Şiir ve Güzel Sözler

TAŞ ATAN ÇOCUKLAR

TAŞ ATAN ÇOCUKLAR

Sanki oyundasın taş atan çocuk.
Cahilmi, cesurmu sonra görürsün
Seni kımler böyle oynatan çocuk.
Sanmam bu eğlencen çok uzun sürsün...
Sökülen kaldırım, ayaklarındır
Ölünceye kadar bir götürümsün..
Kundaklanan dükkân yarınlarındır
Vicdanında yargılanan cürümsün

Elinde molotof, yuzünde maske-
Neden bir gizliliğe bürünürsün…
Yıllarca sonra, desen bile keşke
Vatan ahı ağırdır, sürünürsün.

Senin yaşıtlarda taso salgını
Yahut bir iple topaç çevirirsin.
Oyun sandığın işlerin çılgını
Çamı hedeflerken, can devirirsin

Hapistemi geçsin ergenlik çağı
Ordada sarmalar pisliğin ağı.
Kopmak bilmez asla takvim yaprağı
Harf, harf, cümle cümle sen sökülürsün.

Kaynağıdır dinlerin Ortadoğu.
Din olmaktan uzak dinlerin çoğu.
Tarih boyu bundan kinlerin çoğu
Muslümansın, müslüman görünürsün.

Benimde devletle sorunlarım var
Yapamam bunu aramızda duvar.
Hırs, nefret, cahillik, benlik canavar
Davanı hukuk ile sürdürürsün.

Hadis ’vatan aşkından iman doğar’
İmansızı, iman her zaman boğar
Nefret, öfke beyne, kalbe zor sığar.

metre kareye altı bin mermi

Metrekareye Altıbin Mermi

Bir metre kareye altı bin mermi
”Çanakkale Olmak” böyle bedel mi?
Üç bin mermiyle zırh giymiş her beden
Türklük ve Müslümanlık tek bir neden.

****************

Gökten, yerden, dört yandan bir afat
Savaş yeri değil sanki Arafat.
Yedi ülke düşman, Mehmet bir ülke
Dünyaya yeter Mehmet’teki ilke…

*****************

Yürekler bir top, bakışlar süngü
Düşmanın kudret, kısır bir döngü
Alçak gibi, kalleş gibi geldiler
İnsanlığı, mertliği öğrendiler…

*****************

Çanakkale sen Uhut’sun, Bedir’sin.
İstanbul için tarihi kilitsin.
İstanbul yönünde Çan’ın ibresi
Ne müthiştir Muhammed’in hadisi..

*****************

Farklı yerden gelmiş her birisi
Kimi efendi, kimi sömürgesi.
Kol yerinden, baş gövdeden kopacak
Taşı sıksan su değil, kan akacak.

******************

Bekir Çavuş, Bekir Çavuş olacak
Gözcü Baba’ya top mermi yığacak.
Şahadet şerbeti tasla içilmez….
Çanakkale asla,asla geçilmez..

Orhan AFACAN

KUTLU DOĞUM-1

Bu gece âlemler gülle dolacak
Bu gece gönüller bülbül olacak

Kutlu Doğum günü hayra vesile
Kutlayalım salât u selam ile

Kimsenin doğumu bir kandil değil
Her dilde, her yurtta kutlanır değil
Bilerce yüzyıl, tekrarlanır değil..
Bu gece böyle gece, olma gafil…

Doğum günü belli, ölüm günü yok
Rahmeti kalplerde, hiç hüzünü yok
Her kalpte bir selam, her dilde salât
Aşkıyla var oldu bütün mevcudat

Doğumu kutlanır ilk günkü aşkla
Selamlaşır bizle salât, selamla
On sekiz bin âlem, övülen doğdu
Görülmeden candan sevilen doğdu

Doğdu gönüllerin gülü tomurcuk
Doğdu etten, kandan, nurdan bir çocuk.
Sanılırdı babasız ‘O’ bir garip
Bilmiyorlar ki Allah ona sahip

Sahip çıkma ne ki Allaha Habib
İnsanlığa rehber, kalplere tabip.
Yaratılma sebebidir aslında
Olalım artık biz bunun farkında.

Bir salât, bir selam anıldığında
Faydası kendine en çok bununda
Bir salât, bir selam sıkıldığında
Kavuşur huzura sonra ruhunda

Aciziz zaten, birde bilgisizsek
Lanetliye, nefse kurbanız demek
Nerde Resulün ilk tebliği İkra.?

GÖZLERİM ZEMZEM KUYUSU-1

HAC -OCAK 2006-MEDİNE/MEKKE
KÂBE_İ MUAZZAMA
Gözlerim zemzem kuyusu, Her yerde Ahmet kokusu
Şeytan,nefsim kurar pusu,Ya Rabbi,ben neredeyim.?
Örtüsü ne çok yakışmış! Altın simli nur nakışmış
Misk-i amberle yıkanmış.Ya Rabbi,ben neredeyim.?
Göre bildim gözlerimle, Tuta bildim ellerimle
Koka bildim çiğerimle,Ya Rabbi,ben neredeyim.?
Selam Hacer’ül Esvede, Selam yedi kat cennete
Huşu içinde KÂBE’ de,Ya Rabbi,ben neredeyim.?
İbrahim’in ayak izi, Lebbeyk demenin delili
Tavaftalar dizi dizi, Ya Rabbi, ben neredeyim.
Say içindir Safa, Merve, Hac, İslam’da en üst zirve
Telaşım çok vela havle, Ya Rabbi, ben neredeyim?
Yandım Hazreti Hacer’e, Şafttı yaptım yedi kere
Ürpertti beni helhele, Y a Rabbi, ben neredeyim?
Mescidi Nebiyi gördüm, KÂBE’YE yüzümü sürdüm
Döne döne hep yürürdüm,Ya Rabbi, ben neredeyim.?
Kâbe kalbin tarafında, Tavaf yaptım etrafında
Hikmet, yedi sayısında, Ya Rabbi, ben neredeyim?
Kâbe kalptir, kalp Kâbe’dir. Birbirine kıbledir
Her ikisi’de dileğimdir, Ya Rabbi, ben neredeyim?
Kâbe bir ayna, Kâbe nur. İçtekini dışa vurur.

Çizibilseydim

Çizebilseydim
Bahar olacaktı yüzün…
Yazabilsem,
En uzunu şiirlerin...
Olmadı, beceremedim...
Adını duvarlara yazacak çağım da
Çoktan geçti benim.
Yasak sevdamın
Gözaltı tarafı...
Çaresiz,
Seni yüreğimde erittim.
Ama yine de hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi
Hoş geldin!...
'Ağır ağır çıkılan bir merdiven' yok...
Eskittiğin yıllardan değil,
Sızlayınca yüreğin, anlıyorsun: yine gecikmişsin...
Sen, yeni yeni öğreniyorsun sevmeyi,
Bense çoktan düşürmüşüm aklıma ölümü...
Gönlün bedene baş kaldırdığı yerdeyim...
Ama yine de hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin
Ben bir bu dağları eskitemedim,
Bir de sana düşmüş yüreğimi...
Gittiğim yolları hiç hesaba katma!
Düşünü görmediğim uykular zaten haram
Gökyüzünü boyayacak zaman da kalmadı...
Haydi sar kollarını...
'Ayrılık' diyeceğim,
Dilim varmıyor...
Daha yeni söylemiştim;
Hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin.
Deniz tuzunu saklıyor
Çizdiğim beyazlarda
Karlar çürüdü
Suyumuz ekşi,
Gönlümüz kırık.

Sığmadın Cümlelere

Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. Sana ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. Ve o göle bir tek sen girebilirdin… Sevdim ve hayrandım da. Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı, gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu, olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da. Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim.

Seni ve o doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu zaman. Sığmadın cümlelere ve hiç bir cümle seni yeterince tarif edecek kadar derin olmadı. Seni severken yorulmadım. Çünkü sen yasam kaynağıydın. Her gün yenilendim. Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın. Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.

gururlu ol...

Bir anlık bir sevdanın peşinden gittin,
Şimdi mutlu değilsin ya dönüp bana mı geldin,
Bu dünyada aşktan başka böylesi bir acı var mı,
Sevip sevipte ayrılmak insan böyle yaşar mı..

İstemem ellerini istemem gözlerini
İstemem bahar gözlüm ne seni ne sevgini

Geri dön bana gel beni sev diyemem sana
Gücüm yok kanadım kırılmış sevdadan yana
Şimdi sen yoluna ben kendi yoluma
Yalvarma boşuna gururlu ol

Ne umutları tüketti içimde gidişin
Ne acılarla tanıştı seni seven yüreğim
KAhrettim hayata küstüm sevdaya
Bir kez olsun elim bir kez gitmedi telefona
Aramadım sormadım seni
Çünkü sen sevseydin bırakpta gitmezdin beni
Hiç bir şey olmamış gibi çıkmış karşıma
Acılara gömülmüş maziden affedercesine bahsediyorsun
Şimdi git git ki sende anla severken ayrı kalmayı
Her gece kadehleri ard arda yudumlayıp susuz kalmayı
Ağlama gülsün yüzün terkettiğin gün gibi
Yalvarma başın dik olsun
Beni sattığın ellere gittiğin gün ki gibi

Geri dön bana gel beni sev diyemem sana
Gücüm yok kanadım kırılmış sevdadan yana
Şimdi sen yoluna ben kendi yoluma
Yalvarma boşuna gururlu ol…

HAYAT DEYİNCE

Hayat, kısa gelen bir battaniye gibidir.
Yukarı çekersiniz ayak parmaklarınız isyan eder,
aşağı çekersiniz omuzlarınız titrer..
Ama yine de,
neşeli insanlar dizlerini karınlarına çekerek,
rahat bir uyku uyumayı başarır...

Hesabını Sormadık

HESABINI SORMADIK

Belli kazancına sınırsız servet
Katanlardan hesabını sormadık
Kıyak emeklilik ile yan gelip
Yatanlardan hesabını sormadık

Sorulmazsa günahlarından amel
Amacına ulaşmıyor ki emel
Seçim için sahte betondan temel
Atanlardan hesabını sormadık

Yaratanla bir oldular yakarıp
Sevap işlemediler yara sarıp
Parasını yurt dışına çıkarıp
Batanlardan hesabını sormadık

Bütçe denkleştirir alır coniden
Para zimmetine geçer huniden
Zaman aşımıyla ölüp yeniden
Bitenlerden hesabını sormadık

Gelir eşit dağıtılmaz bölüme
Sınır koyarlar doğacak dölüme
Açlık sınırında bizi ölüme
İtenlerden hesabını sormadık

Bekleriz kurtarsın gelip te nebi
Kimlere inmedi dipçiğin dibi
Hudut ötesinden barzani gibi
Ötenlerden hesabını sormadık

Çile çekmiş, başında nemruduyla
Gelmişler belki bir, iş umuduyla

Dokunur

DOKUNUR


Karar uygulamaz yasa delinir
Ayak yanlış gider başa dokunur
Kirli geçmişinden rakam alınır
Ağzından dört çıksa beşe dokunur

Suyun yol alırken durgundan farkı
Kendine yön verir beslerken arkı
Lafla çevirirsen olmayan çarkı
Verdiğin her nefes boşa dokunur

Aşkın sentezinde genç kız eğitmiş
Sosyete çarkında ahlak öğütmüş
Silikon taktırıp göğüs büyütmüş
Kucaklasan meme döşe dokunur

Ölüm nehirleri İran’a akar
Sırada Suriye Türkiye’de var
Karşısına dipsiz bir kuyu çıkar
Afganistan Irak Buş’a dokunur

Çirkinliğe dürüstlüğü yap katık
Sinsice çevrende birikmiş atık
Var mı insan gibi başka yaratık
İçini deşince dışa dokunur

Ali dibo gibi halkı soyuyor
Şeytanca iş yapıp gözü boyuyor
Haram lokma ile karnı doyuyor
Yok insanlık onda dişe dokunur


Ahmet Canbaba

Merhum Hüseyin Balıma

HÜSEYİN BALIM



Başkasına verir iken öğüdü
Ondan ders almayan dostu çoğudu
Çantadan çıkarır kalem kağıdı
Sözüm dinlenmiyor demek sakalım
Yokta, ondan diye yazardı Balım

Hele bir kız görsün kafe ye girip
İsmini öğrenir gizliden garip
Adını yazdığı kağıdı verip
Kız bir bak ne halım, o çıksın falım
Der, elinden tutar Hüseyin Balım

Nerede sorunlu bir kişi görse
Fetva verir Balım sırrına erse
Bir tanıdık bulur ne kadar zorsa
Derdin varsa çaresine bakalım
Üzülme be arkadaşım der Balım

Rasim Köroğlundan, Nusret Turandan
Sevmez dostu arkasından vurandan
Ceylanından, haksız hesap sorandan
Mümkün mü o anlatırken bıkalım
Ağzından bal akıtıyorken Balım

Dost içinde kin beslenen öce,de
Karşıydı o haksız karşı güce,de
Aydınlığa ulaşan her gecede
Anma günlerinde bir mum yakalım
Affeder dostlarını belki Balım

Bir mevzu açardı hiç yoktan sana

Kimse bilmeyecek...

Ömrüm artacak seni sevdikçe
Baharlardan koparılmış
Bir gülüşün olacak ince
Kimse bilmeyecek

Bütün saadeti evinde bulduğunu
Benim bildiğim kadar
Senin kalbini, ruhunu
Kimse bilmeyecek

Birlikte tutacak dişimiz, başımız
Bölüşeceğiz ağrılarını dünyanın
Böyle akacak hayat savaşımız
Kimse bilmeyecek

Bizden iyilik öğrenecek insanlar
Duygudan, düşünceden büyüteceğiz çocuklarımızı
İçmizden akacak zamanlar
Kimse bilmeyecek...

Oğuz Kazım Atok

TERKETTİĞİN GÜN

Hala dün gibi hatırlarım.
Hala bu gün gibi ağlarım.
Gözlerimin önünde beni terkettiğin o gün.
O saat,o veda anı,o yaşanan dram.
Seni bırakmamak için nasılda sarılmıştım sana.
Sende öfkeli nasılda çekmiştin boynundan ellerimi.
Düşürmüştün iki yana.
Seni bırakmamak için nasılda durmuştum kapıda.
Azmış bir köpek gibi.
Bağırmıştım sana.
Gidemezsiiiiin hayıııııır gidemezsiiiiiin.
Sen evet sen.
İlk defa nasılda bağırmıştın sen bana.
Gökten yıldızları düşürdün sanki.
Gideriiiim eveeeet gideriiiim karışamazsııııın.
Nuh dedin peygamber demedin.
Nasılda içmiştim sabahlara dek.
Resimlerine bakıp tek tek.
Nasılda ağlamıştım çocuklar gibi.
Nasılda yıkılmştım ardından.
Öylece kalakalmıştım.
Nasılda öfke kusmuştum sana.
O an elimde silah olsa vururdum seni.
Yo yo vuramazdım,kıyamazdım sana.
Sen benim aşkım,gülüm,sevgilimdin.
Gitmeyecektin.
Veda etmeyecektin bana.
Sen dayayıp sırtıma silahı.
Çekmeliydin tetiği.
Vurmalıydın bu garibi.
Vurmalıydın acımasızca.
Ölmeliydim şuracıkta.
Bu ayrılığı yaşamamalıydım.

BU GECE SON

Bu gece son.
Resmine bakıpta ağlamalarım.
Mektuplarda teselli bulmalarım.
Buranın meyhanesinde sarhoş olmalarım.
Bu gece son.
Artık sana kavuşacağım.
Bu hasretlik bitecek.
Bu gece son.
Tek başıma sokaklarda dolaşmalarım.
El ele gezen çifte baka kalmalarım.
Yastıklara sarılıpta yatmalarım.
Bu gece son.
Artık sana kavuşacağım.
Bu hasretlik bitecek.
Bu gece son.
Her yağmur yağışında seni düşünmelerim.
Sevgisizlik ve sensizlikten üşümelerim.
Ben burada sen orada diye gücenmelerim.
Bu gece son.
Artık sana kavuşacağım.
Bu hasretlik bitecek.

NİHAT İLİKCİOĞLU

Kırılsın Mağrurların Gururu

İman zayıflar,nur söner kara yüzlülükten.
Dili evet der,söylemez yürekten.
İnadına bu kadar dayatan, ayak direten.
Nerde kerem,nerde haya,nerde ayıp örten.

Fazla güvenme bu dünyanın temeli çürüktür.
İmanları boğazlarından aşmaz,amelleri sönüktür
Kaldırdıkları toz ve fitneler kendilerine yüktür.
Nerde kerem,nerde haya,nerde ayıp örten.

Kurtul,yokluk aleminde ki şüphe ve terettütden
Neden bağırıp duruyorsun, körlüğüne rağmen.
Mala mülke soya sopa güvenen, nazlanan sen.
Nerde kerem,nerde haya,nerde ayıp örten.

İstanbul / 2002


Ali Kılıç Kakiz