Çocuk Eğitimi

Çizgilerle Çocuk

Çocuklar dünyanın en tatlı varlıkları. Onların olmadığı bir hayat, cıvıltılarının olmadığı bir ortam, neşe dolu kahkahala­rının çınlatmadığı bir dünya, gülücükleri­nin olmadığı bir evren ve nefeslerinin ol­madığı bir kainat düşünemiyorum bile. İnsanlar için Allah'ın en büyük hediyesi çocuklarımız. On­larla sevinip onlarla gülüyoruz. Mutlulukları mutluluğumuz, hastalıkları hastalığımız oluyor. Minicik bir tebessümleri için gözümüzü kırpmadan dünyayı ayaklarına sermeye çalışıyoruz. Varlıkları, hayatımızın anlamı oluyor çoğu zaman.

Yaşamaktan bıkmış insanların, evlatları için yeniden doğ­duğuna şahit olmayanlarımız var mı?

Kaçımız onlar için gecelerce uykusuz kalmadık? Kaçımız kara gözlerindeki yaşları dindirmek için uğraşıp yorulmadık?

Kaçımız üstlerini örtmek için, geceler boyu uykumuzdan olmadık? Kaçımız?..

Çocuklarımız Neden Doyumsuz?

Çoğu anne baba çocuklarını üzmemek için her istediklerine “evet” demekten kaçınmaz ve onların doyumsuz bireyler olarak yetişmelerine neden olur. Böylece evlatlarımız hayatlarını yönlendirme konusunda yetersiz kalıp, kendilerini ciddi sorun yumakları içinde bulur. Zira bugünün doyumsuz çocukları, geleceğin tatminsiz bireyleri olmaya adaydır. Bu tatminsizlikleri her şeye yansır. Elindekilerle hiçbir zaman yetinmez, hep daha fazlasını ve daha yenisini isterler. Bu sayede tatmin olacaklarını sansalar da, arzu ettikleri şey, elde edildiği andan itibaren hemen eskir ve değersizleşir. Bugün oyuncaklarını kolayca eskiten ve atan çocuk, yarın hayatındaki insanları da kullanılıp tüketilecek bir eşya gibi görmeye başlayacaktır.

Doyumsuz olarak yetişen çocuklar sorunlu kişilikler sergiler. Fedakarlık yapamaz, sıkıntıya gelemez, sorumluluk alamazlar. Şükretmek ve sabretmek onlar için çok uzak kavramlardır. Bencil ve tahammülsüzdürler. Kolay kolay sağlıklı bir ilişki kuramazlar. Başta ebeveynleri olmak üzere herkesle sorun yaşarlar. İnsanlığın kendi emirlerinde olduğunu düşünürler. Dünyanın etraflarında döndüğü varsayımıyla herkesten özel ilgi ve saygı beklerler. Bunu göremediklerinde ise depresif ve mutsuz olurlar. Böylece iş ve sosyal yaşamlarında, beklenilen başarıyı gösteremeyen bireyler olarak yetişirler.

Yeni Fatih’ler Yeni Osman’lar yetiştirmek bizim elimizde

Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk; Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk. Pek çoğumuz, büyüklerimizden, daha 4 yaşında Kur’an’ı ezberleyenlerin, küçük yaşta ilimde yol kat edenlerin hikayelerini dinlemiş ve bunların nasıl olup da mümkün olduğuna hayret etmişizdir. ‘Onlar geçmişte kalmış, şimdi öylesi nerede?’ diyorsanız, yanılıyorsunuz. Bakın bugünlerde 6 yaşındaki Zeynep’in Kur’an’ı hatmetmesi, çevresindekileri hem şaşırtmış hem sevindirmiş durumda. Çocuk anne karnındayken ve daha öncesinde hâl, tavır ve meşguliyetlerine dikkat edenler, çocuklarında bunun tesirlerini belirgin şekilde gördüklerini söylüyorlar.

Evliliğe çok temiz ve güzel niyetlerle adım atmış olan Yasemin Hanım, evliliğinin ilk yıllarını, güzel geçen hamilelik dönemini ve ilk çocuğundaki farklılıkları anlattı bize. Evliliğinin çok bereketli geçen ilk yıllarında Yasemin Hanım ve eşi, akşamları evde Kur’an okuyor, tefsir ve hadisle meşgul oluyorlarmış. Yasemin Hanım, özellikle hamilelik döneminde, çokça Kur’an okuduğunu, namazlarında dikkatli ve devamlı olduğunu anlatıyor.

Çocuklar da el yıkama alışkanlığının önemi

Çocuk, dünyaya gizemli bir paket içinde gelmiş bir armağan gibidir. Zaman geçtikçe o paket yavaş yavaş açılır, büyür, serpilir, gelişir. Bizler bu paketten neler çıkacağını her zaman bilemeyiz. Fakat zaman içinde sahne arkasını görebiliriz. Bu süreç tam da bir tohumun ne ağacı olacağını başlarda bilemezken, filizlenip büyümeye başlarken ne ağacı olduğunu anlayabilir, ihtiyacına göre ona en iyi suyu ve gübreyi bulabiliriz.

Batılıların dediği gibi, çocuklarımız bize ‘kullanma klavuzu’ ile gelmiyorlar. Anne-babaların görev bu noktada çocuğun dünyayı nasıl algıladığını ve tepkilerini hangi süreçlerden geçirerek verdiğini anlamaya çalışmaktır. Her ne kadar ‘kendi çocuğumuzu’ en iyi tanıyan kişi olduğumuzu düşünsek de, anne ve baba olmanın getirdiği bazı küçük körlükler yüzünden çocuğumuzla ilgili kimi noktaları istesek de göremeyiz.

Onların bizi her zaman gözlemlemediğini düşünebiliriz ya da gözlemleseler bile algılamadıklarını düşünürüz. Çocuğumuzun el yıkama alışkanlığı da bu örneklemelerin içine alınabilecek en güzel davranımlardan bir tanesidir.

Çocuk Gelişim Devreleri

Çocuğu gelişimi derken, sadece fiziksel gelişmeyi kastetmiyoruz. Çoğu zaman aile büyükleri, iyi beslenmiş, kilolu çocuğun annesini tebrik ederler: "Çok iyi bakmışsın; maşallah tosun gibi!"

Diğer taraftan, zayıf vücutlu bir çocuğun annesi ona iyi bakamadığı endişesiyle hep suçluluk duygusu içindedir. Aile büyükleri ve komşu kadınları da zavallı anneyi çekiştirmekten geri durmazlar.

Çocuğun kilosu ve boyu, beslenmeden ziyade soyaçekimle ilgilidir. Önemli olan çocuğun kilosu değil, sağlığıdır. Ancak daha da önemlisi, beden sağlığı ile birlikte ruh sağlığıdır. Öyle anneler vardır ki; elinde kaşık çocukla kovalamaca oynar. Ona bir kaşık fazla yemek yedirmeyi marifet zanneder. Çocuğa kilo kazandırmaya çalışırken, ruh sağlığını tehlikeye soktuğunu ve çocukla çatışmaya girdiğini bilmez.

Çocuğu Tanımak

Çocuğu anlamak ve onunla anlaşmak sanıldığı kadar kolay değildir. Çocukla yaşadığımız bütün çatışmaların temelinde onu yeterince tanımamak yatar. Vaktiyle çocuk psikolojisine ait okuduğum İngilizce bir kitapta yazar konuya İncil´den aldığı bir cümleyle başlıyordu. Hatırladığım kadarıyla cümle şöyleydi: "Eğer çocuğunuzla konuşurken ona benzemezseniz; gökler âlemi size kapanır." Peygamberimiz bunu daha sâde bir dille anlatır ve der ki: "Çocuğu olan onunla çocuklaşsın."

Burada çocuklaşmaktan kastedilen şey, çocuk gibi davranmak değildir. Çocuklaşmak demek, onun zihin ve ruh yapısını bilmek ve buna göre davranmak demektir. Çocuğu eğitirken onunla yaşadığımız bütün çatışmaların ve problemlerin altında bu bilgisizlik yatar.

Evlenme çağına gelen çoğu gençlerimiz çocuk psikolojisine ve eğitimine dair hiçbir bilgiye sahip olmadan, bu konuda bir tek kitap okumadan evliliğe adım atıyorlar. Çocuk sahibi oldukları zaman da anadan babadan gördükleri gibi, geleneklere göre, onu eğitmeye çalışıyorlar.

Çocuk Eğitiminde NİMETE SAYGI




AİLE eğitimi sırasında çocuk, anne babanın sözlerinden çok davranışlarından etkilenir. Onları taklit ederek sosyal davranışlar kazanır. Anne baba çocuğa ahlâki davranışlar kazandırmak için her gün pek çok şey söyler, nasihatler eder. Eğer anne baba bu sözleri ve nasihatleri günlük hayatında yaşamıyorsa, çocuğun öğrendikleri bilgi düzeyinden öteye geçmez. Çocuklar aile büyüklerinden ve öğretmenlerinden birçok şeyler duyarlar, ancak bunlardan pek azı çocuklarda tutum ve davranış değişikliğine yol açabilir. Çocuk sevgi, saygı, şefkât, yardımlaşma, işbirliği, dürüstlük, çalışkanlık, başkalarının haklarına saygı gibi sosyal ve ahlaki davranışları, okulda verilen teorik bilgilerle değil, ailede görerek ve yaşayarak kazanır.

Çocuklarınızı Anlıyor musunuz? Yoksa...



İletişim ne zaman başlar?Dünyaya merhaba diyen bir bebeğin ilk nefesi ve ilk ağlaması ile.Verdiği mesaj ise, Ben buradayım! Benimle ilgilenin! Benim ihtiyaçlarımı giderin! Ve karşılık gecikmez.Bebek annenin göğsüne yatırılır ve yaşamı boyunca unutamayacağı sıcaklığı,şefkati,anne kokusunu yüreğine yerleştirir. Evet!.. annenin bebeğine dokunması geçmişte düşünüldüğünün aksine çok önemlidir.Çünkü bebek dokunma sayesinde dünya ile ilişkide olma durumunu keşfeder ve diğer insanlarla nasıl iletişim kurulacağını öğrenir.Çocuğa sevgi gösterilmesi,ihtiyaçlarının karşılanması yada ağladığında önemsenmesi iletişimin en önemli unsuru olan özgüvenin temelini oluşturur.


Rol Yapmıyorum, İnsan Oluyorum...

Psikoloji ve Pedagoji kitaplarına bakacak olursak, Anne ve Baba olmak öncelikle bir 'rol'ü üstlenmek ve yerli yerinde temsil etmek demektir...'Eşler arası rol dağılımı', 'Aile içinde anne-baba ve çocuğun rolü' gibi başlıklar popüler başlıklardır... Bu 'rol' kavramsallaştırmasını oldum olası sorgulamışımdır. Fakat 'rol' kavramını tiyatroda rol yapmakla karıştırmayacak kadar da saf olmadığımı tahmin edersiniz... Yani sorgulamam bir yanlış anlamadan kaynaklanmıyor, tam aksine doğru anlamaktan kaynaklanıyor... Kanaatime göre anne ve baba olmak 'rol'e indirgenemeyecek boyutta bir 'var oluş' meselesidir... Halbuki modern psikoloji ve pedagoji (ve dahi sosyoloji) aileyi sadece yatay planda toplumsal bir birim, anne babayı da bu sosyal birimin üyeleri olarak algıladığı için 'rol'lerden dem vuruyor... "Peki öyle değilse nasıl algılayacağız?" diyeceksiniz ki hakkınız var.




Kendimizi Çocuğumuza Nasıl Tanıtıyoruz?

Yeni doğmuş bebekler ağlarken "anne" dermiş gibi gelir etrafındakilere çoğu zaman. Belki de o çaresiz ve aciz çığlıklarda gizli "anne" lafzını duymak için hazır olduğundan kulaklar ve kalpler. İlk kelimeler de dört gözle beklenen baba ya da anne olur genellikle. Yavrularımızın bizlere ilk hitâbı ne heyecan vericidir! Dünyaya gözlerini açmalarından itibaren yaşanılan en özel anlardan biri, çocuklarımızın bizi zikredişleri. Anne- baba olduğumuzun ilk sözlü tasdiki, onların minik dudaklarından dökülenlerle. Anne ve baba oluş... Hem büyük bir ikrâm, hem büyük bir sorumluluk.




Nasıl Bir Anne - Babasınız? (1)

Ailede, anne baba ile çocuk arasındaki iletişim ve anne babanın disiplin anlayışı, çocuğun eğitiminde önemli bir yer tutar. Anne babanın çocuklarıyla arasındaki ilişkilerine ve disiplin anlayışına göre, aileler, değişik şekillerde sınıflandırılmıştır.




Genel olarak aile ortamını sağlıklı ve sağlıksız olarak ayırabiliriz. Sağlıklı ailede bireyler, doğru bildiklerini söylemekte ısrar edebilir ve gerçekçi olmaya özen gösterir; kendi düşünce, duygu ve davranışlarından kendilerini sorumlu tutarlar. Sağlıksız ailede ise, bireyler dıştan denetimli kişiler olarak yetişir.




Çocuklarınızı Siz Dinlemezseniz Onlar Kendilerini Dinleyecek Birini Mutlaka Bulur

Toplumumuzda karşılaştığımız en büyük problemlerden biri aile içi iletişimsizliktir. Birçok problem başarılı bir iletişimle çözülebilecekken birbirini anlayamama sorunları çözümsüz hale getiriyor. Çocuklarını dinlediğini ve tanıdığını sanan anne babaların bile onlara yeterince yakın olmadığını görüyoruz. Peki gençlerle daha iyi iletişim kurabilmek için onları nasıl dinlemeliyiz?Gençlik dönemi,bireyler için çok önemli yılları kapsar.Çünkü ileride şekillenecek tüm ruhsal ve psikolojik sorunlar bu yıllarda başlar, ya da ortaya çıkar.Bu yıllarda çocuklar üzerinde etkin bir kontrol mekanizması kurulur ve takipleri yapılırsa, birçok problemin önüne erkenden geçmek imkanı önümüze çıkar.Ergenlik çağı, gencin yeni arayışlar içinde olduğu bir çağdır.Genç her şeyden önce kendini aramaktadır.Kendi kişiliğine çeki düzen vermeye çalışır.



Çocuğumuzu Olduğu Gibi Kabul Ediyor muyuz?

Küçücük yavrunuzu kucağınıza ilk aldığınızda; onları ömür boyu gönüllü olarak kabullenirsiniz. Farkında mısınız? Bu öyle bir kabullenmedir ki,onlar gelişip sizin gibi yetişkin olana kadar devam eder. Zorlu bir seyahat;çünkü,zaman zaman çocuklarımızın yetişmekte olan, farklı bireyler olduğunu unutur, bizim gibi düşünmelerini , hayallerimizi gerçekleştirmelerini bekleriz....Niçin? Çünkü onlardan kendimizin gerçekleştiremediği beklentilerimiz vardır. Çocuk aile büyüğünden farklı düşünüp,farklı duyup, farklı algılayabilir. Ancak çocukların olaylara biz büyükler gibi koşullanmış gözlerle değil, saf ve çocuksu bir bakışla baktıklarını,duygularının daha katıksız olduğunu düşünmek veya çocuğun farklı bir yapı ve bünyeye sahip olabileceğini kabul edebilmek?




Okul Ailede Başlar

Çocuğun temel eğitim kurumu ailedir. Yeni anlayışa göre çocuğun eğitimi ana rahminde başlar, doğumdan sonra devam eder. Kişiliği, altı yaşına kadar, aileden aldığı eğitimin kalitesine ve şekline uygun olarak yüzde seksen tamamlanmış olur. Bir çocuk okula başladığında ya güvenli veya güvensiz, ya bağımlı veya bağımsız, ya sorumlu veya sorumsuz bir kişilik kazanmış olacaktır. Ailede eksik kalan ve yanlış verilen eğitimin okulda düzeltilmesi çok zordur. Onun için diyoruz ki: “Okul ailede başlar.”




Tarihe Yön Veren Şahsiyetlerin Annesi Olmak

20. yüzyılda sanayileşme ve kentleşmenin hızlanması sonucunda köyden kente yönelen göç artarak devam etmiş ve kadınlar geleneksel rollerini değiştirerek şehirli iş gücüne katılmışlardır. Bu durumun oluşturduğu demografik ve sosyal değişimlerden ülkemizde nasibini almış, buna bağlı olarak kadının aile içindeki yeri ve annelik rolü de etkilenmiştir. Kadın annelik ve ev hanımlığının yanı sıra çalışma hayatına atılmış, sosyal ve ekonomik hayatta daha fazla ve etkin rol almaya başlamıştır. Bu değişim annelik görevlerini eskisi gibi (geleneksel) yürütmesini ve yaşamasını zorlaştırmıştır. Ancak kadınların üstlendiği mesleki ve diğer toplumsal rollerin yanı sıra doğal olarak anneliğini de devam ettirmesi gerektiğinden sosyo-psikolojik yükü artmıştır.