Sabır
5. Aşama- Stresle başa çıkabilmenin yolları
Stresle başa çıkma ile ilgili kurslar, artık başarılı şirketlerin eğitim programlarının en önemli bölümünü oluşturuyor. Eminim bu gelişme, yöneticilerin birdenbire fedakâr insanlar olmalarından kaynaklanmıyor. Bu insanlar, sadece stresle başa çıkmayı öğrenmenin randımanı arttırdığını farkettiler. Anababalann da aynı dersi almasında yarar görüyorum. Üstelik onların yaşadığı stres, iş yaşamındaki stresten çok daha yoğundur. Anababalık görevi fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak çok fedakârlık gerektirir. Üstelik kendinizi kötü hissettiğiniz durumlarla başa çıkabilmek için, yaptığınız fedakârlıkların ödülünü de çok geç alırsınız.
Stresle başedememenizin çocuklarınızın özgüven kazanmasında ne tür olumsuz etkileri olur? iki önemli etkisi olduğu kanısındayım: ilki çok stresli iken, yeterince sabırlı olamayıp davranmanız gerektiği gibi davranamamak. Örneğin, çok stresliysek:
- çocuğumuz ayakkabısını bağlamaya çalışırken, sabredemeyip biz bağlarız.
- çocuğumuzun oyuncaklarıyla yaptığı "şahane" kaleyi farketmeyip, sadece yerdeki dağınıklığı görürüz.
Çocuğa babasının ölümü nasıl söylenmeli?
Çocuk söz konusu olduğunda ölüm olayı anne açısından daha da açıklanamaz bir hal alır. Sadece anne değil, ailenin diğer fertleri de, babasının öldüğünü çocuğa nasıl söyleyeceklerini bilemezler. Sonuçta bu, insanın başına bir kez gelen bir olaydır ve kişiler bu konuda deneyimsizdirler. İlk akla gelen, çocuktan babasının öldüğünü saklamak olur. Çocukların yaşlarına göre, ölüm olayını algılamaları farklıdır.
1-2 yaşlanndaki çocuklar: Babalarının öldüğünü fark etmezler.
Şimdilik avuçlarıma alamıyorum gül'ü
/şimdilik avuçlarıma alamıyorum gülü,
dikenlerini avuçlayabiliyorum.
razı oluyorum can’ımın yanmasına;
can’ımı yakıyorum avuçlarımı sıkarak…/
ey benim sîne-i nurum,
ey benim nûr-u aynım,
ey benim sabrı cemîl’im,
ey avuçlarımı dikenlerine rağmen kendine toprak bildiğim gül’üm,
şimdilerde yakubî bir soluktur içime çektiğim,
dilimin kıyısına dokunan, bir baba yüreğinin niyazı kadar beyaz;
“artık bana güzel bir sabır yakışır!”
dilim, yusuf’umu besleyen bir dua için dokunur söze.
bir yusuf kuyumda ağlar, arşta yükselirken adı
bir yusuf nazarımdaki kıymetini bilmez, eza olurken ahvali sol yanıma…
bir yusuf, yusufluğunu bilmez;
ve ben korkarım bir hasetlik canına dokunur yusuf’un diye…
ben korkarım karanlık eza olur yüreğe diye…
ey benim derûnumdaki sevda,
yarınlarıma dair hüsn-ü zannım,
hatrına niyaza dokunur dilim her dem,
hatrına yüreğim buruk heyecanlar yaşar doğan günle,
hatrına boyun bükerim sevgili’ye,
hatırı sayılır olurum diye yar nazarında..
Mutluluğunuz ÖMÜR BOYU Sürsün...
Bir evliliğin mutlu bir şekilde yürümesi için, her şeyden önce, ailede rol paylaşımı ve herkesin rolünden memnun olması çok önemlidir.
Bu konuda bir hatıramı nakletmek istiyorum. Seneler önce, Amerika’da çalışırken, akşamları hizmet veren bir Evlilik Okulu’nun kurslarına katılmıştım. Bir akşam “Ailede Rol Paylaşımı” konusu işlendiği sırada bir bayan kalkıp söz istedi. Çözümsüz bir problemle karşı karşıya olduğunu, bu yüzden evliliğinin kopma noktasına geldiğini söyledi. Kendisi aynı zamanda bir terapist olan hoca sordu: “Size çözümsüz gibi görünen problem nedir?” Bayan gülümseyerek cevap verdi: “Kocam çok mükemmel biri, efendim. Onun bu mükemmelliği beni rahatsız ediyor.” Hoca: “Sizi rahatsız eden bu mükemmellik nedir, biraz açar mısınız?” dedi.
Sus gönlüm...susabilirsen tabii...
Sus gönlüm. Çok dile getirme. Sen dile getirdikçe gönlün daha da coşuyor, daha meraklanıyor ve beklemek daha da zorlaşıyor.
Sus gönlüm. Çok laf etme. Az söyle ki işimiz olgunlaşsın. Az söyle ki Hakka karşı yanlış kelam çıkmasın.
Sus gönlüm. Bir elif miktarı sus. Az kaldı bahara. Dayan gönlüm. Denizin içinde meydana gelen görünmeyen dalgalar gibi yüreğin biliyorum. Beklemekten başka çare olsaydı, seni durdurmazdım... İnan bana... Ama yok. Başka çare yok. Unutma ki ilaç bile beklemeden tesir etmez, çiçek bile vakti gelmeden önce açmaz...
Sus gönlüm. Bu kışın bahara dönünceye kadar. Bu gece gündüz oluncaya kadar. Uzak yollar yakınlaşıncaya kadar. Bu sıkıntının ardından ferahlık gelinceye kadar. Ve yüzümüz vuslat gözyaşlarıyla ıslanıncaya kadar sus...
Sus gönlüm. Seni senden daha iyi bilen Rabbinin hükmü vuk'u buluncaya kadar. Senin nasibin sana ulaşıncaya kadar, ulaşmayanlarınsa senin nasibin olmadığını anlayana kadar sus...
BUGÜN BİR İYİLİK yapın kendinize...
BUGÜN BİR İYİLİK yapın kendinize...
Bir selam verin sevdiklerinize.
Yağmur damlalarıyla halleşin yahut...
Eski günlerdeki gibi masal diyarında yolculuğa çıkın şöyle bir.
Hatırlayın hayalin ne kadar uçsuz bucaksız olduğunu.
Çünkü hayal, hayatın rengidir, tadıdır, tuzudur.
En fakiri zengin eder hayaller.
Çünkü cebi dolu, hayal dünyası boş insanlar vardır her yerde.
Kâinatta zerreyi göremeyenlerin yanında,
Zerrede kainatı görenlerden olun.
Bugün bir iyilik yapın kendinize...
Dostlarınızla güzel bir yemek paylaşın.
Tebessüm edin minik bir çocuğa.
Vedalaşın sonbahar yapraklarıyla.
Çayınızın her yudumunda,
İçinize dolan ılık sevinci paylaşın.
Ve paylaştıkça çoğalsın güzellikler.
Bugün bir iyilik yapın kendinize...
Işığı seyredin bugün.
Alışılmışın dışında bir kitap edinin.
Sayfalarda gezindikçe, dünyanıza bir dünya daha katın..
Bugün kendinize çok büyük bir iyilik yapın...
SABIR neydi...
Nur-ı aynım, iki gözüm, bildinmi neydi sabır?
Ya neydi kirpiğinin kıvrığına tutulup kalan burukluk.Hani neydi nesre çevrilemeyen söz. Neydi bilgiye adanmış ayazların derununu dolduran acı.
Sabır bir aydınlık,sabır bir teselli... Büyük sahraya yağmur,istiridyeye inci... Sabır göz pınarlarını kurutan ferahlık; sabır hüzünler kulübesinin ışığı... Eyyub ile Yakub, Derviş ile Sultan...
Nur-ı aynım,iki gözüm bildinmi neydi sabır?
Haşre dek yokluğa hüküm giymiş bir güzelin kadehindeki iksirmiydi; son gezginin gözyaşlarıyla suladığı bir çiçekmi,ıssız harabelerin eşiğinde ıstırabı emerek büyümüş nazenin bir kelebekmi?
Karlı caddelerin kıyısında açmış ayın ondördü zambaklar bilir sabrı, nur-ı aynım, altın şehirlere uçan ebabiller bilir. Sadık rüyalarda bir gemi Ağrı dağına çıkar sabırla ve yaralı süvariler geçer kehkeşanlardan darüşşifalara doğru. Serazad türküsüyle hercai bir bülbül konar Kitab'ın son sayfasına, sabrı şeydalanır seherler ve sabahlar boyu nur-ı aynım, sabrı şeydalanır.
Arıların da Bir Bildiği Var
1. Arılar 1 gram bal için çiçeklere en az 7000 uçuş yapıyorlar.
Sen ömür boyu mutluluk için yüzlerce kez pişman olmayı, binlerce kez naz çekmeyi, onlarca kez kavga etmeyi, anlaşmazlığa düşmeyi, hayal kırıklığına uğramayı, çiçekler getirmeyi, çikolatalar almayı, yüzlerce kez özür dilemeyi, binlerce kez sözünü geri almayı, binlerce kez “affet beni” demeyi, on binlerce kez “seni seviyorum” demeyi göze almalı değil misin?
2. Bir kg bal için ise 40 bin tane arı, 6 milyon çiçeği dolaşıyor.
Sen bir tutam sevda için, hiç bitmeyecek bir aşk için, en az beş duyunla, onlarca duygunla, binlerce güzel sözle, yüzlerce bakışla, susuşla, dinleyişle, dokunuşla, sevdiğinin beş duyusunu dolaşmalı, yüzlerce beklentisini karşılamalı, onlarca duygusuna karşılık vermeli, hayal kırıklıklarına, tedirginliklerine, nazlarına, kaprislerine, hüzünlerine, pişmanlıklarına, taşkınlıklarına, vurdumduymazlıklarına, kararsızlıklarına, korkularına, kaygılarına doğru yolculuk etmeli, onun kalbinin bütün köşelerini, aklının bütün kıvrımlarını, ruhunun bütün vadilerini dolaşmalı değil misin?
İnsan bazen vermeli, almak için...
Bir yürek vermeli önce, bir gönül
O yüreğe sevgi vermeli, dostluk vermeli
Umut ekmeli o sevgi, dostluğu büyütmek için
Bir hayat olmalı; iki kişinin paylaşacağı bir ömür çin
Zaman vermeli, anlayış vermeli
İsteklerine gem vermeli...
Bir ömrü paylaşmak için, iki kişilik sevgi vermeli
Dürüstlük vermeli saygılarını vermeli
Bazen ödün vermeli prensiplerinden...
Bazen sıkılmalı başkası için,
İstemediği şeyleri yapmalı paylaşmak adına hayatı
Biraz da cesur olmalı adım atmak için
Verdikten sonra beklemeli, almak için
Sabırla, umutları soldurmadan beklemeli
Bekleyişin hazzını tatmalı
Vuslatı arzulayarak, özlemlere umut ekmeli
İnsan vermeli önce kendisinden
Sonradan almak için...
Ama Bazen De İnsan Bazenlere Kalmamalı....
Leyla Bir Yudum Su
Gaflet devam etmektedir. Zehirli bal kaşıkla değil, petek petek yenir. Gaflet içinde gaflet; "Gel ey Leyla, gel ey candan yakın canan uzaklaşma, / Senin derdinle canlardan geçen Mecnun'la uğraşma" yazdırmıştır defterin sırlı bir yerine.
Çile mevsimidir lâleler için... Soğuk, lâlenin kalbini yakmalı ki, içinde gizlenen esmâ aşkını nazarlara döksün... Çilesiz ruhlar ham yapılıdır, gelene sevinmez, gidene de üzülmez. Lâle kırağı görmeli ki, açsın. "Lâlenin çilesi de yalnızlıktır toprak altında." diyerek, bir yandan karı, diğer yandan donmuş toprağı eşeleyip içine tohum yerleştirenler, gözyaşı dökerken bunu mırıldanırlar. Ama anlaşılmaz bir dua daha vardır oracıkta dillenen; ancak bu ne duyulur, ne de hissedilir.
Eller açılıp, nefse tatlı gelenlerin terkedilme zamanı gelmiştir. Toprağın altındaki lâleler, üstündekilerin açılmasını beklerken bilinmez bir hisle kavrulmaktadır.