaya getirse nikah caiz, çocuğun nesebi de sabit olmuş olur.
Başkasına olan borcundan dolayı hapsedilen kadının hapis süresince nafakası kocası üzerine gerekli olmaz.
KADININ KOCANIN SOYADINI ALMASI
Resmi evlenmelerde kadın kocanın soyadını alıyor. Bu mesele Islam'da da böyle midir?
Soyadı meselesinin tarihi henüz yenidir ve Islâm tarihi boyunca uygulânmamıştır. "Soyadı" kişinin hangi soya ait olduğunu, kimlerden geldiğini ve bir anlamda kimin çocuğu olduğunu gösteren bir işarettir. Soyadı sayesinde insanın nesepli ya da nesepsiz olduğu anlaşılmış olur. Bu açıdan, bakıldığında, eğer bugün millet içinde ya da milletlerarası bir kolaylık sağlıyorsa ve de bu kolaylığı bizim tarihimizde kullanılan "künye" ve "lakap" gibi uygulamalar bugün artık temin edemiyorsa. soyadı uygulamasında bir mahzur olmaz denebilir. Çünkü Islâmda da önemli olan, kişinin nesebinin belli olması,(bk. Kâsimî, Serafu'1-esbhat 5) ve kimlerden doğmuşsa onlara nisbet edilmesidir. Soyadı uygulamasının câiz olmadığı konusunda da bir nas yoktur: Ancak kadının kocanın soyadını alması bize en az iki yönden mahzurlu ve gayr-i Islâmî geliyor:
KADINLA ERKEĞIN EŞİT OLMADIKLARI KONULAR
Özet olarak söyleyeceklerimize şu soruyla başlayalım: Eşitlik mi yoksa adalet mi tercih edilir? Kadın erkeğe eşit değildir, denilince niçin bundan, erkeğin değil de kadının aşağılandığı anlamı çıkarılıyor? Iki şeyin birbirine eşit olmadığını söylemek, birinin diğerinden üstün olduğu anlamına mı gelir? Böyle olmadığı halde bundan kadının aşağılandığı anlamını çıkaranlar aslında bu tavırlarıyla eşitsizliği kabullenmişler demektir.
İZÂR (ÖRTÜ)
İzar daha çok hadis ve fıkıh kitaplarında geçer. Eskiden takım elbise "izar" ve "rida"dan ibaretti. Belden aşağı bağlanana izar; ihram gibi omuza atılana da rida denirdi. Rida yeteri büyüklükte olunca, sağ ucunu sol omzundan geçirip ve sol ucunu sağ kolunun altından çıkarıp iki ucunu ya göğüs tarafından, ya da arkadan bağlayarak örtü yapmak suretiyle namaz kılmak mümkün ve caizdir. Ashab-ı Kirâm'dan Amr b. Seleme, Hz. Peygamber'in böyle bir rida ile namaz kıldığını nakleder (Buhârî, .Salât, 4; Müslim, Salât, 279, MiŞâfirîn, 83, 196; İbn Mâce, Tahâre, 83; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 239, 257, 281, 351).
Tek parça halindeki kumaşın iki ucunun bağlanması, rükû sırasında bunun düşmemesi ve namaz kılanın kendi avret yerine gözünün takılmaması içindir (Ahmed Naim, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Ankara 1983, II, 28).
Günümüzde hacca gidenlerin ihram niyetiyle belden aşağıya bağladıkları büyücek havlu izar, omuza alınan üst havlu ise rida yerindedir. Bu giysiler erkekle ilgilidir.