Hikaye ve Duygusal Yazılar
eşi vefat edenler bir mucize yaşadı mı? veya eşini evlerinde gördü mü tekrar?
eşini veya sevdiği birini kaybettikten sonra bazı insanlar anlatır, eşini canlı olarak kısa sürede olsun birşekilde karşılarında gördüklerini veya bir zor zamanında ölen eşlerinin kendilere birşekilde yardım ettiklerini gördüklerini. bu tarz olay yaşayanlar oldu mu? paylaşırsanız sevinirim.
SEVGİ DERSİ
Küçük oğlumuz annesine geldi ve ona elindeki kağıdı uzattı. Annesi ellerini önlüğüne kuruladıktan sonra kağıdı okumaya başladı:
Çimleri biçtiğim için 5 Milyon
Bu hafta odamı temizlediğim için 1 Milyon
Alışverişe gittiğim için 500 Bin
Küçük kardeşime baktığım için 250 Bin
Çöpü döktüğüm için 1 Milyon
İyi bir karne getirdiğim için 5 Milyon
Bahçeyi temizlediğim için 2 Milyon
Toplam borç: 14 Milyon 750 Bin
Annesi umutla kendisini süzen oğlumuza baktı. Eline bir kalem aldı, kağıdın arka yüzünü çevirdi ve şunları yazdı:
Seni dokuz ay karnımda taşıdım Bedava
Hasta olduğunda başını bekledim, elimden geleni yaptım, senin için dua ettim Bedava
Yıllar boyu değişik nedenlerle senin için gözyaşı döktüm Bedava
Senin için geceler boyu kaygı duyup, uykusuz kaldım Bedava
Oyuncaklarını topladım, yemeğini hazırladım, giysilerini yıkadım, ütüledim Bedava
Ve oğlum bunların hepsini topladığın zaman gerçek sevginin bedelinin olmadığını görürsün, bedavadır çünkü.
Benim Isim Degilki..
Öykümüz HERKES, BİRİSİ, HERHANGİ BİRİ ve HİÇ KİMSE adlı dört kişi hakkında.
Yapılması gereken önemli bir iş vardı ve HERKES, BİRİSİ’nin bu işi yapacağından emindi.
Gerçi işi HERHANGİ BİRİ de yapabilirdi, ama HİÇ KİMSE yapmadı. BİRİSİ buna çok kızdı, çünkü iş HERKES’in işiydi.
HERKES,HERHANGİ BİRİ’nin bu işi yapabileceğini düşünüyordu ama HİÇ KİMSE, HERKES’in yapamayacağının farkında değildi.
Sonunda HERHANGİ BİRİ’nin yapabileceği bir işi HİÇ KİMSE yapmadığı için HERKES, BİRİSİ’ni suçladı.
Yoksa o sizin hayatınızdaki tek şansmıydı
Hadi silkinin biraz, toparlanın canım artık...
Bırakın bu yorgun ruhların, fazla demlenmiş acı buruk tadını inatla yudumlamayı.
Hatırlamıyor musunuz yoksa?
Aşk şarabını ilk kez yudumladığınızda başınızın tatlı tatlı dönmeye başladığı o unutulmaz ilk anı.
Onu her gördüğünüzde kalbinizin nasıl yerinden fırlayacakmış gibi deli deli attığını.
Ne o, inancınız mı kalmadı yoksa artık aşka?
Yoksa o sizin hayatınızdaki tek şans mıydı?
Bitti diye o tek şansınızı da kaçırdığınızı mı düşünüyorsunuz?
Yoksa bundan sonra hiç aşık olmayacak mısınız?
O çok beğendiğinizi söylediğiniz muhteşem aşk şarabını bir daha hiç yudumlamayacak mısınız?
Bundan sonra hiç kimseyi onun kadar sevemeyecek misiniz?
Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?
Dünyadaki bütün mutlu çiftlerin birbirlerini bir kere de bulduğunu mu sanıyorsunuz?
Yapmayın Allah aşkına.
Aslında siz de gayet iyi biliyorsunuz.
Şu an içinizi yakan o ayrılık ateşi elbet bir gün sönecek.
Derken ardından çıkan rüzgar onun da küllerini ardınıza doğru savuracak.
Acılarınızı kuma ve iyiliklerinizi taşa yazmayı öğrenin
Bir hikâye, iki arkadaşın çölde yürüdüğünü anlatır. Yolculuğun bir noktasında bir münakasa olur ve biri diğerine tokat atar.
Tokadı yiyenin cani acır ama bir şey söylemeden kuma söyle yazar:
"BUGÜN EN İYİ ARKADASIM BENİ TOKATLADI".
Bir vahaya gelene kadar yürümeye devam ederler ve suya girmeye karar
verirler. Tokadı yiyen bataklığa saplanır ve boğulmaya başlar ama arkadaşı
kurtarır. Yari boğulmadan kurtulduktan sonra bir tasa söyle yazar:
"BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM HAYATIMI KURTARDI".
Tokadı atan ve hayat kurtaran sorar : "Canını acıttığımda kuma yazdın
neden şimdi tasa?"
Diğeri cevaplar : "Birisi canımızı yaktığında kuma yazmalıyız ki
Bağışlama rüzgarı silebilsin ama biri bizim için iyi bir şey yaparsa taşa kazımalıyız ki hiç bir rüzgar silemesin.
"ACILARINIZI KUMA VE İYİLİKLERİ TAŞA YAZMAYI ÖĞRENİN".
Öyle birini sev ki
ÖYLE BİRİNİ SEV Kİ ; ....
Oturuyorum gözlerim kapalı, düşünüyorum bir hayal kuruyorum. Seninle bizim yaşadığımız evi düşünüyorum. Sabah, ben erkenden uyanıyorum. Hazırlanıp dışarı çıkacağım. Hazırlık yapmamız gerek akşama misafirlerimiz var. Önce güzel bir duş alıyorum, sonra giyiniyorum. Sen hala daha mışıl mışıl uyuyorsun. Seni uyandırmak istemiyorum. O kadar güzelsin ki bunu sana anlatamam.
Mucize
Sally, küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. George'nin yalnızca çok pahalıya mal olacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu.
Babasının, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally: "Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir." Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp, köşedeki eczaneye gitti.
Saf ile kurnaz
SAF İLE KURNAZ
Çok samimi iki dost ve arkadaş varmış. Bir tanesi çok kurnaz atılgan ve hareketli, fakat diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi…
Bir gün kurnaz olan arkadaş, diğer arkadaşının yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve borç para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki tüm parayı arkadaşına verir…
Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister…
Arkadaşı çok şaşırır ve üzülür ne diyeceğini bilemez. Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez ve nişanlısını arkadaşına verir.
Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir. Ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek arkadaşının iş yerine gider ve kendisine çalışması için iş vermesini ister. Arkadaşı ona iş vermez…
Kelebek Dokunuşu
Kelebek dokunuşu….
Kanatlarında nakışlanan renklerde saklı kaldı ismim, çırpınırım…
Turuncu renkten sıyrıldığın gün, mor renk içinde kanat çırpışında duyulur sevgim. Ayak uçlarının narinliğini hissetmek isterim, duyar mıyım nefesini tenim de, renklerin içinde kaybolan sevgilim…
Konar mısın?
En titrek halinle bedenime.
Yoksa uçar mısın ?
Başka bir el'e…..
Titrek kalır bir yanım, bir yanım renklere tutsak, bir yanım narinliğinle uykuda, bir yanım hep duymak ister nefesini tenim de, yar; kelebek misali mor'a düşsem sarar mısın beni de ?
Tutunmak için uzanırken elim, sen desem, sevdim desem, benim için sunar mısın renkli kanat çırpınışlarını. Hayatına süzülürken, tutunmak isterim yaşamına, gönlümün en ücra köşesine konan mor kanatlı sevgilim. Ürkütülmüşlüğünde kaçmalıyım, belki de uzaklar da bir yerde izlemeliyim seni, bakışlarının içinde kaybolurken korkun gökyüzü mavisini görmeliyim, bitecekse sevgin o gün bende ölmeliyim.
İnsanlar Vardır
İnsanlar vardır üstü nilüferlerle kaplı, bulanık bir göl gibi ne kadar uğraşsanız görünmez dibi, uzaktan görünüşü çekici, aldatıcı içine daldığınızda ne kadar yanıltıcı. Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz ...
İnsanlar vardır derin bir okyanus gibi ilk anda ürkütür, korkutur sizi derinliklerinde saklıdır gizi daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız. Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.
İnsanlar vardır coşkun bir akarsu bent, engel tanımaz, akar durur su yaklaşmaya gelmez, alır sürükler, tutunacak yer göstermez. Beyaz köpükler ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz bu tip insanla bir ömür dolmaz.
İnsanlar vardır sâkin akan bir dere, insanı rahatlatır, huzur verir gönüllere yanında olmak başlı başına bir mutluluk, sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk...
İnsanlar vardır berrak pırıl pırıl bir deniz, boşa gitmez ne kadar güvenseniz dibini görürsünüz, her şey meydanda korkmadan dalarsınız sizi sarar bir anda içi dışı birdir çekinme ondan, her sözü içtendir her davranışı candan...
AYRILIK
ayrılık üzerine milyon kere yazılmış yazılara ve söylevlere rağmen ayrılık işte kendi içinde bir yara bir tufan bu gibi durumlarda ne yapılır nasıl yaşanır oda bilinmez uyursun onunla yersin içersin senin yalnızlık gibi bir dostunun büyük kardeşidir kabullenmek güçtür olmaz dersin olmamalı bu olanlar gerçek değil bazı zaman susar içinde kanarsın bazı zaman ise çekilir bir köşeye ürkek bir şekilde ağlarsın içinde yüceltiğin o mabedin kutsal ruhu yoktur artık zaman tersine akmaya başlar hatıralar an ve an aklındadır neden nasıl suruları o kadar sarar ki çıkmazların içinde boğulursun o an hayat ile bağlantı kesilmiştir kalbin içinde kamikazeye uğramıştır ve beyin tüm mantığıyla zedelenmiştir kollar ve bacaklar kendi haline çalışmaya başlar nerdesin nasıl yaşıyordun hiçte önemi kalmamıştır çölde bir vaha gibisin kalbinde yeni doğacak sen gelinceye kadar sen orda yaşıyor ve her an her saniye onunla ölüyorsun... ah kader olmasaydı bu ayrılık bu vedalı sözler koca yürekler yapranıp yıkılmasaydı şimdi sevilirmi bir daha sil baştan tekrar AYRILIK olacağını bilerek...
Ben seni neden sevdim
Ben seni bir okyanusun derinliginde buldum da sevdim
Parlak bir inciydin benim için
Paha biçilmez bir inci
Ben seni soguk ve yagmurlu bir Günde
Seni düsünürken gülüsündeki sicakligin içime dolup da
Beni sardigi bir anda sevdim
Seni sadece selvi boyun,siyah saçlarin yada kara gözlerin
Güzel bir yüzün var diye degil
Fikirlerinle,konusmandaki güzelligin ve benim o kor halde yanan yüregimle sevdim
Ben seni derinden ve hissederek sevdim
Her kalp atisimda vücudumun dört bir kösesine yayildigini
Beni sardigini her nefes alisimda cigerlerime isledigini bilerek sevdim
Seni kis gecelerinin o soguk yataginda birlikte uyuyup beni isittigin
Yaz sicaginda uyuyamayip sikintilarim oldugun
Ve Rüyalarimda bulustugumuz gecelerde sevdim
Seni ellerinden tutup kanimin kaynadigi
Kalbimin yerinden firlayacagini hissettigim anlarda
O islak dudaklarinla beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim
Ben seni o sensiz anlardaki bos ve degersiz geçen dakikalarda
Kayip zamanlarimizda,seni arayip bulamadigim
Çaresizlik içinde oldugum,içki sofralarini dost bildigim anlarda sevdim
Sen ne kadar uzak olsan da,
Bu Gece Susalım
Bu gece susalım. Nasılsa bir gece daha var önümüzde. Sonra bir tane daha, ardından bir tane daha...
Bu gece susalım. Nasılsa birgün konuşuruz. Geceler uzar, günlere döner ve sen ve ben herşeyin en derininde, ya sonra?
Sonrası yok. Öyle işte...
Ellerime bakıyorsun. Elini tutuyorum, ama yalnızca ben, sen izliyorsun.
Ben seviyorum Sen izliyorsun...
Bu gece uyuyalım. Nasılsa bir gece daha var önümüzde, sonra bir tane daha, ardından bir tane daha...
Konuşuyorsun.
Sevebilir misin konuşunca?
Ve durur mu zaman gecenin en çocuk saatinde , Bir çocuk ağlar...
Bu gece konuşalım. Nasılsa bir gece daha var önümüzde, sonra bir tane daha, ardından bir tane daha.... Sonra? Sonrası yok, öyle işte...
Yüzüme bakıyorsun. Sesini duyuyorum. Ama yalnızca sen konuşuyorsun, ben izliyorum.
Sen seviyorsun
Ben izliyorum
İlaçlarımı aldım.
Alınca geçer mi?
Bütün herşey bir anda yok olur mu sahiden ve sever mi bir kadın gecenin en yalnız saatinde...
Bu gece gülelim. Nasılsa bir gece daha var sonra, sonra bir bir tane daha, ardından bir tane daha... Ya sonra?
Sonrası yok, öyle işte...
Sesim çıkmıyor.
kavanoz ve iki fincan kahve
Ne zaman hayatında bazı şeyler taşınamaz hale gelirse, ne zaman 24 saat kısa gelmeye başlarsa, o zaman mayonez kavanozu ve 2 Fincan Kahveyi hatırlayınız!
Bir gün bir Felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde derse gelir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar
Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler, Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar, onlar da 'evet' doldu derler, profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar, Öğrenciler de koro halinde 'evet' derler.
Bir Kız Kulesi Macerası
Sıradan bir hikâye değil bu; kendi hayat hikâyemde kayboluşumun hikâyesi… Anlatacak çok şey var aslında, ama anlatmam gerekenlerin bir çoğu halüsinasyon bir kısmı da simülasyon. Bilmenizi istediğim tek şey bu hikayenin bir başlangıcı olan her şey gibi zamanla değiştiği ve acizleşerek sonlandığı kadar gerçek oluşudur.