Veda

TERKETTİĞİN GÜN

Hala dün gibi hatırlarım.
Hala bu gün gibi ağlarım.
Gözlerimin önünde beni terkettiğin o gün.
O saat,o veda anı,o yaşanan dram.
Seni bırakmamak için nasılda sarılmıştım sana.
Sende öfkeli nasılda çekmiştin boynundan ellerimi.
Düşürmüştün iki yana.
Seni bırakmamak için nasılda durmuştum kapıda.
Azmış bir köpek gibi.
Bağırmıştım sana.
Gidemezsiiiiin hayıııııır gidemezsiiiiiin.
Sen evet sen.
İlk defa nasılda bağırmıştın sen bana.
Gökten yıldızları düşürdün sanki.
Gideriiiim eveeeet gideriiiim karışamazsııııın.
Nuh dedin peygamber demedin.
Nasılda içmiştim sabahlara dek.
Resimlerine bakıp tek tek.
Nasılda ağlamıştım çocuklar gibi.
Nasılda yıkılmştım ardından.
Öylece kalakalmıştım.
Nasılda öfke kusmuştum sana.
O an elimde silah olsa vururdum seni.
Yo yo vuramazdım,kıyamazdım sana.
Sen benim aşkım,gülüm,sevgilimdin.
Gitmeyecektin.
Veda etmeyecektin bana.
Sen dayayıp sırtıma silahı.
Çekmeliydin tetiği.
Vurmalıydın bu garibi.
Vurmalıydın acımasızca.
Ölmeliydim şuracıkta.
Bu ayrılığı yaşamamalıydım.

Üzgünüm

Çare aramadım zannetme
Çıkmaz yolları zorladım
Gittim olmadı
Kaldım olmadı
Bitti diyorsan laf değil

Artık bu son veda üzgünüm
Seninle olmazdı üzgünüm
Az mı savaş verdim kendimle
Elim kolum bağlı üzgünüm

Baştan yanlış yaptık üzgünüm
Nefret etme benden üzgünüm
İster miydim hoşçakal demek
Elim kolum bağlı üzgünüm

Jale

Elveda Birtanem...

Sabah uyandığın da midesinde bir yanma hissetti yanmanın nedeni akşam
yedikleri değil uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi.
Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti, aslında
bunda geç bile kalmıştı. Bitmeli dedi içinden her gün; bu tatsız uyanış
bitmeli. İçinde bir muhakeme başlamıştı, kendi kendine söyleniyordu..

"Ona da haksızlık etmek istemiyorum belki hatalı olan benim....
Bulunmaz,Hint kumaşı değilim ya, görünüş olarak hımm yakışıklı
çocuk denilecek biri hiç değilim.... Ama yaptım çok çalıştım bitmesin diye
kendimle mantığımla çok kavga ettim olmadı...."
Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekile giriyordu.
Süratle giyinerek dışarı çıktı, bugüne kadar hiç bekletmemişti onu
şimdi de bekletmemeliydi.İstanbul soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu.

Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor
onlar bile ağlıyor halimize. Birkaç saatlik yolculuktan
sonra Kadıköy iskelesine geldi her zamanki gibi yine ilk kendisi gelmişti,

Hoşçakal...

aşkın da hüznün de tadı yok.sen yoksun.Hüznü çok severdim bilirsin bak yine hüzünleniyorum şimdi ama daha bir başka bugün,çünkü bugün aylardan eylül, hüznün ve aşkın en tatlı yaşandığı mevsim.
Sen eylülde hüzünlendin mi hiç? herşeyin bir anlamı olur bu mevsimde.

gözlerinden akan yaşların, sararıp dökülen yaprakların elini bırakıp son vedayı yapmanın. başını omzuna dayamış sevgilinin uzak ufuklara dalıp neler geçirdiğini düşünürsün aklından.

ve yerine getiremediğin sözleri düşünürsün,pişmanlıklarının ve birdaha geriye dönülemezmişliğin,hayatın acı darbelerini düşünürsün. Düşünürsün ve bir damla daha yaş akıtırsın billur pınarlardan. Oysa hep acı çekmeyi istedim ben hayatımda,başkası çekmesin benim adıma ve ben hiç şikayetçi olmadım bu halimden, sırf sevdiklerim uğruna...

Ihlamurlar Altında

Kar tanesi gibi nazlı
Kuş kanadı gibi kırık
Yar tenine haram değdi
Zamansız bu ayrılık

Kar tanesi gibi nazlı
Kuş kanadı gibi kırık
Yar tenine haram değdi
Zamansız bu ayrılık

Kalbimi gömdüm toprağa
Ihlamurlar kan ağladı
Nasıl bir vedadır bu yar
Gözyaşın gözümden damladı

Nasıl bir vedadır bu yar
Gözyaşın gözümden damladı

Dillerim lâl dokunmayın
Aşkı bende,sokulmayın
Başımı bana eğdirdi
Bu yarayı kanatmayın
Başımı yere eğdirdi
Bu yarayı kanatmayın

El yastığı yaban gelmez mi
İçin benim kadar üzülmez mi
Her dünyada ahım peşinde
Aşkın bana hesap vermez mi

El yastığı yaban gelmez mi
İçin benim kadar üzülmez mi
Her dünya da ahım peşinde
Aşkın bana hesap vermez mi...

Hoşçakal demek istiyorum giderken..

Hoşça kal demek istiyorum giderken.
Hoşça kal da kocaman bir umut vardır çünkü.
“Sen Hoş kal, ben geleceğim” dir aslında ardına gizlenen.
“Şöyle bir tur atıp geleceğim” dir.
Bir kayboluş değildir Hoşça kal, aksine beş dakika sonra geleceğimdir ya da beş saat sonra.
Gelirken de tüm umutları çuvalla getirmektir.
Hayatın gülücüklerine ufak bir hüzün eklemektir, dudağın yarısına tebessümü saklayarak.
Nefes almanın biraz güçleştiğini hissetmek ama hiç durmayacağını bilmektir.
Hoşça kal ağlamaktır koparcasına, sarılmaktır karşındakine.
Çünkü bilinir ki geriye kesin dönüş vardır bir gün.
Aşk bitmemiştir yüreklerde, daha sıcacıktır.
O sıcaklık köz olsa da hiç bitmeyecektir.
Zira Hoşça kal denmiştir giderken.
Gözler birbirinden hiç ayrılmayacaktır, kalple işbirliği yaparcasına.
Başkalarına bakmayacaktır.
Ten kokusu hiç terk etmeyecektir bedenini.

Hoşçakal

Gidiyorum buralardan yalınayak ve üzgün
önümdeki uçurumlara aldırmadan
varsın hayallerim kurduğum yerde kalsın
o gerçekleşmeyen hayallerim.
ardımda yaralı bir yürek
kederli bir ömür
ve yoksul anılar bırakarak
çekip gidiyorum sevdiğim
hoşçakal gönlümün nazlısı, bağrımın sızısı
hoşçakal

gidiyorum başım önümde, gözümde nem
duramam artık ey aşk, ey sevdiğim
hüzne ve kedere boğulduğum bu şehirde
duramam
hiç bir anı kabul etmiyor beni
bedenim buz gibi soğuk
yüreğim param parça keder
kış kadar soğuk ellerim
ardımda yoksul bir sevda
ve bana ait ne varsa
bırakıp gidiyorum sevdiğim
hoşça kal anımın yazısı, kaderimin küskünü
hoşçakal

bütün yaprakları dökülmüş
dalları kırılmış bir ağaç gibi hıçkırarak
ve bırakarak ardımdan sırtımı yasladığım
çınar ağacını yaslı
meçhule giden acılar yüklü bir gemide

Gidiyorum

Beni güzel hatırla!
Bunlar son satırlar...
Farzetki, bir rüzgardım, esip geçtim hayatından
Ya da bir yağmur sel oldum sokağında
Sonra toprak çekti suyu...
Kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
Uyandın ve ben bittim..

Beni güzel hatırla!
Dizlerimde uyuduğunu düşün,
Saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı,
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
Boynundan öptüğüm dakikaları...
Birazdan kapını çalabileceğim kişi olduğumu düşün
Saşırtmayı severim biliyorsun.
Bu da sana son sürprizim olsun.
Şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla.
GİDİYORUM..

Hoşça-Kal

Biraz daha kalırsam yanında, vazgeçeceğim.

Kırık dökük düşlerin beslediği bir
yoksulluktan geliyorum. Bir başkasının gözlerini
görüyorum gözbebeklerinde. Bir başkasının
sesinin tınısı çalınıyor kulaklarıma, sen, benim
en sevdiğim şarkıyı söylerken. Anlıyorum, bir
başka yürek değmiş yüreğine. Yeni nefesleri
solumak için çoktan yola çıkmış nefesin.

Söylemediklerini biliyorum. Anlıyorum
içindeki yeni yetme sevinçleri. Sen artık bu
denli ezik yaşamak istemiyorsun yanımda. Bu
denli soğuk geceler üşütüyor artık seni. Ne
ekmeğin emeği, ne de benim
puslu geçmişim tutabilir seni yanımda.

Hissediyorum gideceksin, bu kenti hiç
sevmedin sen. Bunca yıllık ömründe hiçbir yeri
sevmedin memleketin kadar, belki de sevemedin,
sevmeyi denemedin. O yüreği neden sevdiğini
seziyorum. Sen onun düşlerinde kendi memleketini
buldun.

Eğer benim düşlerimi tanımış olsaydın,

Kendine İyi Bak

“Kendine iyi bak” bir "veda" değil "elveda" cümlesidir çoğu zaman. O üç kelimeden çok daha fazlasını gizler içinde...

"Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra ben yanında olmayacağım. Olamayacağım. İstesem de istemesem de. Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmanı istiyorum. Olur da bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.“

“Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra kendinden başkası olmayacak yanında sana bakacak. Ben olmayacağım. Kendine iyi bak ve beni düşünme. Çünkü ben de seni düşünmeyeceğim artık. Arama sakın beni, yazma, çünkü ben yazmayacağım. Sil beni yüreğinden, çünkü ben sileceğim. Fakat, yaşanılan, paylaşılan güzel şeyler hatırına sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum.”