Aşık
"Leylanın Gazeli"
Ey beni çılgın eden: benden bu kaçış hali nedir?
Niye sormazsınki, bu çılgın gönlümün ahvali nedir?
Eger bana halk icinde ilgi göstermezsen mazursun:
Ama tenhada da yüz vermezsin, bu korku nedir?
Halimi bilmediğin için bana açmıyorsan, anlarım;
Ya halimi bilip de kasten bilmezden gelmek nedir?
Bülbülün gayreti gül arzusu yolundadır derler;
Ama gülü gördüğünde meyletmez, peki bu dava nedir?
O peri yüzlü, ben rüsvaya hic etmez iltifat...
Ey Fuzuli! Bilmem ki, ben rüsvanın suçu nedir?
FUZULİ
Cariyenin Padişaha Olan Aşkı
Yavuz Sultan Selim Han, Mısırı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir.
Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor.
Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görür ve Ona âşık olur. Lâkin umutsuz bir aşk. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife-i Rûy-i Zemin, diğer tarafta basit bir cariye... Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir.
Çabuk olalım aşkım
çabuk olalım aşkım
herşeyi paylaşalım
ben kendimi sana adadım
sevgilim sensiz anlamsızım
mahşere kadar benim aşkım
her alemde senindir canım
nereye istersen sür köle diye
sensiz ölürüm cennette
seni seven kalbim sana
deli oluyor anlasana
sana dayanamıyorum
inanki sensiz mutlu olamıyorum
seni seven kalbim sana
deli oluyor anlasana
sana dayanamıyorum
inanki sensiz yaşayamıyorum
bin ömrüm daha olsa
kollarında son bulsa
eğer sana kavuşmak varsa
ölmek düğün gibidir bana
sensizlikten çok korkuyorum
inan kendimi bilmiyorum
önce allah sonra sen benim için
o bilir nasıl sevdim
seni seven kalbim sana
deli oluyor anlasana
sana dayanamıyorum
inanki sensiz yaşayamıyorum
Yıldız Tilbe
Ölmeyen Sevgi!
Genç adam elinde bir buket çiçek,sahile koşarak geldi..
Gözleri şöyle bir sahilde gezindi,aradığını göremeyince
İlk gördüğü banka oturup sevdiğini beklemeye başladı.Ellerinde
herzamanki çiçeklerden vardı.Sevgilisinin en sevdiği çiçekler bunlardı.
Kırmızı,kıpkırmızı kan kırmızısı güller..Sanki dalından yeni koparılmış
gibi tazeydiler,buram buram kokuyorlardı,sevgi kokuyor,
aşk kokuyor en önemlisi de özlem ve hasret kokuyordu güller...
Hepsinin üzerinde damlalar vardı.Sanki ağlıyor gibiydiler.
Genç adam güllere baktı,sanki onlarla konuşuyormuş gibi
"Neden ağlıyorsunuz,bakın ben ne kadar mutluyum"dedi.
Az sonra sevdiğini göreceği için kalbi deli gibi atmaya başlamıştı.
Ne zaman onu düşünse,onunla buluşacağını hayal etse
kalbi aynı böyle yerinden çıkacakmış gibi oluyordu.
Senelerdir birbirlerini sevmelerine rağmen,ikiside sevgisinden
hiç bir şey kaybetmemişti.Onları hiçbir şey ayıramazdı...
Ne hasret,ne ayrılık,ne de ölüm...
Genç adam,telaşla saatine baktı.Sevdiği yine geç kalmıştı,
Aşık Olduğun İnsanla Dost Kalmaya Çalışmak
-Dost kalalım ne olur? dedi gözlerimin içine bakarak.. ses çıkaramadım, çünkü boğazıma düğümlenmişti kelimelerim.. oturduğumuz banktan kalkıp sahile doğru ilerledi.. bakakaldım arkasından.. ve onu ne kadar çok sevdiğimi düşündüm.. ama o bana dost kalmamız gerektiğini söylüyordu.. düşündüm sonra, dost kalabilir miyim diye?
Güle kim âşık olmaz ki!
Bizim pazarımızda geçer tek akçedir gül.
Ümmi Sinan’ın deyişiyle:
Gül alıp gül satarlar
Gülü gül ile tartarlar
Gülden terazi tutarlar
Çarşı Pazar güldür gül”.
Gül içimize işlemiştir bizim. Bir gül medeniyetinin çocuklarıyız hepimiz. Gül’le yatarız akşamları ve gülle uyanırız sabahları. Geceleyin terlemişsek mutlaka gül kokarız. Bahçemizde renk renk güller vardır her mevsim. Kırmızı güller, beyaz güller, sarı hatta mavi güller... Mevlidlerde gül suyu ikram ederiz konuklarımıza gül kokulu lokumla birlikte. Nişanlarda gül şerbeti içeriz. Hastalarımızı gül şurubuna katılmış ilaçlarla tedavi ederiz. Sezai Karakoç’un deyimiyle gül kokusunu Hızır’ın fısıltısı sayarız biz, baharın salavatıdır gül bahçeleri çünkü.
Aşk: Üç Harf ile Beş Nokta
Neden mi üç harf beş nokta. Çünkü aşk ya da ışk kelimesi ayn, şın ve sad harflerinden ve bu harflerin üzerindeki üç noktadan müteşekkilde ondan.
Harflerle sınırlı, noktalarca sınırsız…Dur-durak bilmeyen, engel tanımayan. Girdiği her yerde baş tacı. Sultanlar sultanı, gönüller ilacı. Hükümranlığı ile dillere destan. Bütün canlar O’ndan, O’nunla, O’na hayran. Aşk deyince sarsılır âlem. Ne arş kalır, ne kürsî ne de levh u kalem. Serâpâ kaplamıştır her yanı. Görünen, görünmeyen ne varsa hepsine can.
Cana can katan ölümsüzlük iksiri, tüm canlara cânân. En kutsal yasa, en büyük tasa ve en küçük; devâsâ. Aşk; hareketsiz sükun, sükunetsiz hareket. Aşk; kelimelere sımayan bereket. Aşk; dibi görünmeyen bir derya.
Çobanın Aşkı
Aşıktı delikanlı. Sevgilisinin isminden başka bir şey bilmediğinden mi, konuşmaya mecali olmadığından mı bilinmez, arkadaşı anlatıyordu onun halini:
- Gözleri günlerdir uyku görmedi efendim, diyordu, yemiyor, içmiyor, işi gücü, gecesi gündüzü havası suyu o kız oldu sanki. Ne desem kâr etmiyor, son bir çare diye geldik size. Halbuki "sen bir garip çobansın, o padişahın kızı, davul bile dengi dengine" dedim ya, dinlemiyor efendim, ama herhalde aşkın gözü kördür diye de buna diyorlar, değil mi efendim...
Aşıktı delikanlı. Sevgilisinin isminden başka bir şey bilmediğinden mi, konuşmaya mecali olmadığından mı bilinmez, arkadaşı anlatıyordu onun halini: